Değneklerle oynayan altı yaşlarındaki birkaç çocuk durup kendisine şu soruyu sorduklarında Alfred Tarazi (29) evinin yakınlarındaki bir sokakta mermi kovanları topluyordu:
- "Ne yapıyorsun?"
- "Achrafié'ye(1) gidiyorum", diye cevap veriyor Alfred;
- "Öyleyse sen Kataëb'sin(2)!" diye haykırıyorlar çocuklar, tehdit dolu bir havayla kendisine doğru yaklaşırken.
Beyrut'taki bir çaycı dükkanındaki röportajımız sırasında, Alfred bana "kaçtım" diye anlatıyor; "bu çocuklar inanılmaz derecede saldırgandı."
Bir süre durduktan sonra devam ediyor: "Yirmi yıl önce anne ve babalarının yaptığı gibi, şimdi yollara barikat kuran çocuklara rastlıyor olmak hiç de normal değil."
Duruyor ve 70'li yılların modellerini andıran gözlüklerinin ardından duygu yüklü bir şekilde bana bakıyor: belli ki olay onu gerçekten çok üzmüş ve böyle hissetmekte de haklı.
Sessiz meydan
Alfred Tarazi yıllardır hafıza üzerinde çalışıyor ve 1975 ve 1991 yılları arasında Lübnan'ı sarsan iç savaşın anısına bir anıt yapmak için mücadele veriyor. "Savaşın bitmiş olduğuna inanmak yanlış olur," diye açıklıyor.
"Savaş, şiddet artık geçerli bir seçenek olmadığı zaman bitmiş olacak. Hal böyleyken, iç savaşın bize verdiği derslerini özümsemediğimiz sürece hiçbir yere varamayız. Farklı inançlara mensup insanlar arasında hala çok fazla güvensizlik var ve en küçük provokasyon ülkeyi ateşe verebilir."
Alfred'in geliştirdiği ilk projelerden biri "Sessiz Meydan" konsepti. (www.silentsquare.org). Bu proje, Beyrut'un merkezinde, üzerinde kırmızı kumaşla kaplı kırmızı ışıklar olan 2.2 metrelik 200 bin metal tüp yerleştirmek ile ilgili.
Direklerin arasında, Şehitler Meydanı anıtının altında, dört metre derinliğindeki kare bir çukur içinde beyaz kilden 2 bin kafanın birbiri üzerine yığıldığı bir büyük mezar olacak. Mezara 64-metrelik bir tali yoldan ulaşılacak.
"İnsanlara şehir merkezinde kurulacak 200 bin direkten bahsettiğimizde, 'ama bu çok fazla!' diye haykırıyorlar. Ama bu rakam, savaş yüzünden hayatını kaybedenlerin sayısı. Düşünebiliyor musunuz, eğer 200 bin direk çok fazlaysa, 200 bin hayat nedir o zaman?" diye soruyor, doğrudan gözlerimin içine bakarak.
Sessiz Meydan projesi hiçbir zaman hayata geçirilemedi, ama Alfred hafıza teması üzerinde düşünmeye ve yaratmaya devam ediyor. Kendi deyimiyle, "projenin kendisinden çok, süreç önemli: birçok insan için, bu savaşın hikayesi kendilerine ait değil; kendilerine ait olması için yapacak çok iş var."
Birlikte hisset
Kısa bir süre önce, 13 Nisan'da, iç savaşın başlangıcı anısına, Alfred "Birlikte Hisset (Feel Collective) adlı grubu ile, betonarmeden eski bir sinema olan ve alternatif bir sergi salonu görevi gören Dome'da fotoğraflar, videolar ve heykellerden oluşan bir sergi açtı. (www.facebook.com/group.php?gid=122332047637&ref=search&sid=648840412.3908503946..1)
Amaç insanların tepki vermelerini, savaşın anısı üzerine fikir ve izlenimlerini toparlamalarını sağlamaktı. Umam (www.umam-dr.org) adındaki bir başka dernek ise, iç savaşta kaybolan insanların fotoğraflarının gösterildiği bir sergi düzenledi: bu güne kadar 70 binden fazla kayıp olduğu hesaplandı.
2007'de yaratılan bir dernek olan Umam, "aktif hafıza" temasına odaklanıyor ve Lübnan'ın geçmişini yeniden değerlendiriyor. Umam, savaştan sonra galip gelen "defterleri kapatma" teorisinin başarısız olduğuna inanıyor.
Bu teori, şiddet döngüsünü kırmak için geçmişin görmezden gelinmesi gerektiğini savunuyor. Dernek ise, ileride çatışmaların tekrarlanmasını engelleyebilmek için, Lübnan'ın acilen gerçekleri ortaya çıkarması ve bunları halk ile paylaşması gerektiğine inanıyor.
"Birçok şeyi kışkırtıp canlandırsa da, bu olanların neden olduğunu kendi kendimize sormalıyız," diyor Alfred Tarazi.
Lübnanlı Lübnanlı mıdır?
"Şimdiye kadar ortak bir tarih üzerinde uzlaşmayı başaramadık: Lübnan iç savaşı okullarda bile öğretilmiyor! Her toplumun kendi ayrı tarihi ve kendi ayrı versiyonu var; siyasetçiler, medya ve tüm toplumlardaki çocukların aileleri tarafından yeniden üretilmekte olan da bu farklı versiyonlar."
Bu da, her toplum için ayrı bir ulusal kimlik yaratılmasına yol açıyor. Birkaç yıl önce İnternette dolaşan bir video, bu olayı mükemmel bir şekilde özetliyordu: bir Fransız kendisini Fransız olarak tanımlar, Ummanlı bir kişi kendisinin Ummanlı olduğunu söyler ve Bolivyalı bir kişi de Bolivyalı olduğunu söyler.
Lübnanlı ise, kendisini Sünni, Maronit, Şii veya Dürzi olarak tanıtır. (www.youtube.com/watch?v=uZaZa2brNSc&feature=related). Hal böyle iken, ortak bir tarih ve ortak bir kimlikleri yokken, nasıl ortak bir gelecek inşa etmeyi düşünebilirler?"
"Hafıza üzerinde çalışmak, ilerleyen günler için çalışmaktır," diyor Alfred. "Bugün bir anıt olmamasının nedeni, bir "kapanış" yaşanmamış olması.
Bu kelime travmatik bir tecrübeyi aşmak, o tecrübe ile barışmak anlamına geliyor. Ancak bir kimse, ayrıntıları bilinmeyen bir savaş ile nasıl barışık olabilir? Savaş suçluları bugün ülkeyi yönetir konumdayken?..
Çünkü 1991'de çıkarılan Af Yasası, eski milislerin Lübnan'daki idari ve askeri mevkilere gelebilmelerini sağladı. Eski savaş beyleri, siyasetteki üst mevkileri, tekellerinde tutuyorlar.
"Lübnanlıların olup bitenlerden pişmanlık duyduğunu sanmıyorum," diyor Alfred. "Felakete karşı genel bir umursamaz yaklaşım var. Siyasi partiler, acıyı ve kan dökülmesini çok düşüncesizce ele alıyorlar. 2005 yılında suikasta uğrayan eski başbakan Rafik el Hariri'nin ölümü ile ilgili birçok şey söyleniyor, ama neden sadece ondan bahsedilsin? Ölüm karşısında hepimiz eşit değil miyiz?"
Lübnan var mı?
Tüm bunlara karşın, anıt projesinin hala çıkmazda olmasının nedenlerinden biri de, proje kapsamına kimlerin alınacağı ile ilgili devam eden tartışma: iç savaşta ölen herkes mi? Sadece Lübnanlılar mı?
Yoksa, Suriyeliler, Filistinliler, Fransızlar, Amerikalılar ve savaşta hayatını kaybeden diğer herkes mi? Ve Lübnanlılar söz konusu olduğunda, milisler, siyasetçiler ve savaş beyleri de mi dahil edilecek?
"Farklı toplulukları, ölülerini bir arada anma konusunda ikna etmenin zorluğuna hiç değinmiyorum..." diye ekliyor Alfred.
Fakat, bu acil bir konu. Ünlü Lübnanlı karikatürist Pierre Sadek'in oğlu Walid Sadek bir konferans sırasında babasına sorduğu soru ile bu konuya çok yerinde bir vurgu yaptı:
"Sen Lübnan adı verilen birleşik bir ülke tanıdın. Ben savaşta olan bir ülkede doğdum ve hala savaşta olan bir ülkede yaşıyorum. Ben Lübnan diye bir şey ileri sürebilir miyim?"
Serginin ardından, Alfred ile telefonda konuşurken, bana Beyrut'un Kubbesi (Dome of Beirut) gibi girişimlerin problemi şu ki, hep aynı kitleyi çekiyor; kültüre meraklı olanları... 500'ün üzerinde ziyaretçi geldi, ki bu iyi bir rakam, ama genel halka ulaşabilmemiz gerekiyor; gelecek sefere medya ile, ve özellikle de televizyonlar ile daha yakından çalışmayı deneyeceğiz," dedi.
Röportaj yaptığımız gün ayrılmama yakın, Alfred'e topladığı mermi kovanları ile ne yapacağını sordum. Cevabı şuydu: "Onları bir kutuya koyacağım." (MJD/EG/EAY)
* Marie-José Daoud'nun metnini Fransızcadan İngilizceye Elizabeth Grech, İngilizceden Türkçeye Esra Aygın Yalgın çevirdi. (Haziran 2010)
Notlar
1) - Achrafié, Achrafieh diye de yazılabilir, Doğu Beyrut'taki en eski Hıristiyan bölgelerinden biridir.
2) - Kataëb: Lübnan'daki Hıristiyan milis kuvvetlerinden biri.