Bilim, karaciğer hastalarını korumuyorsa kimin için var?

Bilimsel verilere dayanarak polenin sağlık üzerindeki olası zararlarını ele aldığım yazılarım nedeniyle üç yıldır yargılanıyorum.
Dava konusu olan ve Bianet’te yayımlanan yazılarımda, polen, bitkisel çaylar, kekik gibi ürünlerin sanıldığı kadar mucizevi olmadığı, bu ürünlerin pirolizidin alkaloitleri (PA’lar) adı verilen toksik etkili kimyasal maddeler içerebileceği ve tüketilmelerinin çeşitli sağlık sorunlarına yol açabileceği ifade ediliyordu. Özellikle hamileler, yenidoğanlar, bebekler, çocuklar, yaşlılar ve kronik hastalar için ciddi sağlık riskleri barındırdığına dikkat çekmiştim. Alerjik reaksiyonlar, hormonal sistemde bozucu etkiler, ciddi karaciğer hastalıkları, kanserojen ve genotoksik etkiler, bu sağlık risklerinden bazılarıdır.
Sağlık herkesin hakkı ve bu hakkın korunması, yalnızca sağlık profesyonellerinin değil, bilim insanlarının da sorumluluğunda. Bilim insanları için halk sağlığını korumak yalnızca mesleki bir yükümlülük değil, aynı zamanda etik bir zorunluluktur. Ancak ticari çıkarlarla bilimsel gerçekler çatıştığında, halk sağlığını tehdit eden konuları dile getiren bilim insanları baskı, hukuki engeller ve yıldırma davalarıyla karşı karşıya kalmaktadır.
Hukukun, bilim insanlarına karşı bir baskı aracı olarak kullanılması halkın bilimsel gerçeklere erişimini engelleyerek, kamu sağlığını riske atan yanlış bilgilerin daha çok yayılmasına yol açar. Halk sağlığı tehdit altındayken, bilim insanlarının sessiz kalması da doğru değildir, olmamalıdır.
Günümüzde, internet üzerinden satış yapılan platformlar, şirketlerin resmî web siteleri ve e-ticaret siteleri gibi denetimsiz alanlarda sağlık sorunu yaratabilecek ürünler kolayca pazarlanmaktadır. Dahası, sosyal medya fenomenleri aracılığıyla, bilimsel otoritelerden onay almamış ürünler güvenliymiş gibi tanıtılmakta ve kamuoyu yanlış yönlendirilmektedir. Bu durum giderek yaygınlaşmakta, denetim mekanizmalarının yetersizliği nedeniyle kontrolden çıkmakta ve ciddi bir halk sağlığı sorunu haline gelmektedir.
Bu yazıda, bitkisel preparatlar ve polen gibi arı ürünlerinde bulunabilen pirolizidin alkaloidleriyle ilgili sağlık risklerini karaciğer hastaları odağında ele alacağım. Halk arasında doğal ve bitkisel ürünlerin çok faydalı olduğuna dair yaygın inanışın nasıl da sorunlu olduğuna, denetimsiz ürün satışlarının doğurduğu tehlikelere dikkat çekecek ve bilimsel bilginin göz ardı edilmesi ile bilim insanlarının susturulmasına karşı neden direnç gösterilmesi gerektiğini açıklamaya çalışacağım.
Bitkisel ve doğal olan her ürün iyi mi?
Hayır değil. Doğal ve bitkisel olanın iyi olduğuna dair inanç çok yaygın ama doğru olmayan bir inançtır. Ama neden böyle olduğunu açıklamadan önce doğal deyince akla gelen bitkisel preparatların ve takviye edici gıdaların ne olduğuna açıklık getirmek gerekiyor.
30 Haziran 2022 tarihinden beri yasalaşmayı bekleyen ama nedense bir türlü yasalaşmayan Takviye Edici Gıdalar Yönetmeliği’ taslağına göre;
Bitkisel preparat: Bitkiden veya bitki kısımlarından ekstraksiyon, distilasyon, sıkma, yoğunlaştırma, zenginleştirme, fermantasyon gibi işlemler sonucunda elde edilen; uçucu yağ, sabit yağ, usare, ekstrakt, ekstre, reçine vb. ürünleri,
Takviye edici gıda: “Normal beslenmeyi desteklemek amacıyla vitamin, mineral, bitki ve bitkisel preparatlar ile besleyici ve fizyolojik etkileri bulunan diğer maddelerin tekniğine uygun üretilerek tek başına veya birlikte kullanıldığı, her bir birimde eşit miktarda etken madde içerecek şekilde katı ve sıvı formlarda hazırlanarak günlük tüketim birimi belirlenmiş ve ölçülebilir küçük birim miktarlarda tasarlanmış gıdaları” ifade eder.
Türkiye’de yasal düzenlemelere uygun konuşulacaksa "takviye edici gıda" demek daha doğru. Uluslararası kaynaklarda ve bilimsel yayınlarda ise "diyet takviyesi" (dietary supplement) daha yaygın kullanılan bir terimdir.
Yayın bir şekilde kullanılan bitkisel preparatlar ve takviye edici gıda ürünleri tıbbi ilaçlara kıyasla çok az kontrole tabidir.
Geleneksel ilaçların aksine, bitkisel ürünler genellikle birden fazla bileşene sahiptir. Bu da farmakolojik özelliklerini ve güvenliklerini belirsiz hale getirir. Besin takviyeleri gıda olarak nitelenmekte ve ilaçların tabi olduğu pazarlama öncesi ve sonrası güvenlik veya etkinlik testi gerekliliklerine tabi tutulmamaktadır.
Bu tür ürünlerde sahtecilik, hile ve tağşiş gibi sorunlar yaygındır. Ayrıca içerdikleri safsızlıklar – yani etken madde dışındaki bileşenler – yeterince denetlenmemektedir.
Bu tür ürünler çok sayıda bileşen içerir ve bu bileşenlerin bir kısmı faydalı bir kısmı ise zararlı olabilir. İçerdiği herhangi bir bileşenin niteliğine göre, örneğin o bileşenin; kanserojen olup olmaması, vücutta belli bir doku ya da organa zarar verip vermemesi gibi faktörlere bağlı olarak kullanım sonrasında çeşitli sağlık sorunları açığa çıkabilir. Ayrıca bu tür ürünleri kullanan kişinin yaşı, kullanım süresi ve miktarı, hamile olup olmadığı ya da bilinen bir hastalığının bulunup bulunmadığı gibi faktörler, oluşabilecek sağlık zararının boyutunu etkiler.
Özetle, bazı bitkisel preparatların ve gıda takviyesi ürünlerinin iddia edilen faydaları olsa da yararlı etkilerini kanıtlayan bilimsel kanıtlar çoğunlukla eksiktir ve bu ürünlerin kullanımları ağırlıklı olarak inanç ve umuda dayanmaktadır. Kullanımlarını destekleyen bilimsel kanıtların eksikliğine ek olarak, bu ürünlerin bileşimi ve içerdikleri etken maddelerin miktarı partiden partiye değişir; ürünlerde istenmeyen maddelerin bulaşması ve kasıtlı olarak tağşiş yapılması da sık gözlenen bir durumdur.
Dünya genelinde bir sorun
Bitkisel ve doğal olduğu iddiasıyla pazarlanan bitkisel preparatlar ve takviye edici gıda ürünlerinin kontrol ve denetiminin yetersiz olması sadece ülkemize özgü değil, dünya genelinde gözlenen bir sorun.
Bütün bu uygunsuzlukların açığa çıkardığı en önemli sağlık sorunu ise karaciğer hasarıdır.
Bu tür ürünlerin düzenli kullanımı bitkisel kaynaklı karaciğer hasarı (herb induced liver injury - HILI) veya diyet takviyesi kaynaklı (dietary supplement (HDS) induced liver injury ) karaciğer hasarı adı verilen ciddi bir karaciğer hastalığına yol açabiliyor.
Tıbbi ilaç kullanımı da karaciğer hasarına yol açabiliyor ve bu soruna da İlaca Bağlı Karaciğer Hasarı (drug-induced liver injury - DILI) hastalığı adı veriliyor.
Tıbbi ilaçları kullanmak ile bitkisel preparatları/gıda takviyelerini kullanmak arasındaki en önemli fark ilaç kullanımının bir hekim tavsiyesi ile ve hekim gözetiminde yapılmasıdır. Bu farkın neden önemli olduğuna ise ABD’de yapılan kapsamlı bir çalışma açıklık getiriyor.
ABD’de durum nasıl?
ABD’de İlaca Bağlı Karaciğer Hasarı Ağı (DILIN) kayıtlarından elde edilen son veriler, ülkede rapor edilen karaciğer hasarı vakalarının yaklaşık %20'sinin HDS'lerden, yani diyet takviyelerinin kullanımından kaynaklandığını gösteriyor. Gerçek oranların daha yüksek olması da muhtemel; çünkü bir sağlık kurumuna başvuran çoğu hasta bitkisel ve doğal olan ürünleri kullanmanın sağlığa faydalı olduğuna inandığı için hekim tarafından özellikle sorulmadığı sürece bir beyanda bulunmamaktadır.
ABD’de 2004-2020 yılları arasında 12.000'den fazla yayının gözden geçirildiği bir çalışmada bitkisel kaynaklı karaciğer hasarı (HILI) ve diyet takviyesi (HDS) kaynaklı karaciğer hasarı vakalarının görülme sıklığında yıldan yıla bir artış olduğu belirtilmiştir.
Zerdeçal, ashwagandha (hint ginsengi) ve yeşil çay ekstresi gibi bazı popüler bitkisel takviyelerin karaciğer hasarına yol açabileceği çeşitli yayınlarda dile getiriliyor.
Birçok çalışma, bitkisel preparat kullanımına bağlı karaciğer yetmezliğinin ilaca bağlı karaciğer yetmezliğine kıyasla karaciğer nakli veya ölümle sonuçlanma olasılığının daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur.
Bu yazdıklarım bir iddia ya da yorum değildir. En azından birkaç on yıldır iyi bilinen bilimsel gerçeklerdir.
Pirolizidin alkaloitleri ve karaciğer hasarı
Pirolizidin alkaloidleri (PA'lar) hepatotoksisiteye sahip yaygın ikincil bitki bileşikleridir. PA’(ları) içeren bitkisel preparatların ve gıda takviyelerinin tüketimi, potansiyel olarak yaşamı tehdit eden bir durum olan hepatik sinüzoidal obstrüksiyon sendromunun (HSOS) ana nedenlerinden biridir.
Son olarak pirolizidin alkaloidlerini içeren ürünlerin kronik karaciğer hastaları için daha büyük bir tehdit oluşturacağını da belirtmeliyim.
Türk Karaciğer Vakfı’nın açıklamalarına göre Türkiye’de 2-2,5 milyon hepatit B’li (100-150 bin hepatit D’li hasta) ve 300 bin civarında hepatit C’li hasta olduğu tahmin ediliyor. Dünyada 1.2 milyon, Türkiye’de yaklaşık 10-12 bin kişi her yıl hepatit B ve hepatit C’ye bağlı karaciğer sirozu ve karaciğer kanserinden hayatını kaybediyor.
Elbette PA’lara maruz kalmak her insan için sağlık sorunu yaratabilir ancak genel bir kural olarak toksik kimyasal maddeler çocuklar, hastalar, hamileler ve yaşlılar için daha büyük tehdit oluşturur.
Göz ardı edilmemesi gereken bir diğer nokta ise toksik kimyasallara pek çok üründen maruz kalabileceğimizdir.
Bu şu demek: günlük diyetimizde, bitkisel preparatlar, takviye edici, gıdalar, baharatlar ve polen gibi arı ürünlerini birlikte tüketebiliyoruz. Hepsi de doğal ve bitkisel ya! ne kadar çok tüketirsek ve ne kadar düzenli kullanırsak sağlık açısından da o kadar iyi olacağını sanıyoruz. Oysa bu ürünlerin pirolizidin alkaloitlerini içermesi olasıdır ve bir kötü durum senaryosu olarak tükettiğimiz ürünlerin büyük bir kısmı ya da tamamı PA’ları içeriyorsa başımız derde girebilir.
Peki ne yiyip ne içeceğiz, alternatifimiz ne?
· Sağlığımızı korumak söz konusu olduğunda eğer gıda teminini zorlaştıran yoksulluk ve işsizlik ya da hastalık gibi özel bir durum yoksa mevsiminde üretilen gıdalara dayanan, yeterli miktarda ve olabildiğince çeşitlilik içeren bir beslenme rejiminde diyet takviyelerine ya da bitkisel takviyelere ihtiyaç yoktur. Meyve ve sebzeler, tam tahıllar, protein içeren ürünler ve sağlıklı yağlardan zengin bir diyet, genellikle gerekli vitamin ve mineralleri doğal yollarla sağlamanın en güvenli yoludur.
· Herhangi bir takviyeye başlamadan önce, bunun sağlığınız için uygun olup olmadığını ve mevcut ilaçlarınızla olumsuz bir etkileşim yaratıp yaratmayacağını öğrenmek için mutlaka doktorunuza veya eczacınıza danışın.
· Kullanmayı düşündüğünüz herhangi bir ürünün olası yan etkilerini araştırın. Bu konuda işe yarar rehber dokümanlardan biri şurada: LİNK
· Takviyeleri almak gereği varsa doğru zamanda ve doğru şekilde alın. Örneğin Demir takviyesi alıyorsanız, C vitamini ile almak demirin emilimi artırır. Ancak süt ve çay ile birlikte almak emilimi azaltır. D vitamini yağda çözünen bir vitamindir, bu nedenle yemekle birlikte almak emilimini artırır.
· İnternet portalları, web satış siteleri ve sosyal medya bu ürünlerin kullanımını çok özendiriyor, kolayca temin edilmesini sağlıyor. Bunu bir ciddi mesele olarak görmeli ve pazara sıkı kontrol ve denetim getirilmeli.
· Bilinmeyen, güvenilirliği şüpheli internet satış sitelerinden takviye almaktan kaçının.
· Kronik hastalığınız yoksa ve doktor da önermediyse ama yine de kullanacağım diyorsanız: takviyeleri ara ara kullanmak ve bırakmak en sağlıklı yaklaşımdır. Hamileler, çocuklar, kronik hastalığı olanlar ve yaşlılar bitkisel preparatları ve takviye ürünleri mutlaka doktor önerisiyle kullanmalıdır.
· Takviye gıda ürünlerini düzenleyen ve üç yıldır yasalaşması bekleyen yönetmelik derhal yürürlüğe girmeli.
· Bütün bu bilgileri dikkate alarak bitkisel preparatların, gıda takviyelerinin, polen gibi arı ürünlerinin kullanımında dikkatli olmak, ölçüyü kaçırmamak, bu tip ürünleri düzenli tüketmemize yönelik önerileri kuşkuyla karşılamak, sorgulamak ve bilimsel görüşleri takip etmek de tüketicilere düşen en önemli sorumluluktur.
Yarınki yazımda bitkisel preparatlar, polen, propolis gibi ürünlerin hamileler, yenidoğanlar ve çocuklar için oluşturduğu sağlık riskleri odağında bu konuya devam edeceğim.

Bilim, çocukları korumuyorsa kimin için var?
Bilim, çocukları korumuyorsa kimin için var?

ABD tamamen yasakladı, Türkiye'de her yerde var

Yıkımdan umut çıkarmak ya da olumsuzlukların güzellikleri

Türkiye, Okul Yemekleri Koalisyonuna üye olsun, çocuklar aç kalmasın

Deprem bölgesinde üretilen zeytinyağlarında asbest riski yok
