Avrupa Solu, uzun zamandır, İspanyol hükümetinin liderine övgüler diziyor ve ondan "Vivazapatero" diye bahsediyor.
Aslında, José Luis Rodriguez Zapatero, medeniyet adına, modernitenin zor sorunlarını çözmeye hazır bir politikacıyı temsil ediyor.
Bu sayede de, Zapatero, 'insan hakları savunucusu' olarak ün kazandı. Bununla birlikte, bu çaba, gerçek İspanyol vatandaşlarının dar sınırları içerisinde kaldı. Yani cumhuriyetin topraklarında yaşayabilmek için ellerinde kimlik kartı bulunanların...
Tüm diğerleri, yani kağıtsız "sin papeles"(1) göçmenler söz konusu olduğunda ise, sosyalist lider o kadar da açık fikirli davranmadı.
Başka Avrupa ülkeleri gibi, Madrid de sıkı bir kapalı sınırlar politikası güdüyor. Aslında İspanya Başbakanı, bir bakıma, Avrupa'nın, göçmen akımı ile mücadele etmek için birinci derece sınırlarını askeri kontrollere tabi tutması politikasının önderidir.
Afrikalı balıkçı botları gelince
Madrid'in sıkılmış yumruğu 2005 yazında, Kanarya Adaları adı verilen Eldorado'ya gitmek isteyen insanlarla tıklım tıklım dolu Afrikalı balıkçıların geleneksel gemileri "cayuco"ların gelmesi ile başladı.
Birkaç ay içerisinde 33 bin Aşağı Sahralı göçmen, İspanyol takımadalarına gelerek, bu akışı engellemek üzere bir dizi diplomatik ve güvenlik tedbirini tetikledi.
Zapatero Hükümeti, Frontex sınır koruma ajansının rolünün güçlendirilmesi konusuna Avrupa Birliği'ni dahil etmek için harekete geçti.
Afrika'yı Kanarya Adaları'ndan ayıran Atlantik Okyanusu'nda ve Akdeniz'de askeri kontroller başladı.
İadeyi kabul et, parayı al
Mayıs 2006'da onaylanan "Afrika Planı" önceleri üç yıllık bir plan olarak, yani 2006'dan 2009'a kadar sürecek bir plan olarak ortaya çıktı. Daha sonra 2012'ye kadar uzatıldı.
Plan, bir dizi 'geri kabul etme' anlaşmasından oluşuyor. Moritanya, Gambiya, Gine-Konakri, Mali ve Yeşil Sahil gibi ilgili ülkeler işbirliği yapmalarına, yani ülkeye zorunlu iadeleri kabul etmelerine bağlı olarak kalkınma için yardım alıyorlar.
Reddedenler ise bedelini ödüyor. Senegal'in durumu böyle... Madrid, Senegal'e karşı diplomatik bir saldırı başlattı ve son birkaç yıl içerisinde, İspanya'dan beş bin Senegalli göçmeni zorla ülkesine geri gönderdi.
Karşılığında, Zapatero hükümeti, borçları silmeyi, kalkınma yardımı vermeyi ve balıkçılarda çalışan iki bin düzenli Senegalli işçi ve yedi yüz çilek toplayıcısına oturma izni vermeyi garanti etti.
Lider, Avrupa'nın etrafını saran "duvar"ın inşasındaki rolünü hep vurgulamıştır: "Bizim göç politikamızın" - demiştir - "bir ilkesi var": Buraya yasal bir şekilde gelenler kalabilir. Bu da yasadışı göçe karşı kararlı bir mücadele anlamına geliyor"(2) .
Frontex sınırları koruma ajansının kontrol politikaları İspanya'ya gelen göçmen sayısında hızlı bir düşüş sağladı.
2007'de ilk yürürlüğe girmesinden bir yıl sonra, İspanya takımadalarına gelişlerde yüzme 60'lık bir azalma oldu.
Madrid'in resmi verilerine göre, 2009'da İspanya topraklarına yaklaşık 7 bin yasadışı göçmen giriş yaptı. Bu bir önceki yıla oranla yüzde 50 daha düşük.
"Öteki"ne tepki
Ancak kurbanların sayısı azalmadı. Bu sayı, her yıl 700 ile 800 (3) arasında değişiyor. Bu kurbanlar, çoğunlukla, Avrupa'ya varmak isteyen genç ve çok defa reşit olmayan gençlerdir.
Kontroller, askeri devriyeleri atlatmak için daha da tehlikeli okyanus güzergahlarının tercih edilmesini zorunlu kılıyor.
Frontex sınırları koruma ajansının aktiviteleri, böylece, insan kaçakçılığı ile geçinen insan kaçakçıları ve kriminal ağların işlerini artırıyor.
Dahası, son dört yıl içerisinde İspanya, Fas ile arasındaki kara sınır kapısındaki Ceuta ve Melilla'da 400 bin kişiyi girişlerine izin vermeyerek geri çevirdi.
İnsan hakları örgütlerinin kontrol altına alamadığı ve bu nedenle insan hakları ihlallerinin gerçekleştiği coğrafyalarda meydana gelen gerçek geri çevirmelerden bahsediyoruz.
Bu durumdan ortaya çıkan tablo, sert bir göç politikasına işaret ediyor. Bu politika, ülke sınırlarının dışında uygulansa da, ülke içerisinde önemli sonuçlar doğuruyor.
Bu kapsamda, kriz rüzgarının karmaşasında, kimlik belgelerinden yoksun bırakılan "ikinci sınıf" vatandaşlara karşı sesler yükselmeye başladı.
Tüm bunlar, bazı belediye başkanları önderliğinde, "yasadışı" göçmenlere de sağlık hakkı tanıyan ve 2004'te çıkan bir yasaya karşı ayaklanmalarla başladı.
Yasa, yasadışı göçmenlere, yaşadıkları şehrin belediye meclisinde kayıt olduktan sonra, sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı veriyor.
Ayaklanma, "öteki"ne karşı gerçek düşmanlığı vurgulayan Halk Partisi tarafından da kışkırtıldı.
Göçmen varlığı aşırı bulunuyor
Veriler, Çalışma ve Göç Dairesi'nin Irkçılık Gözlemevi tarafından yapılan bir araştırmayla da doğrulanıyor. Araştırmaya göre, göçmenlere karşı sınırlamaların artırılması talebi son beş yılda 18 puanlık bir artış gösterdi.
Araştırmaya katılan üç bin kişinin yüzde 42'si, yabancıların İspanya'ya girişini ve ülkede kalışını düzenleyen yasaların "fazla hoşgörülü" olduğunu düşünüyor.
Anketteki, İspanya topraklarında çok fazla göçmen olup olmadığı sorusuna karşılık ise, katılımcıların yüzde 77'si, göçmenlerin varlığını "aşırı" bulduğunu söyledi. 1996'ya kadar İspanyol vatandaşlarının sadece yüzde 28'i böyle düşünüyordu.
* Cristina Artoni'nin İspanyolca metnini Elizabeth Grech İngilizceye, Esra Aygın Yalgın İngilizceden Türkçeye çevirdi.
Haziran 2010