Yapay zekânın tarihine dair anlatılar, genellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası teknik atılımlara odaklanır. Bu yaklaşım, savaş sonrası dönemdeki teknolojik gelişmeleri öne çıkarırken, yapay zekânın toplumsal ve siyasal bağlamını büyük ölçüde göz ardı eder. Oysa yapay zekâ, yalnızca teknik bir ilerleme değil, aynı zamanda kapitalist üretim ilişkileri içinde şekillenen ve bu ilişkileri yeniden üreten bir üretici güçtür. Onu toplumsal ilişkilerden ve emek süreçlerinden bağımsız düşünmek, tarihsel bağlamını görmezden gelmek anlamına gelir.
Kapitalist üretim ilişkileri, bilgi ve emek arasındaki ilişkiyi sermaye birikimi doğrultusunda yeniden yapılandırarak üretim süreçlerini dönüştürmüştür. Bu dönüşüm içinde hesaplama, yalnızca teknik bir araç olmaktan çıkıp, sermayenin emek üzerindeki denetimini güçlendiren bir mekanizmaya evrilmiştir. Sanayi Devrimi ile sistematikleşen işbölümü, muhasebe sistemleri ve zaman yönetimi, hesaplamayı üretimin merkezine yerleştirerek artı değer sömürüsünü kurumsallaştırmıştır. İşçi verimliliğini izlemek, maliyetleri hesaplamak ve üretim süreçlerini ölçmek gibi teknikler, emeğin metalaşmasını pekiştirerek sermaye birikimini hızlandıran toplumsal araçlar hâline gelmiştir.
Yapay zekâ, bu tarihsel eğilimin en güncel aşamasıdır. Sanayi makinelerinin fiziksel emeği ikame eden teknolojilerinin, günümüzde algoritmik denetim sistemleri aracılığıyla soyut bir dille yeniden üretilmesi bunun açık bir göstergesidir. Antik dünyadan bugüne uzanan hesaplama geleneği, sermayenin dijital aygıtlarında yeni bir biçim kazanmıştır.
Hesaplamanın tarihsel evriminden hareketle, yapay zekânın toplumsal tarihini daha geniş bir çerçevede ele almayı amaçladığımız yazı dizimizin üçüncü ve son bölümünde, Rönesans’tan kapitalist işbölümüne uzanan hesaplama tarihine odaklanıyoruz.

YAPAY ZEKÂNIN POLİTİK İNŞASI
Hesaplamanın toplumsal tarihi: Çin'den İslam dünyasına
Sayılarla sömürü: Muhasebe ve kapitalizmin yükselişi
Rönesans İtalya’sının ticaret kentlerinde yaygınlaşan çift taraflı muhasebe, ticari işlemlerin kaydını tutmanın ötesinde kapitalist üretim ilişkilerinin yönetimi ve denetiminde temel bir araç hâline geldi. 1494’te Luca Pacioli’nin Summa de Arithmetica adlı eserinde sistematikleştirilen bu yöntem, borç ve alacak arasındaki dengenin takibini kolaylaştırarak işlemleri soyut matematiksel formlara dönüştürdü.
Avrupa’daki ticaret ağlarının genişlemesiyle birlikte, büyük ölçekli yatırım ve kredi mekanizmaları bu sisteme dayandı. Borç defterleri, bankerler ve tüccarlar arasında güven tesis ederek sermaye birikimini hızlandırdı. Özellikle Venedikli tacirler, Akdeniz’deki baharat ticaretinde risk ve kâr hesaplamalarını bu yöntem aracılığıyla geliştirdi.[1]

16. yüzyılda Fugger ailesi gibi bankerler, çift taraflı muhasebe sistemini madencilik ve uluslararası ticarette kullanarak sermaye birikimini daha da hızlandırdı. Bu yöntem, insan emeğini ve doğal kaynakları salt rakamsal veri düzeyine indirgeyerek sömürü ilişkilerini perdeleme işlevi de gördü. Aynı dönemde muhasebe kayıtları, ticari faaliyetlerin yanı sıra savaş finansmanını kontrol etmenin başlıca aracı hâline geldi. İspanyol ve Habsburg hanedanları, Avrupa’daki çatışmaları sürdürebilmek için bu bankerlerin tuttuğu defterlere giderek daha fazla bağımlı hâle geldi.
Fuggerlerin ve benzeri bankerlerin desteklediği deniz aşırı seferler, İspanya ve diğer Avrupa güçlerinin sömürgecilik faaliyetlerini hızlandırdı. Bu süreçte çift taraflı muhasebe, Amerika’dan gelen altın ve gümüşün kaydedildiği İspanya’nın Sevilla şehrindeki Casa de Contratación gibi kurumlar aracılığıyla küresel sermaye akışını yönlendirdi.[2] Ancak yerli halkın zorla çalıştırılması ve ekolojik tahribat, istatistiksel tabloların altında kaldı; Potosí’deki gümüş madenlerinde ölen binlerce yerli işçi defterlerde hiç yer bulamadı. Benzer şekilde Hollandalı tacirler, Batı Afrika’dan Karayipler’e taşınan köleleri “envanter kaydı” şeklinde işleyerek insan hayatını piyasa değeri üzerinden değerlendirdi.
Bu dönemde hesaplama ve işbölümü pratikleri, özellikle şeker ve pamuk plantasyonlarında belirginleşti. Plantasyonlar, sadece tarımsal üretim alanları değil, aynı zamanda modern sanayi yönetiminde kullanılan disiplin ve denetim tekniklerinin ilk uygulama sahalarıydı. Köleleştirilmiş işçilerin çalışma saatleri, üretim kotaları ve verimlilikleri titizlikle kayıt altına alınarak sermaye birikimi azami düzeye çıkarıldı. Üretimi standartlaştıran muhasebe kayıtları, envanter yönetimi ve gözetim mekanizmaları, plantasyon sisteminin temelini oluşturuyordu. 19. yüzyılda fabrika düzeninin gelişmesiyle birlikte, bu hesaplama ve denetim teknikleri, sanayi kapitalizminin ana yönetim araçlarına dönüştü.[3]
Böylece, sömürgecilikten sanayi kapitalizmine uzanan evrede, muhasebe sıradan bir kayıt tutma tekniğinden çıkarak sermaye birikiminin başlıca yönetim aracına dönüştü. Toplumsal eşitsizlikler, soyut matematiksel denklemler içinde kaybolurken, kapitalist işbölümü ve sömürü pratikleri kurumsal çerçevede sürdürülmüş oldu.
Napier’in Kemikleri: Ticaret kapitalizmi çağında hesaplama araçlarının gelişimi
17. yüzyıl, ticaret kapitalizminin genişlediği, uluslararası ticaretin hız kazandığı ve hesaplamaya duyulan ihtiyacın arttığı bir dönemdi. Sömürgecilik, bu süreçte sermaye birikimini hızlandırarak ticaret ağlarını karmaşıklaştırdı ve hesaplama araçlarının gelişimine zemin hazırladı. Logaritmayı keşfeden John Napier, 1617 yılında yayımladığı Rabdologiae adlı eserinde, “Napier’in Kemikleri” olarak bilinen ve hesaplama süreçlerini kolaylaştıran yenilikçi bir aracı tanıttı. Bu araç, çarpma, bölme ve karekök alma gibi işlemleri basitleştirerek hesaplamayı hızlandırdı ve hata payını azalttı. Ticari ve bilimsel çalışmalarda önemli bir yere sahip olan Napier’in Kemikleri, özellikle ticaret kapitalizminin karmaşık finansal işlemlerinde yaygın olarak kullanıldı.

Ticaret gemilerinin yük hesaplamalarından kâr-zarar analizlerine kadar pek çok alanda kullanılan bu araç, sermaye birikimini kolaylaştırırken, iş süreçlerini daha sistematik hâle getirdi. Napier’in tasarımı, Gelosia Yöntemi[4] gibi tekniklerden esinlenerek, söz konusu yöntemleri daha işlevsel bir biçime dönüştürdü.
Alman matematikçi ve Cizvit bilim insanı Gaspard Schott ise sonraki yıllarda, Napier’in Kemikleri’nin pratik kullanımında yaşanan sorunlara çözümler geliştirdi. Her bir kemiği bir silindire işleyerek bir kutu içine yerleştirdiği tasarımıyla, kemiklerin döndürülmesini ve sonuçların kolayca okunmasını sağladı. Ayrıca bir toplama tablosu ekleyerek kullanımını daha erişilebilir hâle getirdi. Bu yenilikler, hesaplama araçlarının mekanikleşmesinde önemli bir adım oluşturdu.
Cizvit bilim insanları, Napier’in Kemikleri gibi araçları Avrupa’dan Çin’e kadar yayarak, sömürgecilik aracılığıyla teknolojik yeniliklerin küresel etkisini artırdı. Özellikle Çin’de Pekin Astronomi Kurulu’nda bu araçlar, astronomik ve matematiksel çalışmalarda kullanılarak bilimsel hesaplamaların kapsamını genişletti.[5]

Hesaplamanın mekanikleşmesi: Schickard’ın yangında yok olan hesap makinesi
Mekanik hesap makineleri, sermaye birikimini hızlandıran ve üretim süreçlerini daha düzenli hâle getiren yenilikler olarak, ticaret kapitalizminin ve manüfaktür sisteminin ihtiyaçlarına yanıt verdi. Hammaddelerin işlenmesi, finansal kayıtların tutulması ve lojistik planlamaların yönetilmesi gibi süreçlerde hesaplama gereksinimi arttıkça, bu süreci hızlandıran ve hataları azaltan makineler büyük önem kazandı. Bu bağlamda geliştirilen cihazlar, işbölümünün sistematikleşmesine katkı sağlayarak üretim süreçlerini dönüştürdü.
Bu gelişmelerin önemli bir örneği, 1623’te Wilhelm Schickard tarafından tasarlanan mekanik hesap makinesidir. Tübingen Üniversitesi’nde matematik ve astronomi alanlarında çalışan Schickard, özellikle astronomik hesaplamaları hızlandırmak amacıyla bir cihaz geliştirdi. Altı basamaklı toplama ve çıkarma işlemleri yapabilen bu makine, dişli çarklar sayesinde elde taşıma mekanizmasını içeriyordu. Ayrıca, çarpma işlemlerini kolaylaştırmak için Napier’in kemiklerini entegre eden bir sistem barındırıyordu. Ancak, cihazın üretim aşamasındaki bir yangında yok olması, yaygın kullanımını engelledi.

Schickard’ın tasarımı, işbölümünün ve bilgiye dayalı üretimin gelişimi açısından önemli bir adım olsa da, çağında geniş ölçekte benimsenmedi. 20. yüzyılda Johannes Kepler’in notları arasında keşfedilen çizimler, Schickard’ın mekanizmasını anlamaya olanak tanıdı ve yapılan replikalar, makinenin teorik olarak çalışabildiğini gösterdi. Ancak, dişli çarkların aşırı yüklenme durumunda sıkışması gibi teknik sınırlamalar, bu tür cihazların üretim süreçlerine tam entegrasyonunu geciktirdi. Yine de Schickard’ın makinesi, hesaplamanın mekanikleşmesi sürecinde önemli bir kilometre taşı olarak kabul edilir ve ilerleyen dönemde geliştirilen mekanik hesap makinelerine zemin hazırlamıştır.[6]
Pascaline (1642): Ticaret ve vergi işlemleri için mekanik bir yenilik
“Aritmetik makinesi, hayvanların yaptıklarından daha fazla düşünceye yaklaşan etkiler üretir; ancak, hayvanlar gibi iradeye sahip olduğunu düşündürecek hiçbir şey yapmaz.”[7]
17. yüzyılın ortalarında, Avrupa’daki ticaret ağlarının genişlemesi ve mali sistemlerin giderek karmaşıklaşması, hesaplama süreçlerinin hızlandırılmasını ve hata oranlarının azaltılmasını zorunlu hâle getirdi. İşte tam da bu dönemde, yukarıda alıntıladığımız sözlerin yazarı, Fransız matematikçi ve filozof Blaise Pascal, vergi tahsildarı olan babasının muhasebe işlemlerini kolaylaştırmak amacıyla Pascaline adı verilen mekanik hesap makinesini tasarladı. Pascaline, toplama ve çıkarma işlemlerini gerçekleştiren ilk pratik hesap makinesi olarak kabul edilir ve erken dönem hesaplama teknolojisinin önemli bir dönüm noktasını oluşturur.

Pascaline, dişli çarklara dayalı bir mekanizma ile çalışıyordu ve ondalık sisteme uygun olarak tasarlanmıştı. Her basamağa karşılık gelen döner çarklar, belirli bir mantık çerçevesinde hareket ederek işlemleri gerçekleştiriyordu. Bir çarkın tam bir dönüş yapması, bir sonraki çarkın bir birim ilerlemesini sağlıyordu. Böylece, taşıma işlemi otomatik hâle getirilerek manuel hesaplamalara kıyasla daha hızlı ve hatasız sonuçlar elde ediliyordu. Kullanıcılar, sayıları makinenin özel kadranları aracılığıyla manuel olarak giriyor ve işlemin sonucunu, ayrı bir pencereden kolaylıkla okuyabiliyordu.
Pascaline, hesaplama araçlarının manuel işlemlerden mekanik sistemlere evrilmesine önemli bir katkı sağladı. Pascal’ın bu yeniliği, mekanik hesaplama makinelerinin mümkün olduğunu kanıtlayarak gelecekte geliştirilecek hesaplama araçları için teknik ve kavramsal bir temel oluşturdu.

Leibniz Çarkı (1694): Hesaplamada yeni bir adım
Gottfried Wilhelm Leibniz, Paris’te bulunduğu sırada Pascal’ın hesaplama makinesi Pascaline’i incelemiş ve onun sınırlamalarını fark ederek daha gelişmiş bir hesaplama aracı tasarlamaya karar vermiştir.[8] 1672 yılında geliştirmeye başladığı ve 1694’te tamamladığı “Step Reckoner” (Leibniz Çarkı), dört temel aritmetik işlemi gerçekleştirebilen ilk hesap makinesi olarak tarihe geçmiştir.
Leibniz Çarkı, çarpma ve bölme işlemlerini, toplama ve çıkarma yöntemlerinin tekrarlanmasıyla gerçekleştiren bir mekanizmaya sahipti. Makinenin ön kısmında, kullanıcıların işlem yapmak istedikleri sayıları manuel olarak ayarlayabildikleri kadranlar bulunuyordu. İşlem sonucunda, otomatik bir mekanizma aracılığıyla hesaplanan değerler, cihazın içindeki bir birikim mekanizmasında saklanıyor ve okunabiliyordu. Bu mekanizma, Pascaline’den farklı olarak, çarpma ve bölme işlemlerini manuel tekrarlar olmadan mekanik bir şekilde yapabiliyordu, bu da cihazı daha pratik hâle getiriyordu.
Leibniz’in makinesinden 1704’te ikinci bir örnek üretilmiş olmasına karşın, bu cihaz hiçbir zaman ticarileşemedi. Buna rağmen, sonraki yıllarda geliştirilen pek çok hesap makinesine ilham kaynağı oldu. Örneğin, İtalyan Giovanni Poleni’nin 1709’da tasarladığı ve dişli çark sisteminde yenilikler getiren makine, Avusturyalı Antonius Braun’un 1727’de ürettiği hesap makinesi ve Alman Philipp Matthaüs Hahn’ın 1770’te geliştirip 1774’ten 1820’ye kadar seri olarak ürettiği model bu akımın parçalarıdır. Böylece sanayi kapitalizminin doğuşuyla birlikte üretim süreçlerinin planlanması ve organizasyonunda, hesaplama araçlarının giderek daha önemli hâle geldiğini görmek mümkündür.[9]

Ticaret kapitalizminden sanayi kapitalizmine geçiş
18. yüzyıl, ticaret kapitalizminin sınırlarını aşarak sanayi kapitalizmine zemin hazırlayan bir kırılma dönemi olarak öne çıkar. 16. ve 17. yüzyıllarda sermaye birikimi büyük ölçüde uluslararası ticaret üzerinden gerçekleşmekte, ancak üretim ölçeği ve verimlilik henüz sınırlı kalmaktaydı. Çoğu imalat, zanaatkârların el emeğine dayanan atölyelerde veya ev tipi üretim alanlarında gerçekleşirken, fabrika sisteminin gerektirdiği toplu emek ve makineleşmiş üretim henüz yaygınlaşmamıştı.
Bu dönemde hesaplama pratiklerinin gelişmesi ve yaygınlaşması, sermayenin üretim süreçlerinde daha verimli, daha planlı bir biçimde kullanılmasına olanak tanıdı. Hammadde tedarikinden nihai ürünün pazarlanmasına dek her aşamanın ölçülebilir, planlanabilir ve kontrol edilebilir hâle gelmesi, işbölümünün derinleşmesiyle birlikte modern kapitalizmin temel dinamiklerini de şekillendirdi. Örneğin dokuma ve tekstil sektörlerinde işbölümünün gelişmesi, pamuk gibi hammaddelerin büyük ölçekte işlenmesini mümkün kıldı; bu da hızlı büyüyen pazarların talebine uygun, makine destekli bir sanayi örgütlenmesi yarattı.
Ticaret kapitalizminden gelen tacir sermayedarlar, bu yeni üretim biçimlerinde fabrika sahibi veya sanayici konumuna geçerek hem pazarı hem de üretimi kontrol eder hâle geldiler. Üretim maliyetlerinin ve emek organizasyonunun hesaplanmasında mekanik hesap makinelerinin sağladığı hız ve doğruluk, sermaye birikimini hızlandırırken işbölümünü de keskinleştirdi. Böylece niteliksel bir sıçrama yaşanarak, modern kapitalizmin kurumsal ve teknolojik zemini daha da güçlenmiş oldu.
D’Alembert, Diderot ve Ansiklopedi
Bahsi geçen dönemde Avrupa’da bilginin düzenlenmesi ve yayılması konusunda önemli girişimler de söz konusuydu. Bunlar arasında D’Alembert ve Diderot tarafından hazırlanan kapsamlı bir ansiklopedi projesi öne çıktı. Bu eserde, yalnızca bilimsel ve felsefî konular yer almakla kalmadı, aynı zamanda çeşitli üretim teknikleri ve zanaatkârlık incelikleri de kayda geçirildi. Deleyre ve Boucher d’Argison’un iğne imalatçılarına dair kaleme aldıkları makale, bir iğnenin üretimi için gerekli on sekiz aşamayı ayrıntılı şekilde açıklar. Adam Smith, Ulusların Zenginliği’nde işbölümü teorisini tam da bu örnek üzerinden somutlaştırır.[10]
Böylece, işbölümünün yalnızca teorik bir model değil, aynı zamanda günlük üretim sürecinin ayrılmaz bir parçası olduğu anlaşılır. 18. yüzyılın sonlarına doğru fabrika sisteminin temelleri atılırken, emek sürecini adımlara bölmenin verimliliği ve düzenleyici etkisi giderek belirginleşir.

Hesaplamanın kolektifleşmesi: Astronomiden kapitalist genişlemeye matematiksel işbölümü
1758’de Alexis-Claude Clairaut, Joseph Jérôme Lalande ve Nicole-Reine Lepaute, Halley Kuyruklu Yıldızı’nın dönüş zamanını hesaplamak için işbölümüne dayalı bir yöntem kullanarak, hesaplamanın kolektif bir çaba gerektirdiği ilk örneklerden birini sundular. Newton’un ortaya koyduğu matematiksel yöntemler, üç veya daha fazla cisimden oluşan sistemlerin hareketini kesin biçimde hesaplamaya yetmediğinden, Clairaut ve ekibi farklı bir yol izledi. Hesaplamayı küçük adımlara bölerek ilerlediler ve her aşamada doğruluk oranını artırmaya çalıştılar. Büyük bir sabır ve titizlik gerektiren bu çalışma, hesaplama işinin bireysel bir uğraş olmaktan çıkıp bir ekip çalışmasına dönüşmesini sağladı. Lalande ve Lepaute’un katkılarıyla, hesaplamanın farklı aşamaları belirli kişilere dağıtıldı, sonuçlar bir araya getirilerek kontrol edildi. Böylece, tek bir kişinin üstesinden gelemeyeceği kadar kapsamlı ve zahmetli olan bu işlem, ortak bir çabayla tamamlandı.[11]

1767 yılında Britanya Amiralliği, denizcilerin Ay gözlemleriyle denizde boylamlarını belirlemelerine yardımcı olmak amacıyla “The Nautical Almanac and Astronomical Ephemeris” adlı almanağı yayımlamaya başladı. Dönemin karmaşık hesaplama gereksinimlerini karşılamak için kolektif bir çaba sonucu hazırlanan bu almanak, Ay’ın ve diğer gök cisimlerinin konumlarına ilişkin önceden hesaplanmış veriler sunarak denizcilerin boylam hesaplamalarını kolaylaştırıyordu. Beş farklı “computer” (o dönemde “hesaplayıcı” anlamında kullanılan unvan) tarafından gerçekleştirilen hesaplamalar, evlerde çalışan iki ayrı kişi tarafından iki kez kontrol ediliyor ve ardından bir “comparator” (karşılaştırıcı) tarafından doğrulanıyordu. Bu kolektif hesaplama yöntemleri, giderek daha karmaşık hâle gelen veri yığınlarını yönetme ihtiyacına yanıt veriyordu.[12]
Bu gelişmeler, sermaye birikiminin uluslararası ölçekte yayılmasına da hizmet etti. Özellikle denizcilikte önde gelen güçler, navigasyon ve haritalama becerilerini güçlendirerek hem sömürgeci genişlemeyi hem de uluslararası ticareti daha etkin kıldı. Böylece, astronomi ve finans alanlarında geliştirilen bu hesaplama yöntemleri, kapitalist genişlemenin teknolojik dayanaklarından birini oluşturdu.

Adam Smith ve kapitalist işbölümü
Adam Smith, 1776’da yayımladığı Ulusların Zenginliği kitabında “işbölümü” kavramını merkezî bir yere yerleştirir. Kitabın ilk bölümüne, “Emeğin üretici güçlerindeki en büyük gelişmenin ve bir yerde, emeğin yönetiminde ya da kullanılmasında gösterilen ustalığın, el yatkınlığının ve kavrayışın çoğu, anlaşılan, işbölümünden ileri gelmiştir” diyerek başlar.[13] Smith, daha sonra meşhur “iğne yapımı” örneğiyle, işin parçalara bölünmesi sayesinde üretimin nasıl katbekat artabileceğini anlatır.
Adam Smith’in işbölümüne dair yaptığı analizler, yalnızca üretim sürecinin fiziksel örgütlenmesini değil, aynı zamanda emek sürecinin zaman içerisindeki denetimini de kapsıyordu. 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren işbölümünün yaygınlaşması ve fabrikaların çoğalması, üretimde zamanı disiplin altına alan bir yaklaşımın öne çıkmasına yol açtı. Bu durum, işçinin çalıştığı süreleri ve verimliliğini doğrudan ölçülebilir hâle getirdi. E.P. Thompson’a göre, geleneksel çalışma biçimlerinden farklı olarak kapitalist üretim modeli, işçiyi saat düzenine bağımlı kıldı. Önceden loncalar ve kırsal üretim içinde göreve dayalı çalışma sistemi hâkimken, artık makinelerin ve üretim hatlarının ritmi tarafından belirlenen, zamana dayalı bir emek süreci oluşturulmuştu.[14]
Bu dönüşüm, kapitalist üretim süreçlerinde hesaplamanın rolünü daha da pekiştirti. İşçilerin çalışma sürelerinin kaydı, verimlilik ölçümleri ve mekanik zaman çizelgeleri, 18. yüzyıl sonlarından itibaren sanayi kapitalizminin temel dinamiklerine dönüştü. Fabrikalardaki makineler, yalnızca üretimi değil, işçilerin zaman kullanımını da denetlenebilir kılarak kapitalist üretim tarzının sürekliliğini sağladı. Zamanın standartlaştırılması, buhar makineleri ve dokuma tezgâhları gibi icatlarla birlikte yalnızca üretim hızını artırmakla kalmadı, aynı zamanda emek sürecinin tüm organizasyonunu belirleyen bir faktör hâline geldi. Böylece işbölümü, fiziksel üretimi bölmenin ötesinde, zamansal kontrolü de içeren bir hesaplama pratiğine evrildi.

Adam Smith’in sanayi kapitalizmine dair erken dönem teorik savunusu, daha sonraki kapitalizm savunucularına ilham vererek işbölümünün derinleşmesine ve sömürünün artmasına zemin hazırladı. Hesaplama yöntemlerinin kapitalist işbölümüyle bütünleşmesi, “kapitalist makine”nin doğuşuna katkıda bulundu. Ancak 19. yüzyılın ortalarında, bu üretim ilişkilerinin “kendi mezar kazıcısı”nı da davet ettiğini öne süren Karl Marx, Kapital başta olmak üzere eserlerinde makine kullanımının emeğe etkilerini derinlemesine analiz etti ve eleştirdi.
Smith’ten Marx’a uzanan bu tartışma, kapitalist üretim düzeninin yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda zamana ve hesaplamaya dayalı denetim biçimlerini nasıl yarattığını gözler önüne seriyor. Mekanik dokuma tezgâhlarından fabrikalarda tutulan zaman çizelgelerine, oradan veri yönetimi ve algoritmalara uzanan bu tarihsel hat, bugünün yapay zekâ tartışmalarında da geçerliliğini koruyor. Üretim araçlarını ve emeğin örgütlenmesini dönüştüren hesaplama teknolojileri, günümüz dijital platformlarında ve yapay zekâ uygulamalarında benzer bir işbölümü ve sömürü potansiyeli barındırıyor. Bunun için hesaplamanın tarihsel ve toplumsal kökenlerine odaklanmak, günümüzde süren yapay zekâ tartışmalarını anlamak açısından güçlü bir zemin hazırlıyor.

YAPAY ZEKÂNIN POLİTİK İNŞASI
Hesaplamanın toplumsal tarihi: Sümer’den Roma’ya

YAPAY ZEKÂNIN POLİTİK İNŞASI
Hesaplamanın toplumsal tarihi: Çin'den İslam dünyasına
Dipnotlar:
[1] Jacob Soll, The Reckoning, Basic Books, 2014.
[2] Sevilla’daki Casa de Contratación (Ticaret Evi), yalnızca İspanya’nın sömürgeci ticaretini denetleyen bir kurum değil, aynı zamanda bilginin toplanması, işlenmesi ve yayılmasında merkezi bir rol oynayan bir enstitüydü. Burası özellikle denizcilik ve haritacılık alanında bir bilgi deposu olarak işlev görüyordu. Padron Real adı verilen, sürekli güncellenen portolan haritası, gemiciler tarafından keşif ve ticaret seferlerinden döndüklerinde yeni verilerle zenginleştiriliyordu. Kozmograflar, yani coğrafya ve astronomi uzmanları da Casa de Contratación’a bağlı olarak çalışıyor ve denizcilik bilgisini bilimsel temellerle geliştiriyordu. Bkz. Peter Burke, Bilginin Toplumsal Tarihi, çev. Mete Tunçay, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, s.69.
[3] Meredith Whittaker, “Origin Stories: Plantations, Computers, and Industrial Control”, Logic(s), Issue 19, supa dupa skies (move slow and heal things): https://logicmag.io/supa-dupa-skies/origin-stories-plantations-computers-and-industrial-control/
[4] Gelosia Yöntemi, Orta Çağ’da kullanılan ve büyük sayıların çarpılmasını düzenli bir şekilde yapmayı sağlayan görsel bir hesaplama yöntemidir. Bu yöntemde, çarpılacak iki sayıya göre bir kafes (ızgara) hazırlanır ve her kutu çapraz bir çizgiyle ikiye bölünür. Çarpma işlemi, sayının her bir basamağının diğer sayının basamaklarıyla çarpılmasıyla gerçekleştirilir ve sonuçlar kutulara yazılır; onlar basamağı üst, birler basamağı ise alt kısma yerleştirilir. Son olarak, çapraz doğrular boyunca yapılan toplama işlemiyle nihai sonuç elde edilir. Hem hata oranını azaltması hem de işlemleri görselleştirerek düzenlemesi sayesinde ticaret ve muhasebe gibi alanlarda kullanılmıştır. Gelosia Yöntemi, hesaplama araçlarının gelişimine ilham veren önemli bir tekniktir.
[5] William Aspray (ed.), Computing Before Computers, Iowa State University Press, 1990, s.16-23.
[6] William Aspray (ed), Computing Before Computers, Iowa State University Press, 1990, s.35-39
[7] André Mercier, Pascal, l’homme, le nombre et l’infini, Annales scientifiques de l’Université de Clermont-Ferrand 2, tome 7, série Mathématiques, no 1 (1962), s.23-36.
[8] Gerard O’Regan, A Brief History of Computing, Springer, 2021, s.36-37
[9] Georges Ifrah, Rakamların Evrensel Tarihi 8. Cilt, Hesabın Destanı, çev. Kurtuluş Dinçer, Tübitak Yayınları, 2000, s.112-113.
[10] Human Computers Selected Timeline, https://rybn.org/human_computers/timeline.php
[11] David Alan Grier, When Computers Were Human, Princeton University Press, 2007, s.16-25.
[12] A.g.e., s.30.
[13] Adam Smith, Milletlerin Zenginliği, çev. Haldun Derin, İş Bankası Yayınları, 2006.
[14] E.P. Thompson, “Time, Work-Discipline, And Industrial Capitalism”, Past & Present, 38. Cilt, 1. Sayı içinde, Aralık 1967, s.56–97.
(DS/VC)