Faruk Arhan

Diyarbakırlı şair Filiz Zibek, yaşamını boydan boya etkileyen savaşın gölgesinde, kelime oyunlarına sığınmadan, öteki ve farklı olmanın duygularını Avusturyalı Şair Rainer Maria Rilke’nin izinden giderek, hatta izini genişleterek bize aktarıyor.

Kardeşini ziyarete giden Sevim Çelik, 12 Eylül’e yargı yolunun açıldığı günün hemen ertesinde, cezaevlerinde 12 Eylül uygulamalarının halen devam ettiğinin son tanığı olarak arşivlere geçiyor…

Başbakan mevzu Kürt sorunu olunca sürekli ağız değiştiriyor. Bugün Diyarbakır’da yapacağı iyi bir konuşma hanesine artı puan kazandırmayacak. Çünkü, hem Erdoğan’ın tarihi hem de AKP dönemindeki icraat bunu doğruluyor.

Devletin Hrant Dink için yaptığı AİHM savunması, aynı zamanda hükümetin demokratikleşme arzusunu ve samimiyetini de ortaya çıkardı. Bu savunma bir kez daha gösterdi ki, bizi kandırmak istiyorlar.

Daha çok gençti. Bir sabah evinden çıkarken devlet görevlilerince kaçırıldı. Yoğun işkencelere maruz kaldı. Cesedi bir gölün kenarında 10 gün sonra bulundu. Cinayete tanıklık edenler susturuldu, yargı katillerden yana karar verdi.

Devlet, her gece B.'nin gözlerinden yaşlarını sağıyor. Yaşından büyük acılara ve hasrete tutsak edilmiş A.'nın annesi ise ağır hasta, o da halen cezaevinde. B. ve A. vicdanlarımıza sesleniyorlar. Bu utanç daha fazla büyümeden, onlara kulak verin.

Düşünün, bir siyasi otorite size baskının daniskasını yapacak, şiddet ve silahla sizi yok etmeye çalışacak, inançlarınıza saldıracak, etik olmayan aşağılık rivayetlerle kültürünüzü lanetleyecek, sizi bir kaşık suda boğmaya çalışacak ve siz kalkıp bu anlayışa destek vereceksiniz! Bunu nasıl açıklayacağız?

Size son sözüm, artık size bir tek şartla inanır ve güvenebilirim. Kürt illerinde operasyonlara son verir, Meclis'i Kürt sorununun çözümü için devreye sokar ve PKK'nin silah bırakmasına giden süreci başlatırsanız size gönülden inanır ve güvenirim...

“Silivri’de yatmak benim için onurdur” diyen parti-devlet CHP’nin yeni lideri Kılıçdaroğlu’nun, solun artık kasket sallamakla halka yutturulmayacağını bilmesi gerek.

O namert yumruktan çok önce, “Karadeniz Bölgesi insanı, gerçekten zor şartlarda inatla kararla görev yapmaya, çalışmaya hazır bir topluluktur. Dolayısıyla ulusal konulara olan bu bölge insanımızın hassasiyeti ortadadır” diyen İlker Başbuğ’un ellerini sıktığını ve kaşlarını çattığını gördük. Kimdir asıl fail?

Resmi evraklarla kâğıt parçasını, law silahıyla soba borusunu, Allah Allah nidasıyla darbe sloganlarını, kutlama ile lanetlemeyi karıştıran bir Genelkurmay Başkanımız var.

Kemal Kılıç bundan tam 17 yıl önce 18 Şubat 1993 günü, bir akşam vakti Urfa’da sivil giyimli askerlerce öldürüldü. Dönemin valisi ile emniyet müdürü cinayet kovuşturmasını savsakladı, savcı izne ayrıldı. Katillerinin adı bilinmesine rağmen, faili belli cinayet, faili meçhul cinayet olarak kayıtlara geçti.