2010 yazı Cezayir'e geldi bile ve plajlar şimdiden kalabalık. Orta halli Cezayirliler Tunus'ta geçirecekleri tatillerini planladılar. Diğerleri ise, çocuklarını bir süreliğine gönderebilecekleri olası yaz kamplarına bakıyorlar.
Çoğunluk ise, her zamanki gibi, düğünlere gidecek ve mahallede can sıkıntısı yaşayacak.
Yılın bu zamanında, özellikle de gençler ayrıcalıklı sınıfın çocukları ile aralarındaki uçurumu çok derinden hissediyorlar. Tabii ki, plaja otobüsle gidebilirler ama barikatın diğer tarafında bikini giymiş kızların, marka güneş gözlükleri ve aksesuarlar takan oğlanlarla gülüştüğünü görüyorlar.
Yoksullara barikat
En varlıklı kişiler terörizm yıllarını belli sınırlar yaratmak ve nüfusun geriye kalanını dışlamak için kullandılar. O zamandan beridir ülke, girişte belge gerektiren "yüksek güvenlikli" bölgelere bölünmüş durumda.
Güneydeki bir petrol kenti olan Hassi Messaoud'daki portatif ofislerin durumu da aynı. Oraya giriş için de izin ve Kuzeydeki resmi rezidanslardan birinde ikamet edildiğini ispatlayan belgeler gerekiyor.
Esasında, başkentin batısındaki bir tatil yeri olan Club des Pins (Çam Ağacı Kulübü), bunlardan en tanınmış olanı ve en imrenileni.
Club des Pins, Moretti ve diğerlerinde, Cezayirli resmi sakinler tek misyonu umutsuzca Cennet bahçesine girmeye çalışan insan dalgasını önlemek olan polis ekiplerince korunan halk plajlarından özel mülkleriymişçesine yararlanıyorlar.
Eğer genç bir 'chaab' iseniz, yani tanıdıklarınız veya servetiniz yoksa, Club des Pins'e gidemezsiniz. Kamu alanlarının bu şekilde özelleştirilmesi 1990'lı yılların kıskançlıkla korunan mirası.
Devlet, kendilerini terörist saldırılardan daha iyi korumak için, üst düzey yetkilileri, bakanları ve devlet yetkilileri kendi rezidanslarında ağırlamıştı. Birçok gazeteci de bu tarz yerlere yerleştirilmişlerdi. Bugün, burada yaşayanların çoğu, güvenliğin garanti altında olduğu güvencesini verenlerden olmalarına rağmen, hala aileleri ile birlikte yüksek koruma altında yaşıyorlar.
Mutlu azınlık
Şehirdeki villaları kiradadır ve çocukları da imtiyazlı kişiler arasında yaşıyor. Club des Pins'e ulaşabilmek için birkaç polis kontrol noktasından geçmek gerekiyor - ki bu da terörizm günlerinden kalma bir uygulamadır.
Daha sonra, giriş kapısında sadece "mutlu bir avuç insan" listesinde adı bulunanlara verilen rozetin gösterilmesi gerekiyor. Özel bölgelere girmek isteyenlerin yalvarışlarına ve binlerce tezgahına alışmış olan polisler, her zaman soğukkanlılıklarını koruyorlar.
Popüler bölgelerdeki gençler artık bu girişimlerden vazgeçti. Güvenlik kordonunun ötesindeki bölgenin artık kendi ülkeleri değil, küstah ve kibirli bir Cezayir olduğunu çoktan anladılar. Nefret ettikleri sosyetik bir Cezayir...
Hükümetin kendi çalışanları için ayırdığı bu rezidanslar terörist tehdidi kisvesi altında el konan tek kamusal alan değil. Şehirler, sokakları kapatan, belli yerlere gidişi önleyen ve trafiği daha da sorunlu hale getiren beton bloklarla çirkinleşmiş durumda.
Cezayir'de ve özellikle de başkentte dolaşmak insanların sinirlerini altüst ediyor çünkü yollarda çok fazla polis barikatı var. Tatsız bir şekilde insanlara sürekli olarak kendilerinden şüphelenildiği izlenimini veren tüm bu kontroller yıllar içerisinde mobiliteyi de azalttı.
Kader'in barikattaki kaderi
Kader Djaballah bu kontrol noktalarından birinde tutuklanmış. Karlı Mount Chréa'ya biraz temiz hava almaya gidiyormuş. Polis, kimliğini alır almaz kendisine tutuklu olduğunu söylemiş. Kader hiçbir şey anlayamamış ama kendisini hapishanede bulmuş.
Öğrenmiş ki, bir hırsızlık davasında tanık olarak mahkemeye gelmesi emredilmiş, ancak eline hiçbir mektup geçmediği için hakim onun firari olduğuna kanaat getirerek gıyabında kendisini mahkum etmiş.
Serbest kalabilmesi için hırsızlık kurbanının Kader'in bu işle bir ilgisi olmadığını beyan etmesi, ailesinin ise 70 milyon cent (13,000 TL) ödemesi gerekmiş. O zamandan beridir, diğer gençler gibi, Kader de bu yol barikatlarında kendisini hiç rahat hissetmiyor.
Kimlik ispatları ve polislerin saldırganlığı günlük hayatın bir parçası. Kimsenin, hele hele sürekli olarak kaçakçılık ve terör saldırılarından dolayı şüphe duyulan bu gençlerin seyahat özgürlüğüne saygı duyulmasını beklemediği Cezayir'de "bu normal" deniyor.
Kadınlar yine sokağa çıkamıyor
Genç kadınlar açısından ise, terörizm pek fazla bir şey değiştirmedi. Onların kamusal alana erişimi günün belli bir saatinden sonra, diyelim ki güneş battıktan sonra ve belli şartlar altında, zaten her zaman yasaktı.
Bu sosyal sokağa çıkma yasağına baş kaldırmaya hazır olanlar bile güvenliklerini riske atacak olduklarını biliyorlar. Cezayir şehirleri genelde güvensizdir. Kadınlar için ise daha da güvensiz.
Cezayir'de hiçbir kadının, boynuna altın kolye ve görünür şekilde küpe takmadığı kolayca görülebilir. Bunlar, anında bir hırsız ve genellikle de küçük bir oğlan çocuğu tarafından koparılıp alınır.
Bugünün gençleri, kadınların takılarla bezenmiş şekilde sokaklarda gezdikleri günleri hiç yaşamadılar. O günler - aslında 15 yıldan bile kısa bir süre önce yaşanan o günler - şimdi sevgi dolu yaşlılar tarafından anlatılan bir çeşit masalı andırıyor.
Biliyorlar ki, akşamları binalarının dışında otururken devriye gezen polisin veya bir saldırı, kavga, protesto olduğunda sırf orada oldukları için bir hakimin insafındadırlar.
Kamusal alan kendilerine düşmandır ama başka türlüsünü zaten bilmiyorlar. (GK/EG/EAY)
* Ghania Khelifi'in metnini Fransızcadan İngilizceye Elizabeth Grech, İngilizceden Türkçeye Esra Aygın Yalgın çevirdi. (Haziran 2010)