"Güneşi için Barselona'yı seçtim" diyor Oscar, trombonunun ağızlığını kurularken. Aslında 28 yaşında, ama daha yirmilerinin başındaymış gibi görünüyor. Son dört yıldır bu Katalan başkentinde yaşıyor.
Konservatuar diplomasını aldıktan sonra başkent Asunción ve Paraguay'ı geride bıraktı. Her zaman yeni ufuklara ihtiyacı olduğunu söylüyor:
"Benim ülkemde insan daha fazla tecrübe edinemiyor. Sınırları olmadığı, sınır tanımadığı için müziği seçtim. Çevremin ne kadar sınırlı olduğunu fark edince, ayrılmaya karar verdim."
Sonsuza kadar Avrupa'da
Oscar, reggae grubu Microguagua ile neredeyse her gün çaldığı sokakta tanıştı. İki aylık göçmen olduğu içindir ki saklanmalı veya en azından kaygılı görünmeli.
"Tamam, haydi anahtar kelimeyi söyleyelim. Ben çok fazla şeyi açığa vurmayan bir insanım. Yasadışı göçmenlerden biriyim şimdi. Ama korkmuyorum, çünkü sonsuza kadar Avrupa'da kalmanın bir yolunu buldum.
"Eski kız arkadaşım ile evleniyorum. Evet, garip, biliyorum. Birlikteyken bunu hiç düşünmemiştik, ama şimdi ben zor duruma düşünce hemen bana yardım etmek istedi. O çok iyi biri."
Oscar, trombon eğitimi almak için Paraguay'dan buraya ikamet izni alarak geldi ve Avrupa onun için dünyanın merkezi haline geldi:
"Latin Amerika'ya dönmek istemiyorum. Orada kendimi çok sınırlandırılmış hissediyorum. Ailemi biraz özlüyorum ama şimdi Skype sağolsun, onları görebiliyorum ve özlemimi biraz bastırıyorum."
Barselona'da yaşamak
Oscar için, Barselona, yaşamak istediği hayatı temsil ediyor:
"Bir süre Amerika'da bile yaşadım, New York Eyaletinde. Ama orası bana göre değildi. Burada kendimi iyi hissediyorum. Bence insanın
kendisini en iyi şekilde ifade edebilmesi için rahat hissettiği yerde olması çok önemli."
Geleceğin müzisyeni Oscar'ın göçmen statüsünü sanki her şey çok olağanmış gibi bu kadar hafife alması bizi şaşırtıyor.
"Olumsuz etkilenmek istemiyorum. İspanya'ya göre daha fakir bir ülkeden gelen biri olarak, belli kurallara uymam gerektiğini biliyorum. Belge mi istiyorlar? Onlara tüm belgeleri vereceğim.
"İmkansız şeyler mi istiyorlar? Tamam, evleneceğim. Önemli olan, trombonum ile yaşamak istediğim yerde yaşayabilmek ve güneşli bir yerde..."
Eşarba kurulu dükkanında
Habib Barseloneta'nın su kenarında Mart ayının son güneş ışıklarını izliyor. Dükkanı yere özenle serilmiş bir eşarba kurulmuş. Eşarbın üzerinde son moda çantalar ve sahte Gucci'ler var.
Habib denize gitmekte olan turistlere satış yapan bir grup satıcıdan en genci. Sadece 18 yaşında. Gine'nin Konakri'sinden altı ay önce gelmiş.
"Orayla ile bura arasında sadece kilometreler yok. Arada çok büyük bir ölüm korkusu, sadece parayı düşünen insanlar ve soğuk var."
Habib pek sohbet etmek istemiyor. Anlatımı tek heceli. Ancak ağzından çok net bir kelime çıkıyor: "Nunca" yani "asla."
Avrupa'ya gelmek için bu kadar zorluk çekeceğini asla tahmin edemediğini söylüyor.
"Kuzenimle birlikte ülkeden ayrılmayı düşündük. Amcam yolculuk için bize yaklaşık bin Euro verdi. Para ikimize de yetmeliydi."
Kimlikler denize
Habib Moritanya sınırına yakın meşhur Senegal limanı Saint Louis'den yola çıktı:
"Pek düşünmeden o küçük gemiye bindik. Düşünmedim, çünkü düşünsem kesinlikle geri dönerdim. Gemi çok kalabalıktı ve karanlıkta bir yerde bir kadın ağlıyordu. Denizin ortasına varır varmaz, taşıdığımız kimliklerimizi denize atmamızı söylediler."
Habib susuyor ve hikayesine devam etmek istemiyor; "rüzgar başlıyor" diyor.
"Kanarya Adalarına varış gerçekten korkunçtu. Kuzeni Gine'ye geri gönderilirken, Habib henüz reşit olmadığı için Avrupa'da kalmayı başardı."
Hayalleri çok farklıydı
Gruptakiler hikayenin sonunu getirirken, Habib de onaylar gibi başını sallıyor, konuşuyor.
"Buradayım. Çünkü aileme ve amcama karşı sorumluluklarım var. Ama eğer dönme şansım olsaydı, dönerdim. Şimdi ise, tüm bunların mantıklı olduğunu ispat etmem lazım...
"Herkesin kendini iyi hissetmesi için para göndermek zorundayım. Ve eğer geri dönersem elim boş dönemem. Kendim için çok daha farklı bir hayat hayal ediyordum."
Habib ile çalışan seyyar satıcılar, koro halinde bana iş konusunun bir problem olduğunu söylüyor. Çoğunun, denizin öte yakasında yaptığı işten başka yapacak işi olmadığı anlatılıyor.
"En küçük erkek kardeşimle pazarda satış yapmaya giderdik. Burada, sattığım ürünü değiştirdim, ama yaptığımı şey aynı. Eskiden en azından evdeydim ve saygı görüyordum.
"Burada bir hiçsiniz. İspanyolca öğreniyorum, çünkü konuşmayı çok seviyorum, her zaman sevdim. Er ya da geç, ben de İspanyolca konuşabileceğim. Şimdilik sadece polislerle konuşuyorum ve bu hiç de keyifli değil..."
"Mosso"lar seyyarlara karşı
Eskiden, Barselona'nın Ciudat Vella bölgesinde, denize doğru uzanan gezinti yolunda, şehrin polisleri "mosso"ların, seyyar satıcılara baskın yaptığına şahit olunurdu.
Mobiletlerin üzerindeki polisler, mallarını korumaya çalışan seyyar satıcıları kovalamaya başlar. Başaramadıkları zaman ise "mosso"lar her şeye el koyar.
"Sürekli olarak elimizdeki çok az şeyi kaybetme korkusuyla yaşıyoruz. İspanya'da farklı bir hayat hayal ediyordum derken, işte bunu kastediyorum."
Konuşmanın sonunda Habib benden fotoğraflarını çekmememi istiyor; "hava rüzgarlı" diyor. (CA/RG/EAY)