Bugün 4 Aralık. 70 yıl önce bugün Tan Matbaası “faşist gençler” tarafından basıldı.
Zekeriya Sertel anılarında şöyle yazmıştı o günü “4 Aralık, 1945 gününün sabahı üniversiteli faşist gençler ellerinde önceden hazırladıkları baltalar, balyozlar ve kırmızı mürekkep şişeleriyle matbaaya (Cağaloğlu’nda Tan Gazetesi) saldırdılar. Orada bekleyen polisler olup bitene seyirci kaldılar”.
Ne kadar tanıdık bir olay değil mi?
70 yıldır değişmeyen ifadeler “saldırdılar”, “polisler izledi”. En son 8 Eylül’de Kırşehir’de Gül Kitabevi’ne saldırıda duyduk, okuduk bu sözleri.
Can Yayınları 4 Aralık tan Matbaası baskınını 70. Yılı dolayısıyla Sabiha ve Zekeriya Sertel’in haklarında açılan iki davada verdikleri savunmaların ve bu davalardaki iddianamelerin derlendiği bir kitap yayınladı. Kitabın adın “Sabiha - Zekeriya Sertel: Davamız ve Müdafamız”. Kitapta ayrıca Tan gazetesinde yayınlanan yazılar da yer alıyor.
Kitabı yayına Emre Taylan hazırlamış, giriş yazısını ise Ümit Alan yazmış.
“Bu Ne Keçidir Ne de Koyun” başlığını verdiği yazısında Ümit Alan Tan Matbaası’na yapılan saldırıyı çok güzel özetlemiş:
“Kitap; iki dava, o iki davaya sebep olan yazıların tam metni ve Tan yazarlarının savunmalarından oluşuyor. Bu davalar, basın tarihimize “Tan Matbaası Baskını” olarak geçen olaydan sonra açıldı. 4 Aralık 1945 tarihinde Tan Matbaası faşist bir güruh tarafından basılmış, göstericiler baltalarla matbaa kapısını kırarak içeriye girmiş tüm makineleri ve eşyaları paramparça etmiş polis de izlemekle yetinmişti.”
Serteller hedef gösteriliyordu o günlerde, gazetenin kağıdının Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nden geldiği bile söyleniyordu. Bugün olduğu gibi o günlerde de iktidara yakın gazeteler vardı. Alan Tanin gazetesindeki bir yazıyı hatırlatıyor. Hüseyin Cahit Yalçın, Tan Matbaası Baskını’ndan bir gün önce ‘Bunları susturmak için, cevap hükümete düşmez. Söz, eli kalem tutan gazetecilerin ve hür vatandaşlarındır’ diye bir yazı kaleme almış.
Sonrası bildik “durumdan vazife çıkaran duyarlı vatandaşların” ellerine ne geçerse onlarla saldırısı…
Tan Gazetesi İkinci Dünya Savaşı’nda faşist Almanya’ya karşı Sovyetler Birliği, İngiltere ve ABD’nin oluşturduğu cepheyi destekliyordu. Ankara fiili olarak savaşa girmese de zımnen Almanya tarafındaydı.
Saldırı yine 70 yıldır bildik bir biçimde “heyecanlı” ya da “öfkeli” gençlerin işi olarak geçiştirilmeye çalışıldı. Ama tarih unutulmak için yazılmıyor.
Kitaba alınan müdafaalar yani savunmalardaki edebi ve mizahi lezzet ve kararlı ton da zaten unutulmamasını sağlayan bir etken oluyor.
Ümit Alan’ın andığı örneği verelim: “O linç ortamına rağmen savunmaların cesur ve yer yer nüktedan dili şaşırtıcı. Zekeriya Sertel’in kitapta yer alan savunmasında, tamamını anlatmadan atıfta bulunduğu ünlü Osmanlı fıkrasını hatırlayarak başlamak iyi gelir:
Edirne’ye yeni atanan Osmanlı valisi, hem keseyi doldurmak hem de gözdağı vermek için bir kurnazlık düşünür. Makamının ortasına bir keçi bağlar ve ardından kendisini kutlamaya gelen topluluk temsilcilerini kabul eder.
"Her gelene keçiyi göstererek sorar: 'Bu nedir?'
-'Keçi.'
- 'Bilemediniz. Beş yüz altın ceza vereceksiniz'
"Ermeni temsilci ve Rum temsilci böylece beşer yüz altın cezaya çarptırıldıktan sonra odaya Musevi temsilcisi girer.
- 'Bu nedir haham efendi?'
"Haham çaresiz cevaplar: 'Paşa hazretleri, bu ne keçidir ne tekedir ne de koyun. Bu, Allah’ın bir belasıdır. Emir buyurun, ne uygun görürseniz verip gidelim'."
Sabiha Sertel, eşi Zekeriya Sertel gibi dönemin basını içinde en etkili kalemlerden biriydi. Serteller deniyordu ama yapılan saldırı ve hedef gösteren yazılarda Sabiha Sertel ayrıca cinsiyetçi saldırılarla da mücadele ediyordu. Tan Gazetesi’ne “Büyük Millet Meclisi’nin ve cumhuriyet hükümetinin yüce varlığını tahkir ve tezyif iddiaları”yla açılan ikinci davada (ne kadar tanıdık değil mi?) Sabiha Sertel, ifade ve basın özgürlüğü dersi vermişti.
Sabiha Sertel’in Müdafaası
“Partiler tenkit edilemez mi?
“Bir demokrasi içinde bunun kadar garip bir sual olamaz. Muhtelif siyasi partilerin, muhtelif akideler ve programlar etrafında birbirleriyle yaptıkları mücadeleler, birbirlerini tenkit, hatta intihabat[1] mücadelelerinde birbirlerini tahkir[2] ve tezyife[3] kadar giden siyasi çarpışmaları, iktidarı ele almak için birbirlerini kötülemeleri, siyasi tarihin parti mücadelesi fasıllarını dolduran vakalardır. Parti kavgaları, “Zatıâlinizi tenkit etmeme müsaade eder misiniz?” teşrifatına[4] tabi mücadeleler değildir. Partiler devlet müesseseleri de değildir. Bunun içindir ki, partilere müteveccih tenkitler, devlet otoritesine ve müesseselerine karşı bir hakaret ve tecavüz telakki edilemez. Aksi takdirde tek bir partinin hâkimiyeti, diktatoryası, otoritesi kabul edilmiş olur ki bu da faşist devletlerdeki tek parti şeklinin kabulü demektir.”
(…)
“Bu dava bir hakaret ve tezyif davası değildir. Bu siyasi bir davadır. Bunun en yüksek delili yazımın yazılmasından beş ay sonra, 4 Aralık hadisesinde Tan Matbaası’nın tahribini müteakip açılmasıdır.”
1945'ten 2015'e
Sabiha Sertel müdafaasında 1945 yılında görevde olan hakimlere, siyasetçilere sayfalar boyu süren bir demokrasi, basın ve ifade özgürlüğü dersi veriyor. Sabiha Sertel’in tüm çabalarına rağmen 70 yıldır birçok yazar, yayıncı, gazeteci bu dersleri mahkemelerdeki ifadelerinde anlatıp duruyor. Son dersleri Cumhuriyet Gazetesi’nin Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara temsilcisi Erdem Gül verdi. Okumakta, okutmakta fayda var, 70 yılda öğrenemeyen tembel ve büyümeyen bir “öğrenci” var karşımızda.
TIKLAYIN - CAN DÜNDAR'IN SAVUNMASI
TIKLAYIN - ERDEM GÜL'ÜN SAVUNMASI
1- İntihabat: Seçim
2- Tahkir: Aşağılama, onur kırma, onuruna dokunma.
3- Tezyif: Bir şeyi değersiz, adi, bayağı, aşağılık göstermeye çalışma, küçültmek isteme.
4- Teşrifat: Resmî günlerde ve toplantılarda devlet büyüklerinin makam ve mevki sıralarına göre kabulü.
Zekeriya Sertel kimdir?1890’ların başında Makedonya Usturumca’da doğdu. Selanik’te Hukuk öğrenimi gördü. Gazeteciliğe Yunus Nadi’nin çıkardığı Rumeli gazetesinde başladı. 1915’te Sabiha Sertel’le evlendi. 1919’da ABD’ye giderek Columbia Üniversitesi’nde gazetecilik tahsili yaptı. Türkiye’ye döndüğünde matbuat umum müdürü oldu. Cumhuriyet gazetesinin kurucuları arasında yer aldı. Resimli Ay, Büyük Mecmua, Sevimli Ay, Resimli Perşembe dergilerini, 1930’da Son Posta gazetesini çıkardı. 1934’te ise Tan gazetesini devraldı. İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye’deki tek parti rejimine karşı keskin bir muhalefet yürüttü. Faşizm ve Nazizme karşı, yazılarıyla mücadele verdi. 4 Aralık 1945’te Tan Matbaası’nın basılmasının ardından Sabiha Sertel’le beraber tutuklandılar. 1950’de ülkeyi terk etmek zorunda kalan Zekeriya Sertel ancak Türkiye’ye 1977’de gelebildi. 12 Mart 1980’de Paris’te öldü. Mezarı hâlâ oradadır. |
Sabiha Sertel kimdir?1895’te Selanik’te doğan Sabiha Sertel, Osmanlı İmparatorluğu’nun Selanik’i kaybettiği Balkan Savaşı’nın ardından ailesiyle birlikte İstanbul’a göç etti. 1915’te Zekeriya Sertel’le evlendi. 1919’da ABD’ye giderek Columbia Üniversite’sinde Sosyoloji Bölümü’nün derslerini takip etti. Kendi ifadesiyle “cins bilinci”nin yanında “sınıf bilinci”ni edindi. Türkiye’ye döndüğünde pek çok dergi ve gazetenin çıkışında önemli roller oynadı. Cumhuriyet, Büyük Mecmua, Resimli Ay, Sevimli Ay, Yeni Edebiyat, Tan gibi gazete ve dergilerde yazdı. Özellikle Tan gazetesinde yürüttüğü demokrasi mücadelesi 4 Aralık 1945’teki Tan Matbaası Baskını’yla son buldu. Türkiye’de kendi imzasıyla yayımlanan son yazısı 3 Aralık 1945 tarihli Tan nüshasındaki “Muvafakatin Feryadı”ydı. Zekeriya Sertel’le beraber 1950’de bir daha dönememek üzere yurtdışına gitti. 3 Eylül 1968’de Bakü’de öldü. Mezarı hâlâ oradadır. |