Yapay zekânın tarihine dair anlatılar, genellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası teknik atılımlara odaklanır. Bu yaklaşım, savaş sonrası dönemdeki teknolojik gelişmeleri öne çıkarırken, yapay zekânın toplumsal ve siyasal bağlamını büyük ölçüde göz ardı eder. Oysa yapay zekâ, yalnızca teknik bir ilerleme değil, aynı zamanda kapitalist üretim ilişkileri içinde şekillenen ve bu ilişkileri yeniden üreten bir üretici güçtür. Onu toplumsal ilişkilerden ve emek süreçlerinden bağımsız düşünmek, tarihsel bağlamını görmezden gelmek anlamına gelir.
Kapitalist üretim ilişkileri, bilgi ve emek arasındaki ilişkiyi sermaye birikimi doğrultusunda yeniden yapılandırarak üretim süreçlerini dönüştürmüştür. Bu dönüşüm içinde hesaplama, yalnızca teknik bir araç olmaktan çıkıp, sermayenin emek üzerindeki denetimini güçlendiren bir mekanizmaya evrilmiştir. Sanayi Devrimi ile sistematikleşen işbölümü, muhasebe sistemleri ve zaman yönetimi, hesaplamayı üretimin merkezine yerleştirerek artı değer sömürüsünü kurumsallaştırmıştır. İşçi verimliliğini izlemek, maliyetleri hesaplamak ve üretim süreçlerini ölçmek gibi teknikler, emeğin metalaşmasını pekiştirerek sermaye birikimini hızlandıran toplumsal araçlar hâline gelmiştir.
Yapay zekâ, bu tarihsel eğilimin en güncel aşamasıdır. Sanayi makinelerinin fiziksel emeği ikame eden teknolojilerinin, günümüzde algoritmik denetim sistemleri aracılığıyla soyut bir dille yeniden üretilmesi bunun açık bir göstergesidir. Antik dünyadan bugüne uzanan hesaplama geleneği, sermayenin dijital aygıtlarında yeni bir biçim kazanmıştır. Üç bölümlük bu yazı dizisinde, hesaplamanın tarihsel evriminden yola çıkarak, yapay zekânın toplumsal tarihini daha geniş bir çerçevede ele almayı amaçlıyoruz.

Yapay Zekânın Politik İnşası
Hesaplamanın toplumsal tarihi
Hesaplamanın kökleri, insanlığın hayatta kalma ve toplumu düzenleme çabalarına dayanır. İlk insanlar, sayı saymayı ve düzenlemeyi öğrenirken parmaklarını, çakıl taşlarını ve çetele çubuklarını kullandı. Başlangıçta bu yöntemler, avcılık ve toplayıcılık gibi temel ihtiyaçları karşılamaktan öteye gitmiyordu. Ancak taş aletler, mızraklar ve ok-yay gibi teknik yenilikler, doğa üzerinde daha fazla kontrol sağlarken üretim süreçlerini de dönüştürdü. Bu araçların yapımı, toplumda işbölümünün ilk adımlarını attı; avlanma ve araç üretimi gibi görevlerin farklı bireyler arasında paylaşılması, uzmanlaşmaya ve toplumsal rollerin belirginleşmesine yol açtı.
Yerleşik hayata geçiş ve tarım devrimi, hesaplama ihtiyaçlarını daha karmaşık bir boyuta taşıdı. Ürün fazlasının (artık ürün) ortaya çıkması, paylaşım, depolama, ticaret ve vergilendirme gibi yeni süreçlerin yönetilmesini gerektirdi. Bu gelişmeler, bir yandan sınıflı toplumların doğuşuna yol açarken, diğer yandan kayıt tutma sistemlerini ve gelişmiş hesaplama yöntemlerini tetikledi. Mezopotamya’da kil tabletler üzerine tutulan veriler, bu dönüşümün somut örneklerindendir. Vergilendirme, ticaret ve altyapı projeleri gibi büyük ölçekli toplumsal faaliyetler, hesaplamayı yalnızca basit bir uygulama olmaktan çıkarıp toplumsal örgütlenmenin merkezine yerleştirdi.
Tarih boyunca hesaplama, üretim süreçleriyle iç içe gelişmiş; her yeni teknik ve yöntem, toplumsal işbölümünü yeniden biçimlendirerek üretime farklı boyutlar kazandırmıştır. Antik dünyadan kapitalist işbölümünün gelişimine uzanan bu tarihsel süreçte, Mezopotamya’nın kil tabletlerinden Antik Yunan’ın su saatlerine, Roma’nın arazi ölçüm pratiklerinden Çin’in abaküs sistemlerine ve Orta Çağ İslam dünyasının algoritmik mirasına kadar pek çok örnek, günümüz yapay zekâ teknolojilerinin kökenlerini anlamamıza ışık tutar. Aynı zamanda hesaplamanın, toplumsal örgütlenme ve üretim ilişkileriyle nasıl karşılıklı bir etkileşim içinde şekillendiğini de gözler önüne serer.

Sümerler: Uruk tabletlerinde hesaplama
Mezopotamya’nın verimli topraklarında sulu tarıma dayalı bir uygarlık inşa eden Sümerler, MÖ 3000’lerden itibaren çivi yazısıyla kil tabletler üzerinde kayıt tutuyordu. Bu kayıtlar, tarım üretiminin planlanması, ticaret anlaşmalarının belgelenmesi ve vergi sistemlerinin düzenlenmesi gibi süreçlerin yönetiminde büyük önem taşıyordu. Geliştirdikleri 60 tabanlı (seksagesimal) sayı sistemi, hem basit hem de karmaşık hesaplamalarda kolaylık sağladı; günümüzde kullandığımız saat ve açı ölçümlerinin temelini de bu sistem oluşturdu. Ayrıca arazi ölçümleri ve sulama kanallarını düzenlemek için geometrik hesaplamalar yaparak tarımsal verimliliği artırmayı başardılar.
Bugünkü Irak sınırları içinde bulunan Sümer şehri Uruk’ta ele geçen tabletler, tarım ürünlerinin nasıl dağıtıldığı, hangi oranlarda vergilendirildiği ve üretim fazlasının nasıl denetlendiğini detaylı biçimde gözler önüne seriyor. Bu kayıtlar, Sümerlerin ekonomik ve idari yapısının ne kadar karmaşık ve gelişmiş olduğunu da ortaya koyuyor.

Üçüncü Ur Hanedanlığı (MÖ 2112-2004) dönemindeyse Sümerler, büyük inşaat projelerinde emek organizasyonunu sistematik bir şekilde yürütüyordu. Bu döneme ait tabletleri inceleyen araştırmacı Piotr Steinkeller, işçilerin farklı bölgelerden getirildiğini ve her bölgenin bu işçilerin temel gereksinimlerini karşılamakla yükümlü olduğunu vurgular. İşçilere genellikle “aylık 30-60 litre arpa” maaş veriliyor, ayrıca günlük bir gıda ödeneği sağlanıyordu. Bu ödenek; “2 litre ekmek, 2 litre bira ve 2 şekel (16,6 gram) yağ” gibi temel ihtiyaçları kapsıyordu.[1] Bu kayıtlar, Sümerlerin emek yönetimini nasıl yaptıklarını ortaya koyarken, tabletlerin bize bıraktığı miras, onların hesaplama sistemlerini toplumun ekonomik ve toplumsal düzenine nasıl uyarladıklarını anlamamıza olanak tanıyor.
Antik Mısır: Papirüs ve nilometreler
Antik Mısır’da matematik, tarımsal üretimi planlamak, ürün fazlasını paylaşmak ve iş gücünü organize etmek gibi temel ihtiyaçları karşılayan önemli bir araçtı. MÖ 1832’ye tarihlenen Rhind Papirüsü, bu medeniyetin matematiksel becerilerini ve pratik uygulamalarını anlamamız için değerli bir pencere sunar.[2] Orta Krallık dönemine ait bilgileri içeren bu papirüs, yalnızca soyut teorilere değil, günlük yaşamın sorunlarına yönelik pratik çözümlere de yer verir.
Papirüs, piramitlerin inşasında taş blokların taşınması ve yerleştirilmesi gibi lojistik hesaplamalardan, belirli bir miktarda tayının kaç işçiyi besleyebileceğine ya da bir yapının inşası için kaç tuğla gerektiğine kadar pek çok bilgi içerir. Bu tür detaylar, Antik Mısır’da matematiğin tarımdan inşaat projelerine kadar geniş bir yelpazede nasıl kullanıldığını gösterir. Böylece matematik, sadece soyut hesaplamalarla sınırlı kalmayıp, üretim süreçlerini düzenleyen ve yönetimi kolaylaştıran bir araç olarak öne çıkar.[3][4]

Mısır matematiğinin dikkat çekici uygulamalarından biri de Nilometrelerdir. Palermo Taşı’nda belirtildiği üzere Nil Nehri’nin taşkınlarını ölçmek ve kaydetmek Mısır medeniyeti için her daim önemli olmuştur.[5] Ancak Nil Nehri’nin sularıyla beslenen ve kuyular barındıran bu oda biçimindeki Nilometreler, yalnızca su seviyelerini kayıt altına almakla kalmıyor, aynı zamanda taşkınları ölçerek hassas hesaplamalar yapılmasını sağlıyordu. Nilometrelerin duvarlarında, su seviyesini ölçmek için kullanılan işaretler ve ölçekler bulunurdu. Bu ölçekler, kübit adı verilen bir ölçü birimine dayanıyordu. Bir kübit, dirsekten orta parmağın ucuna kadar olan uzunluğa denk geliyordu ve yaklaşık 52,3 cm idi. Nilometrelerdeki bu hassas ölçümler, Eski Mısır’da MÖ 3. bin yıldan itibaren kullanılmaya başlanmıştı.[6]
Nilometreler, tarımsal üretimin planlanmasında kilit bir rol oynadı. Nil’in taşkın dönemlerindeki su seviyesini öngörmek, ekim ve hasat zamanlarının belirlenmesinin yanı sıra, suyun adil dağıtımı ve vergiye esas alınacak ürün miktarının hesaplanması gibi işlevler için de hayatiydi.
Örneğin, eğer Nilometre 7 kübit yüksekliğinde bir su seviyesi gösteriyorsa, bu, verimli bir hasat beklendiğinin ve dolayısıyla daha yüksek vergiler toplanabileceğinin bir işaretiydi. Ancak su seviyesi düşük olursa, bu kıtlık anlamına gelir ve vergiler buna göre azaltılırdı.

Antik Yunan: Zaman ölçümünden astronomiye hesaplama araçları
Antik dönemde su, birçok medeniyette hesaplama aracı olarak farklı şekillerde kullanılıyordu. Bu araçlardan biri olan Klepsydra,[7] Antik Yunan’da yaygın olarak kullanılan bir su saati örneğiydi. Oldukça basit bir tasarıma sahip olan Klepsydralar, içi belli bir miktar suyla doldurulan bir kap veya oyuk şeklindeydi ve suyun sabit bir hızla akmasını sağlayan küçük bir deliğe sahipti.
Klepsydralar, özellikle mahkemelerde konuşma sürelerini düzenlemek için kullanılıyordu. Taraflara eşit süre tanımak, hukuki süreçlerde adaletin ve şeffaflığın sağlanması açısından kritik bir rol oynuyordu. Ancak işlevleri yalnızca mahkemelerle sınırlı değildi; toplumsal yaşamın birçok alanında da yer buluyorlardı. Örneğin, kamusal toplantılarda konuşmacıların sürelerini belirleyerek etkinliklerin düzenini ve eşitliğini korumaya yardımcı oluyorlardı.

Antikythera Mekanizması: Kozmosun hesaplanması
“Antikythera mekanizması gibi zamanı kestirilemeyen,
karmaşık yapılı ve özel nitelikleri olan bir şeydi.
Yeniden üretilmesi imkânsızdı.”
Şehir ve Şehir, China Miéville[8]
1901 yılında, Yunanistan ile Girit arasındaki Antikythera yakınlarında bir gemi enkazı keşfedildi. Sünger avcıları tarafından bulunan bu enkazda, heykeller, amforalar ve değerli eşyalarla birlikte, dişli çarklardan oluşan gizemli bir mekanik cihaz da yer alıyordu. Bu cihaz, bulunduğu yerden esinlenilerek Antikythera Mekanizması olarak adlandırıldı ve MÖ 1. yüzyıla tarihlendi. 1902’de arkeolog Valerios Stais tarafından Atina’daki Ulusal Arkeoloji Müzesi’nde incelenene kadar mekanizmanın önemi fark edilmedi.[9] Bugün, mekanizmanın hem bilim hem de teknoloji tarihinde önemli bir dönüm noktası olduğu yaygınlıkla kabul edilir. Mekanizma çoğu zaman “ilk analog bilgisayar” ve ilk “mekanik hesap makinesi” olarak da adlandırılır ve mekanizmanın kim tarafından ve hangi amaçla yapıldığı belirsizliğini korusa da, işlevine dair birçok teori geliştirilmiştir.

1970’lerde Derek de Solla Price, cihazı X-ışını görüntüleriyle inceleyerek bir güneş ve ay takvimi olarak tanımladı. Ancak daha sonraki yıllarda Michael Wright, cihazın dişli sistemlerini daha ayrıntılı inceleyerek Price’ın bazı eksiklerini giderdi. 2006 yılında Tony Freeth ve ekibi, yeni bir fragmanın keşfiyle mekanizmanın tutulma döngülerini (Saros Döngüsü) hesaplamak ve astronomik olayları tahmin etmek için kullanıldığını ortaya koydu. Bu buluş, mekanizmanın eski astronomi bilgilerini modern anlayışa taşıma konusundaki rolünü güçlendirdi.
Antikythera Mekanizması, Meton Döngüsü (19 yıllık bir süre içinde 235 sinodik ay) ve Saros Döngüsü’nü (223 sinodik ay) temsil edecek şekilde tasarlanmıştır. Ön yüzündeki kadranlar, Güneş ve Ay’ın Zodyak[10] üzerindeki konumlarını gösterirken, arka yüzü tutulma tahminleri ve Panhelenik oyunların[11] tarihlerini işaret ediyordu. Bu detaylar, cihazın hem astronomi hem de toplumsal işlevler açısından ne kadar çok yönlü olduğunu gösterir.

Mekanizmanın en dikkat çekici yeniliklerinden biri, Ay’ın hareketine sinüzoidal bir ileri-geri hareket ekleyen pin ve yuva mekanizmasıdır. Bu karmaşık sistem, katmanlı dişliler ve episiklik çarklarla[12] ustalıkla oluşturulmuştur. Aynı zamanda, bilinen en eski kaydırma-krank mekanizması örneği olarak mühendislik tarihinde özel bir yere sahiptir.
Antikythera Mekanizması, dişli sistemleri ve astronomik modellemeyi kullanarak eski Yunan ve Babil astronomi bilgilerini birleştirmiş ve yapıldığı dönemi aşan ileri bir hesaplama aracı olarak bilim ve teknoloji tarihinde önemli bir yer edinmiştir.[13]
Roma: Centuriation Sistemi
Roma İmparatorluğu, geniş topraklarını etkili bir şekilde yönetmek ve merkezi otoritesini güçlendirmek için kapsamlı ve sistematik yöntemler geliştirdi. Bu yöntemlerden biri olan Centuriation, arazilerin düzenli kare bölümlere ayrılmasını sağlayarak mülkiyet haklarının tanımlanması, tarımsal üretimin planlanması ve vergi toplama süreçlerinin etkin bir şekilde yürütülmesini mümkün kılıyordu. Ancak bu sistem yalnızca bir arazi ölçüm ve paylaşım yöntemi değil, aynı zamanda toplumsal hiyerarşiyi ve ekonomik kontrolü kurumsallaştıran bir hesaplama mekanizmasıydı.

Toprakların bölünmesi ve tahsisi, büyük toprak sahiplerinin gücünü artırırken, küçük çiftçilerin mülksüzleşmesine ve borç yükü altına girmesine yol açtı. Bu sistem, toprak mülkiyeti üzerinden toplumsal ilişkileri yeniden şekillendirerek kırsal nüfusu kontrol altına almayı hedefliyordu. Centuriation, toprakların ekonomik olarak daha verimli kullanılmasını sağlarken, kaynakların yeniden dağıtımını da büyük ölçüde zengin sınıfın lehine düzenliyordu.[14]

Centuriation, askeri lojistikte de kritik bir işleve sahipti. Roma ordusu, fethedilen toprakları bu sistemle yapılandırıyor ve yolları stratejik olarak inşa ediyordu. Yol ağlarının sistematik bir şekilde oluşturulması, orduların hızlı ve etkin hareket etmesine olanak tanırken, ticaret yollarının güvenliğini sağlıyor ve imparatorluk bölgeleri arasındaki bağlantıları güçlendiriyordu. Bu altyapı, Roma’nın askeri ve ekonomik üstünlüğünü sürdürmesinde temel taşlardan biri oldu.
Centuriation’un başarısı, gelişmiş mühendislik araçlarının kullanımına da dayanıyordu. Groma, arazilerin dik açılarla bölümlenmesini sağlarken, arazi ölçümünde yüksek hassasiyet sunuyordu. Horobates, yolların ve su kanallarının eğimlerini hesaplamada kullanılarak hem su akışını düzenliyor hem de altyapı projelerinin başarısını artırıyordu.

Dioptra ise hem yatay hem de dikey ölçümlerde kullanılarak, büyük yapı projelerinin ve arazi planlamalarının doğruluğunu sağlıyordu. Bu araçlar, yalnızca mühendislik başarılarını artırmakla kalmadı, aynı zamanda işbölümünü sistematik hâle getirerek emeğin daha sıkı bir şekilde denetlenmesine de katkıda bulundu.
Roma’nın mali sistemi de Centuriation ile doğrudan bağlantılıydı. Vergi toplama ve kamu projelerinin finansmanı, Centuriation sistemiyle düzenlenen arazilerden elde edilen gelirlerle mümkün hâle geldi. Acta Diurna[15] ve Fiscus[16] gibi mali araçlar, ekonomik istikrarın sürdürülmesinde ve kaynakların etkili kullanımında kilit rol oynuyordu. Centuriation, sadece bir arazi yönetim sistemi değil, aynı zamanda Roma’nın toplumsal düzenini ve sınıfsal yapısını sürdürülebilir kılan bir mekanizma olarak imparatorluğun “başarı”sında belirleyici bir rol oynadı.

Dipnotlar:
[1] Michael Hudson, “The Employment of Labor on National Building Projects in the Ur III Period”, Labor in the Ancient World içinde, ed. Piotr Steinkeller, 2005, s.145.
[2] 1858 yılında İskoçyalı antikacı Alexander Henry Rhind tarafından Nil nehrinin Ramesseum yakınındaki Thebes’te satın alınan papirüsün en büyük parçası, sömürgecilik tarihini de kanıtlar biçimde diğer pek çok önemli arkeolojik eser, yapıt ve hesaplama aracı gibi Londra’da, British Museum’da sergilenmektedir. New York’taki Brooklyn Müzesi’nde papirüse ait parçalar vardır.
[3] Gerard O’Regan, A Brief History of Computing, Springer, 2021, s.16-18.
[4] Rhind Papirüsü, tayınların dağıtımına ilişkin bilgiler içermesiyle, hesaplamalara odaklanan Moskova ve Lahun Papirüslerinden ayrılır. Bkz. Amnette Imhausen, Mathematics in Ancient Egypt, Princeton University Press, 2016.
[5] Palermo Taşı, Mısır’ın Beşinci Hanedanlık dönemine (MÖ 25. yüzyıl) tarihlenen ve Kraliyet Yıllıkları olarak bilinen taş levhanın en büyük parçasıdır. Palermo’daki Antonio Salinas Arkeoloji Müzesi’nde bulunan taş, erken hanedanlardan Eski Krallık firavunlarına kadar uzanan siyasi, ekonomik ve toplumsal olayları kaydeder. Diğer parçaları Kahire Müzesi ve Londra’daki Petrie Müzesi’nde bulunur.
[6] Annette Imhausen, Mathematics, in Ancient Egypt A Contextual History, Princeton, University Press, 2016.
[7] “Klepsydra”: Klepto (κλέπτω: çalmak) ve Hydor (ὕδωρ: su) sözcüklerinin birleşmesiyle oluşmuştır ve “su çalan” veya “su hırsızı” anlamına gelir.
[8] Antikythera Mekanizması gizemliliğiyle kendisine China Miéville’ın Besźel ve Ul Qoma şehirlerinde bile yer buluyor: China Miéville, Şehir ve Şehir, çev. Mehtap Gün Ayral, Yordam Kitap, 2012, s.80.
[9] Antikythera Mekanizması ile ilgili farklı kaynaklarda pek çok bilgi mevcut. Mekanizmayla ilgili şu bağlantı ziyaret edilebilir: https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-13471/antikythera-mekanizmasi/
[10] Zodyak: Gök küresi üzerinde Güneş’in izlediği yörünge boyunca yer alan 12 takımyıldız grubu. Bu gruplar, antik çağlardan bu yana hem astronomi hem de astrolojide önemli bir yer tutar.
[11] Panhelenik oyunlar, Antik Yunan’da farklı şehir devletlerinin katılımıyla düzenlenen, dini ve sportif etkinlikleri bir araya getiren prestijli yarışmalardı. Olympia’daki Olimpiyat Oyunları, Delfi’deki Pythia Oyunları, Korint’teki İsthmia Oyunları ve Nemea Oyunları, bu dört büyük organizasyonu oluşturuyordu. Sporun yanı sıra müzik, şiir ve drama gibi kültürel etkinliklere de yer veren bu oyunlar, önemli toplumsal ve dini bir işlev taşıyordu.
[12] Episiklik Çarklar: Farklı hızlarda dönen dişli sistemlerini modelleyerek karmaşık hareketlerin hesaplanmasını sağlayan mekanik parçalardır.
[13] Çiçero’nun metinlerinden yola çıkarak Romalılar’ın Antikythera’ya benzer bir cihazın farkında olduklarını düşünenler vardır. Bkz. Gerard O’Regan, A Brief History Of Computing, Springer, 2008, s.18.
[14] Centuriation sistemi ve uygulamalarının etkilerinin bugün bile topografik olarak görülebildiğine dair araştırmalar söz konusu. Bu bölümde özellikle şu çalışmadan faydalandık: Marinella Pasquinucci, “Centuriation and Roman Land Surveying (Republic Through Empire)”, Claire Smith (ed.), Encyclopedia of Global Archaeology içinde, Springer, 2014.
[15] Acta Diurna, Roma İmparatorluğu’nda günlük resmi kayıtlar ve duyuruların yayımlandığı bir haber bülteni olarak işlev görüyordu. Genellikle “Acta Publica” veya “Acta Populi” olarak da adlandırılan bu kayıtlar, Roma toplumunda bilgi akışını sağlamak için devlet tarafından hazırlanıyordu.
[16] Fiscus, Roma İmparatorluğu’nda imparatora ait devlet hazinesini ifade eden bir terimdi. Başlangıçta kamusal fonları yönetmek için kullanılan genel bir kavram olarak ortaya çıkmış olsa da zamanla senato kontrolündeki geleneksel devlet hazinesinden (Aerarium) ayrılarak doğrudan imparatorun mali gücünü temsil eden bir kuruma dönüşmüştür. Genellikle fetihlerden gelen ganimetler, doğrudan toplanan vergiler ve eyaletlerden gelen gelirler buraya aktarılırdı.
(DS/VC)