Türkiye’de 2017 yılında 2,1 milyon ton mısır ve 2,3 milyon ton soya ithalatı yapıldı. 2018 yılında ithalat rakamlarının daha da artacağı kesin; çünkü eylül sonu itibariyle 2017 yılının ithalat rakamlarına ulaşılmıştı. 2018 yılı için mısır ve soya ithalatı 5,5 milyon tonu aşabilir.
İthal edilen ürünlerde gıda güvenliği açısından yapılması zorunlu olan çeşitli analizler var. Bu ürünlerin insan ve çevre sağlığına zarar verecek unsurlar içermemesi şart.
Soya ve mısırda başta pestisit kalıntıları olmak üzere (özellikle glifosat) ağır metaller ve mikotoksin kalıntı analizlerinin yapılması gerekiyor. Bu yazıda daha az gündeme gelen mikotoksin kalıntıları sorununa değineceğim.
Mikotoksinler gıda ürünlerine bulaşan bazı küfler tarafından üretilen zehirli kimyasal maddelerdir. Bazıları kanserojen. Çok sayıda mikotoksin var. En çok bilinenlerinin başında ise aflatoksinler, okratoksinler, deoxynivalenol ve zearalenone geliyor.
Mısır ve soya fasulyesi mikotoksin içerme ihtimali yüksek olan gıda maddeleri. Ülkemizdeki yem sanayisi için her yıl milyonlarca ton soya ve mısır ithalatı yapıldığı göz önüne alınırsa sadece piyasada satılan ürünlerde değil; ithal edilen mısır ve soyada da mikotoksin kalıntısı analizi yapılması gerekiyor.
Mikotoksinler sadece bitkisel gıdalarda değil hayvansal gıdalarda da bulunabilmektedir.
Hayvansal gıdalar içinde mikotoksin içerme olasılığı en yüksek olan besin grubu süt ve süt ürünleri. Bu ürünlerde mikotoksin kalıntılarının bulunması iki nedene dayanır.
Birinci neden mikotoksin içeren yemlerle hayvanların beslenmesi. Mikotoksinli yemleri yiyen hayvanlar bu toksini sütlerine de geçirir. Mikotoksinli yemler hayvanların sağlığına da zarar verir.
İkinci neden süt sağıldıktan sonra taşıma, ürünlere işleme, depolama gibi çeşitli basamaklarda mikotoksin üreten küflerin süte veya süt ürünlerine bulaşarak toksin üretmeleridir. Örneğin olgunlaşma süreci uzun olan peynirlerde peynirin kabuk kısımlarında yüksek miktarda en zehirli mikotoksin çeşitlerinden biri olan aflatoksin oluşabilmektedir. Küfler düşük sıcaklıklarda aflatoksin oluşturamaz. Bu nedenle peynirlerin olgunlaştırılması esnasında sıcaklığın 4 derece santigrat civarında tutulması gerekir.
Yaz döneminde sağılan sütlerin kış dönemi sütlerine kıyasla daha az mikotoksin içerdiği belirlenmiştir. Bunun en önemli nedeni yaz mevsiminde hayvanların çayır, mera ve otlaklarda beslenmesi. Mısır, soya, pamuk çekirdeği gibi yem sanayisinde kullanılan ürünler hayvan yemlerindeki mikotoksinlerin en önemli kaynakları olduğu için yaz döneminde daha az yem tüketen, çayır ya da merada beslenen hayvanların sütüne de çok daha az mikotoksin geçmektedir.
Dolayısıyla hayvansal besinlerdeki mikotoksinlerin asıl kaynağı yemlerdir. Yem sanayisinde hammadde olarak kullanılan mısır ve soyanın mikotoksin içermemesi önemlidir.
Peki, yem üretiminde kullanılan ithal mısır ve soyada durum ne?
İthal mısır ve soyada mikotoksin kontrolü
Gıdalarda mikotoksin oluşumunun en önemli nedeni sıcak ve nemli koşullarda depolama yapılması. Yem sanayisinin hammadde olarak kullandığı ithal mısır ve soya gemi ile ve epeyce uzun süren bir yolculuktan sonra ülkemize getiriliyor. Uygun olmayan koşullarda taşınması da mümkündür. Bu nedenle piyasaya sunulmadan önce, gümrük kapısında analize tabi tutularak mikotoksin içerip içermediklerinin tespiti çok önem arz ediyor.
Ülkemize ithal edilen mısır ve soyada mikotoksin kalıntısı analizi yapılıp yapılmadığı ise bilinmiyor.
Aflatoksin kalıntıları konusunda kontrol çalışmalarını yapmak ve gereken önlemleri almakla sorumlu kurum Tarım ve Ormancılık Bakanlığı.
Tarım ve Ormancılık Bakanlığı ülke genelinde üretilen veya ithal edilen ürünlerde yapmış olduğu mikotoksin çalışmalarına dair sonuçları kamuya açıklamadığı için gerçek durumun ne olduğu hakkında bilgimiz yok. Ama kıyaslama yapabilmek için bir ölçütümüz var. Avrupa Birliği ülkelerine ihraç ettiğimiz gıda ürünlerinde en çok yaşanan sorun mikotoksin kalıntılarıdır. Mikotoksin içeriği yüksek çıkan ürünlerin ülkemize geri gönderildiği biliniyor. Dolayısıyla ülkemizdeki durumun da pek iç açıcı olmadığı söylenebilir.
Gerçek durumun ne olduğunu anlamak için şu sorulara yanıt aramak gerekiyor. Soruların muhatabı Tarım ve Ormancılık Bakanlığı’dır.
1) Ülkemizde piyasaya sunulan gıda ürünlerinde mikotoksin kalıntısı analizleri yapılmakta mıdır? Analiz çalışmalarından elde edilen sonuçlar nelerdir?
2) Yem sanayisinde kullanılmak üzere ülkemize ithal edilen mısır, pamuk çiğiti ve soya gibi ürünlerde mikotoksin kalıntısı analizi yapılmakta mıdır? İthal edilen soya ve mısırda aflatoxin B1 (AFB1), deoxynivalenol (DON), zearalenone (ZEA) and ochratoxin A (OTA) en çok rastlanan mikotoksinlerdir. Kontrol için alınan örneklerde bu dört mikotoksinin de analizi yapılmakta mıdır?
3) Geçtiğimiz beş yıl içinde mısır, soya ve pamuk çiğiti ürünleri için yıllık bazda toplam ithal parti sayısı kaçtır ve kaç partide mikotoksin kalıntısı analizi yapılmıştır. Yapılan analizler sonucunda uygunsuzluk tespit edilen kaç parti ürün geri gönderilmiştir.
Bu çalışmalar yapılmamışsa nedenlerinin neler olduğunu sormak da hakkımız öyle değil mi? Hâlâ haktan, hukuktan, işleyen bir kamu bürokrasisinden söz etmek olanaksız elbette. Ama nasıl bir düzen içinde yaşadığımızı belirgin kılmak, sağlıklı bir çevrede yaşama ve sağlıklı beslenme hakkı için mücadele etmekten de vazgeçmemek gerekiyor. Gıdalardaki mikotoksin kalıntıları da üzerine bilgi sahibi olup, sağlıklı bir yaşam hakkı için mücadele edilebilecek meselelerden biri.
Çözülebilir sorunlar
Düzenli olarak yapılacak kontrol faaliyetleri ile gıdalarda bulunan mikotoksin düzeylerinin ne olduğunun dikkatle izlenmesi gerekiyor. Böylece hem halk sağlığı açısından bir tehdit olup olmadığını ve hem de ne gibi önlemlerin alınması gerektiğini belirlemek mümkün olacaktır.
Eyvah! Bir sürü gıda ürünü mikotoksin içerebiliyormuş; onu yeme bunu yeme, peki ne yiyeceğiz? sorusu ya da kaygısı ne kadar haklı da olsa meselenin odağını gözden kaçırmamıza neden olmamalı. Bu meseleler bireysel tercihleri düzenleyerek veya bireysel önlemlerle değil kamusal çalışmalarla düzeltilebilir.
Bu tip sorunları kamusal çalışmalarla başarı ile çözen ülkeler var.
Üretim, taşıma ve depolama koşulları kontrol edilerek ve gereken önlemler alınarak gıdalarda mikotoksin oluşumu çok büyük oranda azaltılabilmektedir. Ve ülkemizdeki durumun ne olduğunu bilmek ve çözüm talep etmek de hakkımız. Ancak bu sorunların çözümü olduğunu fark etmek öncelikle doğru sorular sormayı gerektiriyor.
Neden bu kadar çok mısır ve soya ithal ediyoruz? Meralar ve otlaklar neden bu kadar tahrip ediliyor. Ülkemizde yeme bağımlı bir hayvancılık modeli neden uygulanıyor? Tarımsal üretim üzerindeki piyasa baskısı nasıl azaltılabilir? Kamu kurumlarının sorumluluklarını yerine getirmesi nasıl sağlanabilir, gibi sorular üzerinde durmak, yanıtlar aramak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.