Dersin içinde ister istemez ev sözcüğü geçiyor ya da bir aile, anne, baba kelimesi geçiyor. Veya herhangi bir yerden bir çağrışım yapıp, çocukların zihni o kadar şey ki, o kadar zekiler ki, hemen oradan o çağırışımı alıp direkt deprem anını anlatmaya başlıyorlardı. Yani çoğu sınıfımızda enkazdan çıkarılıp getirilen çocuklar da vardı. O an biz de kilitleniyorduk. Hani ne yapabiliriz? Elimizden geldiği kadar konuyu kapatmaya çalışıyorduk... Çok sevdiğim bir oyuncağım vardı ama o da öldü diyordu.
Oyuncağına öldü diyordu çocuk. O yaşta bir çocuk, bu kadar basit sözcüklerle aslında durumun ne kadar büyük olduğunu anlatıyor bize. Oyuncağım öldü, ne demek yani? Biz de aşırı derecede etkileniyorduk bundan ama şunu kesinlikle söyleyebilirim. Onlar sayesinde çok dinç kalabildik. Onlar sayesinde enerjik kalabildik. Her gün onlar sayesinde buraya hiçbir şey olmamış gibi gelebildik. Yani varsa yoksa onlar gerçekten.
Melis/Yıkımdan Umut Çıkarmak
Deprem sonrası Samandağ’da festival alanı olarak bilinen yerde gönüllülerin çabası ve dayanışması ile kurulan, yüzlerce çocuğun eğitim gördüğü, sanatsal etkinlikler yaptığı ve psikolojik destek aldığı Karaçay Topluluk Merkezi valilik emriyle alanı boşaltmak ve taşınmak zorunda kaldı.
Devlet festival alanına stadyum yapacakmış!
Çok sayıda aile hala konteynırlarda yaşıyor.
Çocuklar biraz yağmur yağsa dışarı çıkamıyor, okula gidemiyor.
Beslenmeden barınmaya en temel haklardan mahrum binlerce çocuk var ama devlet stadyum yapıyor…
Karaçay Topluluk Merkezi gönüllüleri ise taşınmak zorunda kaldıkları alanda maddi imkansızlıklar ve büyük güçlükler pahasına bir kez daha yeniden bir altyapı oluşturmaya çalışıyor. Merkezde bulunan barakaların, konteynırların, çeşitli alet, edevat ve malzemelerin bir kısmı taşınma sürecinde parçalandı, dağıldı ya da iş göremez hale geldi çünkü.
Kimsin? Biz Kimiz?
Rebecca Solnit deprem, sel, kasırga gibi afetler sonrasında bir araya gelerek destek ve dayanışma faaliyetleri içine giren insanları anlattığı “Cehennemdeki Cennet - Afetlerde Oluşan Olağanüstü Topluluklar” isimli kitabı “Kimsin? Biz Kimiz? Kriz zamanlarında bu sorular ölüm kalım meselesi olur” cümleleriyle başlar.[i]
Solnit yaşanan bir dizi felaketi ele aldığı kitabında bireycilik, rekabetçilik, sahiplenme, mülkiyeti kutsama, nesneleştirme gibi toplumsal hayatı aşındıran ancak bir taraftan da kabul gören, insanların şu ya da bu şekilde teslim olduğu inançların/davranış tarzlarının afet zamanlarında büyük ölçüde ortadan kalktığını, insanlar arasında iş birliği, yardımlaşma ve dayanışmanın hızla ve kendiliğinden ortaya çıktığını söyler. Kamu kurumlarının ve medyanın yaşanan felaketi ‘normalden bir kopuş’ olarak sunduğunu, elitlerin, hükümetlerin, kolluk güçlerinin normale dönme arzusu içinde genelde mülkiyet bekçiliği yaptıklarını da sözlerine ekler.
Solnit afetlerden sonra ortaya çıkan işbirliği ve dayanışmayı, hiç tanımadığımız insanların hayatını kurtarmaya ve onarmaya yönelik çabaları, insanları saran fedakarlık, merhamet ve cömertlik duygularını istisnai ya da geçici bir durum olarak görmememiz gerektiğini belirtir. Birbirimizden ve kıtlıktan korkmak üzerine inşa edilen mevcut sistemin daha fazla kıtlık ve korkulacak daha fazla şey yaratmaktan başka bir işe yaramadığını söyler. Bu berbat durumun her gün fedakârlık, karşılıklı yardımlaşma ve dayanışmayla, korkudan ziyade umut ve sevgiyle motive olan birey ve kuruluşların eylemleriyle hafifletildiğine dikkat çeker.
“Bunlar bir gölge hükümete benzerler. İktidara gelmeleri halinde daha fazlasını yapmaya hazır başka bir sistem gibidirler” der.
Solnit afetin bu gölge hükümeti bir anlamda iktidara taşıdığını ve böylece sahip olduğu becerileri ve bağları da görünür kıldığını, umudun, cömertliğin ve dayanışmanın gücünü ortaya çıkararak dünyanın nasıl bir başka türlü olabileceğini gösterdiğini belirtir.
Dünya başka türlü de olabilir. En azından bir süre için…
Dayanışma Bir Mucizedir
Daha Bedii Sabuncu ortada yokken biz günde iki kez Karataş’tan branda ve keresteler gönderiyorduk. Adana’daki arkadaşlarımız bize gönderiyordu. Biz Çevlik Limanı’ndan branda ve keresteleri alıyorduk. Bunun sebebi de AFAD o zamanlarda izin vermiyordu gönüllülerin çadır taşımasına, karayollarıyla. Biz denizyollarıyla böyle rica minnet, çadır olarak da gözükmediği için, branda ve kereste sonuçta, onlarla Çevlik’e getirip, toplam 4 kişi çadır kurmaya başladık.
Yiğit/Yıkımdan Umut Çıkarmak
6 Şubat 2023’te meydana gelen iki büyük deprem milyonlarca insanın hayatını alt üst etti.
Samandağ da bu yıkımdan nasibini alan yerlerden biriydi ve tıpkı diğer kentlerde olduğu gibi ilk günlerden itibaren ülkenin dört yanından gelenler ve yerel gönüllüler insani yardım, destek ve dayanışma çalışmalarına başladı.
“Karaçay Koordinasyonu” adı altında birleşen gönüllüler depremden az zarar gören Bedii Sabuncu Anadolu Lisesi’nde organize olarak gıda, erzak ve çadır dağıtım merkezleri kurdu; 17 Şubat 2023 tarihinde ise çabalarının sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla Kolektif Koordinasyon Derneği’ni kurdu.
20 Şubat'ta Samandağ merkezli 6,4 büyüklüğündeki depremin ardından okul binasının daha fazla hasar görmesi üzerine, Tomruksuyu Köyü Festival Alanı'nda, şimdiki adıyla Karaçay Topluluk Merkezi'nde kurulan çadırlarda çocuklar için eğitim, oyun ve psiko-sosyal destek merkezi oluşturuldu. Karaçay Topluluk Merkezi, okul öncesinden 12. sınıfa kadar yüzlerce öğrenciye destek vererek sınava hazırlanmalarını ve deprem sonrası ihtiyaç duyulan psikolojik destek ihtiyacının karşılanmasını sağladı.
Birkaç gün sonra İstanbul Belediyesi bir çocuk parkı, çocuk oyun parkı kurdu. Hatta akşam saatleriydi. Hatta yağmurun altında kurdular sağ olsunlar. Onlar kurulumu bitirir bitirmez onlara, onların şefi, müdürleri var başlarında, telefon geliyor kaymakamdan ve hemen o parkı oradan sökün deniyor. Şimdi o parkı sökün ne demek yani? Hatta çocuklar orada daha o park kurulurken ki o heyecanlarını, o mutluluklarını görecektiniz yani. İnanılmazdı. Söktürmedik, hayır dedik. Şimdi sökmeyin, yarın sabahı bekleyin dedik. Bu saatte şimdi neyi sökeceksiniz, artık gün karardı, yağmur da yağıyor, yeter yani. Ya valla İstanbul Büyükşehir’den gelen o işçiler, o çalışanlar ağlamaya başladılar. Ya nasıl olur falan diyorlar. Söktürmedik.
Deniz/Yıkımdan Umut Çıkarmak
Bu mekânda bundan sonra ne olacağına dair hepimizin var fikri aslında. Ama hiç kimse dikte etmedi, edemedi yani. Öyle bir mekanizma var ki, kimse fikrini dikte edemedi. Ne oradakiler ne dışarıdan gelenler. Bu kişisel şeylerden de kaynaklanıyor olabilir yani hani. Bir öyle bir evrensel ahlâka inandığımdan değil de belli bir ahlâki düzlemi, bir etik düzlemi tutturma çabasından kaynaklanıyor olabilir. Ve dikte etmek yerine bunların düzenli olarak konuşulması, tartışılması vs. oranın nasıl evrileceğine dair aslında herkesin hemfikir olduğu bir şeye dönüştü aslına bakarsan.
Özgür/Yıkımdan Umut Çıkarmak
Topluluk merkezinde yürütülen faaliyetler valiliğin alanın boşaltılmasına yönelik kararı nedeniyle geçtiğimiz günlerde son buldu. Karaçay topluluğu taşındığı yeni yerde hayata tutunmaya çalışıyor, ama bu kez depremin ilk günlerinde yanlarında olan yüzlerce gönüllü olmadan ya da artık yitip gitmeye yüz tutan bir dayanışma duygusu eşliğinde…
Wojciech Owczarski, dayanışmanın bir mucize gibi olduğunu, beklenmedik bir anda ortaya çıktığını ve sebepsiz yere ortadan kaybolduğunu söylüyor: “Dayanışma öngörülemez, gizemli ve kaprislidir. Kimse onun hangi kurallar tarafından yönetildiğini bilmez. Kimse doğduğu yeri ve zamanı öngöremez. Ve hiç kimse neden aniden öldüğünü anlayamaz. Dayanışma umutsuz bir durumda ortaya çıkabilir, ancak herkesin ortaya çıkacağından emin olduğu durumlarda da ortaya çıkmayabilir. Belki de yanlış bir şekilde ifade ettim. Dayanışma bir mucize gibi değildir. Dayanışma bir mucizedir.” [ii]
Hatırlamak, hatırlatmak dayanışma duygusunu yeniden canlandırabilir, bir mucizeyi yeniden mümkün kılabilir mi?
Bizi yeniden eyleme geçirebilir mi?
Kimsin? Kimiz Biz?
İnsan zihni unutmaya meyyaldir. Hafızada her zaman boşluklar oluşur. Hatırlamaya ihtiyaç duyduğumuzda bazen başka zihinlere bakmak gerekir. Başka insanların, dostların varlığı biraz da bunun için değil midir.
Deprem sonrası dayanışma faaliyetlerine hala destek veren gönüllülerden biri olan Serkan Turgut depremin ilk günlerinden Karaçay Topluluk Merkezi’nin oluşturulmasına uzanan süreçte yaşananları doğrudan sürecin içinde yer alan kişilerin tanıklığına başvurarak ele alan bir kitap yazdı.[iii]
Turgut, “Yıkımdan Umut Çıkarmak – Deprem, Hatay, Dayanışma” adını taşıyan kitabın yazım sürecinde kullandığı yöntemi ve derdini şu sözlerle anlatıyor:
Çalışmanın verileri, ilk günlerden itibaren bir parçası olduğum gönüllülük sürecindeki gözlemlerim, bu sürece katkı sunan gönüllülerle gerçekleştirdiğim sohbetler ve depremden altı ay geçtikten sonra başladığım derinlemesine mülakatlardan edinildi. Veri toplama süreci iki ayı aşkın bir zamana yayıldı ve 15’i başka illerde yaşayan toplam 45 kişiyle mülakatlar gerçekleştirildi.
Felaket sonrası süreçlerle ilgili yazmak ve konuşmak oldukça zor ve hassas bir denge gerektiriyor. Yaşanan acılardan bahsetmek başka, bahsetmemek ise bambaşka bir soruna yol açabiliyor. Bu nedenle bine yakın sayfadan oluşan görüşme metinlerini okurken, bu anlatılanları hakkıyla aktarabilecek miyim kaygısını yoğun olarak yaşadım. En büyük risklerden biri araştırma verilerinin salt akademik bir dille sunulmasının dayanışmanın insani boyutunu geri planda bırakması olacaktı. Bu yüzden ikili bir dil kullanmanın daha uygun olacağını düşündüm. Çalışma boyunca sizler, bazen araştırmacı bazen de olup bitene tanıklık eden gönüllü birinin kaleminden metni okuyacaksınız.
Afet dönemleri genelde kırılma anları ve geçici süreçler olarak düşünüldüğünden bu süreçteki gönüllülük meselelerine sosyologların ilgisi sınırlı düzeyde kalmıştır. Oysaki bireysel bir çaba gibi görünen gönüllülük bir yandan makro toplumsal ve siyasal ilişkilerin belirlediği toplumsal bağlamda şekilleniyor ve bir yandan da bu toplumsal ve siyasal ilişkileri etkiliyor. Bu yaklaşım doğrultusunda gönüllülük süreçlerinin toplulukların kimlik ve aidiyet ilişkilerine etkisini, bu sürecin topluluklar arasındaki köprü kurucu işlevini çalışma boyunca anlamaya ve tartışmaya çalışacağız.
Hafızamızı tazeleyen, zihnimizde oluşabilecek boşlukları doldurmamızı sağlayan, onca yıkımın ve acının içinde filizlenen umudu gösteren, cömertliği ve nezaketi anımsatan, hayatın başka türlü de olabileceğini çok sayıda insanın sesini duyulur kılarak anlatan bir kitap. O sesleri duymaya en çok da çocuklar için ihtiyaç var; Hatay hala bir felaket bölgesi çünkü.
Bir afet sonrasında özellikle de deprem gibi yıkıcı etkileri geniş alanları kapsayan büyük bir afette çocuklar yetişkinlere kıyasla çok daha büyük risklerle karşı karşıya kalıyor. Bu konuda sadece şu örnek bile yeterlidir: Biz yetişkinler için aşikar olan tehlike sinyalleri küçük bir çocuk için görünmezdir.
Çocuklar iyileşmeye heveslidir
Ders vermek fikriyle başlayıp, aslında böyle çadır koleji gibi bir şeye dönüştü. Kampüsümüzde kütüphanemiz var, iki büyük çadırdan oluşan bir kütüphane. Okul öncesi sınıfımız var, özel eğitim sınıfımız vardı şu anda yaz faaliyeti yok ama sinema atölyemiz var, psikososyal çadırımız var, sağlık ocağımız var, fizyoterapi çadırımız var, mutfağımız var ve güvenlik kameramız var. Güvenlik kamerasıyla düzenli olarak alan gözleniyor yani çocuklar söz konusu olduğu için bir hassasiyet alanı bu. Herhangi bir riskli durumla karşı karşıya kalmayalım diye, işte oraya kadar vardırdık işi yani. Hikmet/Yıkımdan Umut Çıkarmak
Karaçay Topluluk Merkezinde sanatsal ve kültürel etkinliklere katılan çocukların yaptığı resim ve fotoğraflar ile gençlerin çektiği belgesel filmler İzmir’de BAYETAV Sanat Merkezinde sergileniyor.
2024’un yaz aylarında Karaçay Topluluk Merkezi’nde resim, heykel, fotoğraf ve sinema atölyelerine katılan yüz elliden fazla çocuk ve genç sergide yer alan eserleri atölye yürütücülerinin desteğiyle üretti.
Geçtiğimiz şubat atında depremin yıldönümünde Samandağ’a gitmiştik. Karaçy Topluluk Merkezi’nde çocukların yaptığı çeşitli eserleri gördüğümüzde acaba bunları sergilemek nasıl olur diye düşünmeden edemedik. Ancak bir yandan da depremin yol açtığı yıkım ve acılar hala yaşanıyorken, çocukları rehabilite etmek amacıyla yürütülen faaliyetlerin sergilenmesinin meseleyi nesneleştirmek anlamına gelebileceğinden de ciddi bir kaygı duyduk. Topluluk Merkezi’nde çocuklarla yürütülen sanatsal etkinliklerde, çocukların afet esnasında ve sonrasında yaşadıkları travmayı sağaltmaya yönelik bir yaklaşım her zaman ana ilkemiz olmuştu ama bir sanat merkezinde deprem odaklı bir sergi açma fikri içimize sinmiyordu. Topluluk merkezinde çalışan psikolog arkadaşımız, travma geçirmiş çocuklara psikiyatrik destek veren hocamız ve güzel sanatlar hocamızın sergi açmanın çocuklara iyi geleceğini ifade etmeleri hepimize cesaret verdi. Bizi en çok cesaretlendiren şey ise sergi fikrini duyan çocukların büyük bir heyecan ve hevesle bunu kabul etmeleri oldu. O heyecan ve heves geçen hafta sonu sergi açılışında söz alarak süreci anlattıkları panele kadar hiç dinmedi…
İsimlerini burada anmanın mümkün olmadığı çok sayıda yetişkin ve yüzden fazla çocuğun katılımıyla aylar süren bir hazırlık döneminin ardından 19 Ekim’de Samandağ’dan gelen çocuklar, gençler ve dostların katılımıyla “Karaçay Dayanışması” sergisi açıldı.
Çocukların ürettiği eserler, onların yaşadığı süreci ve umutlarını sanatsal bir dille anlatırken, izleyicilere depremin etkilerini ve toparlanma sürecini görme fırsatı veriyor; aynı zamanda dayanışma çabalarının güçlendirici etkilerini de görünür kılıyor.
Samandağ’da Karaçay Topluluk Merkezi’nin konteyner yerleşkesinde çocukların ve gençlerin ürettiği fotoğraf, film, resim ve heykellerden oluşan sergiye depremin etkilerini, gönüllü dayanışma çabalarını tartışmaya açacak bir dizi konuşma ve etkinlikten oluşan bir kamusal program eşlik ediyor. Ayrıntılar yazının sonunda.
Olumsuzlukların Güzellikleri
Sosyal ve politik çöküşün güven hissimizi gün be gün aşındırdığı, etnik ve dinsel çatışmaların şiddetlendiği, umutsuzluk hissimizi sürekli derinleştiren, pekiştiren bir kötü haber sağanağı altındayız. Toplumsal hayatın devamlılığına olan inancımız giderek daha çok zayıflıyor.
Kimileri bu duruma daha genel bir düzlemde bakıyor ve çoklu krizler çağında yaşadığımızı ifade ediyor.
Zaman zaman çaresizlik ve umutsuzluk duygusu benim de içimi kaplıyor. Böyle zamanlarda çocuklara bakıyorum…
Birer yetişkin olarak bir şeyler yapmamız lazım.
Dünyayı çocuklar için daha iyi bir yer haline getirme sorumluluğundan vaz geçemeyiz.
11 yaşındaki bir kız çocuğu, bir buçuk yılı aşkın bir süredir onca yıkımın, acının ve yoksunluğun içinde olmasına rağmen yaptığı resme ‘Olumsuzlukların Güzellikleri’ adını verebiliyorsa umutsuz ve çaresiz olmaya hakkımız olmadığını düşünüyorum.
Zorda kalana elimizi uzatmak, destek olmak, dayanışma göstermek dünyada başkalarıyla birlikte barış içinde yaşamanın nasıl mümkün olabileceğini görmemizi sağlar.
Aristoteles’in ısrarla altını çizdiği gibi ancak iyi şeyler yapmak bizi iyi bir insan kılar ve anlık, bir kerelik değil bütün bir hayata yayılan bir yapma ve eyleme halidir bu.
İyi bir insan kalabilmenin koşuludur vazgeçmemek.
Tabii ki umudumuz var. Tabii ki Hatay yeniden kurulacak. Bu motivasyon insanlarda var. İnsanın toprağıyla, bu topraklarla kurduğu bir bağ var. Yani ben mesela her Antakya’ya gittiğimde gözlerim doluyor ama yine ertesi gün kalkıp Antakya’ya gidiyorum. Yani mesela geçen gün Antakya’da yürürken, dondurma aldık işte arkadaşlarla. Yürürken, arkadaşlara mesaj attım. Şu an şehir dışında olan. Dönecek hatta onlar da. Bakın dedim, hâlâ Antakya sokaklarında dondurma yeniyor dedim.
Ecem /Yıkımdan Umut Çıkarmak
Son Not: Karaçay Dayanışması Sergisi Adres ve İletişim
Hatay’da çalışmalarını yürüten Kolektif Koordinasyon Derneği ve Bir Arada Yaşarız Eğitim ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı (BAYETAV) iş birliğiyle düzenlenen “Karaçay Dayanışması” sergisi 19 Ekim 2024 tarihinde İzmir’de, Bayetav Sanat’ta izleyiciyle buluştu. Sergi 22 Aralık 2024 tarihine kadar ziyaret edilebilir.
Ziyaret saatleri: Pazartesi hariç hergün 11:00-19:00
Websitesi: https://www.bayetav.org/tr/mekanlar/bayetav-sanat
Instagram: https://www.instagram.com/bayetavsanat
Adres: Erzene Mah. 80. Sokak No: 26 Fernand Pagy Köşkü, Bornova, İzmir
İletişim: [email protected]
[i] Rebecca Solnit, Cehennemdeki Cennet - Afetlerde Oluşan Olağanüstü Topluluklar, Çeviri: Abdullah Yılmaz, Alfa Yayıncılık, Mart 2024.
[ii] Solidarity, Memory and Identity, Edited by Wojciech Owczarski and Maria Virginia Filomena Cremasco, Cambridge Scholars Publishing, 2015, p.1.
[iii] Serkan Turgut, Yıkımdan Umut Çıkarmak – Deprem, Hatay, Dayanışma, İletişim Yayınları 2024.