Bilim, çocukları korumuyorsa kimin için var?

Bu yazı ve önümüzdeki günlerde yazacağım diğer yazılar, kişisel deneyimlerimi içerebilir; ancak tamamen bilimsel temellere dayanacaktır. Halen devam eden bir dava hakkında detaylara girmeden bilgi vermeye ve dava konusundaki son bilimsel gelişmeleri aktarmaya çalışacağım.
Bilim neden sadece bilgi üretmekle sınırlı değil?
Bilim, yalnızca yeni bilgiler üretmekle sınırlı değildir; aynı zamanda toplumu doğru yönlendirme, halk sağlığını koruma, çevreyi ve doğal kaynakları gözetme, bilimsel okuryazarlığı artırma, insan haklarını ve adaleti savunma, bağımsız ve tarafsız bilimsel üretimi güvence altına alma gibi sorumlulukları da içerir. Bu bağlamda, bilim insanlarının sağlığa yönelik riskler konusunda halkı bilgilendirmesi, sadece akademik bir görev değil, aynı zamanda etik bir zorunluluktur. Ancak bilimsel gerçekler bireysel ya da ticari çıkarlara ters düştüğünde, gerçekleri dile getiren bilim insanlarının hedef alındığını, susturulmaya çalışıldığını ve hukukun adalet yerine güçlülerin çıkarlarını koruyan bir araca dönüşebildiğini gösteren pek çok örnek de mevcuttur.
Gerçekleri söylemenin hukuki bedeli
Bilimsel verilere dayanarak polenin sağlık üzerindeki olası zararlarını ele aldığım yazılarım nedeniyle üç yıldır yargılanıyorum.
Dava konusu olan ve Bianet’te yayımlanan yazılarımda, polen, bitkisel çaylar, kekik vb. ürünlerin sanıldığı gibi mucizevi olmadığı, bu ürünlerin pirolizidin alkaloitleri (PA’lar) adı verilen toksik etkili kimyasal maddeler içerebileceği ve tüketilmelerinin çeşitli sağlık sorunlarına yol açabileceği ifade ediliyordu. Özellikle hamileler, yenidoğanlar, bebekler, çocuklar, yaşlılar ve kronik hastalar için ciddi sağlık riskleri barındırdığına dikkat çekmiştim. Alerjik reaksiyonlar, hormonal sistemde bozucu etkiler, ciddi karaciğer hastalıkları, kanserojen ve genotoksik etkiler, bu sağlık risklerinden bazılarıdır.
Yazılarımın ticari itibara zarar verdiği ve marka hakkını ihlal ettiği iddiasıyla, dava konusu yayınların kaldırılması, tekzip edilmesi ve gerçek dışı olduğu öne sürülen içerikler nedeniyle uğranıldığı iddia edilen zararların karşılanması için maddi ve manevi tazminat talebiyle dava açıldı.
Dava sürecinde, çok sayıda akademik makaleyi ve uluslararası sağlık kuruluşunun konu hakkında yayımladığı raporları sunarak yazılarımın bilimsel bir temele dayandığı, halkı bilgilendirme ve sağlık riskleri hakkında uyarma amacı taşıdığını belirttik. Konunun yalnızca bir iddiadan ibaret olmadığını, bilimsel açıdan açık ve net olduğunu vurgulayarak, Tıp Fakültelerinin Halk Sağlığı Bölümlerinden görüş alınmasını da talep ettik. Ancak dosyanın gönderildiği üniversitelerden herhangi bir değerlendirme gelmedi.
Son olarak, dosyanın gönderildiği halk sağlığı uzmanı bilirkişi, mahkemeye sunduğu raporda, yazılarımın bilimsel içerik taşımadığını öne süren bir görüş bildirdi. Dava devam ettiği için daha fazla detay veremeyeceğim.
Bilim insanlarının etik sorumluluğu: Gerçekleri savunmak mı, güçlüleri korumak mı?
Bir bilim insanının, toplum sağlığını ilgilendiren konularda akademik dürüstlükten uzaklaşarak bilimsel verileri eksik, taraflı veya yanıltıcı şekilde sunması, mevcut bilimsel kanıtları görmezden gelmesi yalnızca etik bir ihlal değil, aynı zamanda halk sağlığına karşı işlenen ciddi bir sorumsuzluktur. Adaletin bilimsel doğrularla buluştuğu nokta, kanıta dayalı karar alma süreçleridir. Bu süreçler, hukukun yalnızca güçlülerin çıkarlarını değil, toplumun genel yararını gözetmesini ve bilimsel gerçekleri dikkate alarak adil kararlar vermesini gerektirir. Aksi halde hem bilim hem de hukuk işlevsiz hale gelir ve adalet yalnızca bir söylemden ibaret kalır.
Bilimsel verilerle halkı bilgilendirdiğim için hakkımda açılan dava, mahkeme kararı ne olursa olsun, gerçeği değiştirmez. Üstelik dava süreci devam ederken, yıllardır dile getirdiğim riskleri doğrulayan yeni akademik araştırmalar yayımlandı.
Polen ve bitkisel ürünler gerçekten güvenli mi?
Bilimsel gerçeklerin görmezden gelinmesi ve halk sağlığını koruma sorumluluğunun ihmal edilmesi, yalnızca teorik bir tartışma değil, hepimizin hayatını doğrudan etkileyen somut bir gerçekliktir. Polen ve diğer arı ürünlerinin ölçüsüz ve denetimsiz tüketimi de bu sorunun en güncel ve çarpıcı örneklerinden biridir.
Bu yazıda ve bundan sonraki günlerde ele alacağım yazılarda, polen ve diğer arı ürünlerinin sanıldığı kadar masum olup olmadığını sorgulayacak, halk sağlığı üzerindeki potansiyel tehlikeleri ortaya koyan güncel bilimsel bulguları inceleyeceğim. Özellikle bu ürünlerin kontrolsüz satışının neden ciddi bir halk sağlığı riski oluşturduğunu açıklayacak ve bilimin etik sorumluluğunu savunacağım. Piyasada "doğal" olduğu iddia edilen bu ürünler gerçekten güvenli mi? Bilimin aydınlattığı bu soruların yanıtlarını birlikte gözden geçireceğiz.
Toksik etkili pirolizidin alkaloidi sayısı artıyor
Pirolizidin alkaloitleri (PA), farklı bitki türleri tarafından üretilen, kimyasal yapıları benzer çok sayıda zehirli maddeye verilen ortak bir isimdir. Tüm çiçekli bitkilerin yaklaşık %3'ünü oluşturan 6.000 kadar bitki türü, bu bileşikleri sentezleyebilir. Bugüne kadar 660'tan fazla PA türü tanımlanmış olup, bunların yaklaşık 120'sinin hepatotoksik (karaciğer hasarına yol açan) olduğu bilinmektedir.
Pirolizidin alkaloitleri içeren bitkiler, insanlar tarafından genellikle doğrudan tüketilmez. Ancak bitki çayları, bazı baharatlar ve çiçekli bitkilerden elde edilen bal, polen gibi arıcılık ürünleri insanlar için doğrudan risk oluşturan gıdalar arasındadır. Sadece bitki çaylarında değil, kimyon ve kekik gibi baharatlara da PA’ları içeren bitkilerin karışması mümkündür.
PA'lar, karaciğer hasarına yol açabilen en yaygın ve tehlikeli bitki toksinleri (fitotoksinler) arasındadır. Toksik etkileri arasında şunlar yer alır:
- Hepatotoksik: Karaciğere zarar verir.
- Genotoksik: DNA'ya zarar vererek mutasyonlara neden olabilir.
- Sitotoksik: Hücrelere zarar vererek ölümlerine sebep olabilir.
- Tümörijenik: Tümör oluşumuna yol açabilir.
- Nörotoksik: Sinir sistemine zarar vererek beyin ve sinir fonksiyonlarını olumsuz etkileyebilir.
PA'lara yüksek dozda maruz kalmak akut toksisiteye yol açabilirken, düşük dozda ve uzun süreli maruziyet kronik hastalıkların gelişimine neden olabilir (Dusemund et al, 2018, Efsa, 2011, Schrenk et al, 2020).
Bu bilgiler ışığında, pirolizidin alkaloitleri (PA) içermesi muhtemel tüm ürünlerin analiz edilmesi ve sağlık açısından zararlı düzeyde bu bileşikleri içermediklerinin tespit edilmesinden sonra tüketime sunulmaları, halk sağlığını korumak için kısa vadede alınabilecek en etkili önlemdir. Uzun vadede ise, PA içermesi muhtemel ürünlerin üretiminde ve toplanmasında bu bileşiklerin bulaşmasını engelleyecek iyi tarım uygulamalarının yürürlüğe konması zorunludur.
Almanya, iyi tarım uygulamaları ve dikkatle yürütülen kontrol çalışmaları sayesinde ürünlerdeki PA bulaşını azaltmayı başaran ülkelerden biridir. Ancak tam bu noktada tüketicilerin bilmesi gereken bir başka önemli konu var.
Tespit edilemeyen PA’lar: Görünmez tehdit
Mevcut bilgilerimize göre, PA’ların yaklaşık yarısının toksik etkili olduğu düşünülmektedir. Ancak şu anda piyasadaki gıdalarda ve takviyelerde bulunan tüm toksik PA'ları tespit edebilecek bir analiz yöntemi henüz geliştirilmiş değildir.
Bu konuda Avrupa Birliği (AB) Komisyonu'nun düzenlemeleri, gıda ürünlerinde 35 PA türü için analiz yapılmasını önermektedir. Ancak, bulaşma veya kalıntı bırakma riski olan PA türlerinin sayısı çok daha fazladır. Yani, mevcut analiz yöntemleri tüm PA türlerini tespit edebilecek hassasiyete sahip değildir.
Bu nedenle, bilim insanları sürekli olarak yeni analiz yöntemleri geliştirerek tespit edilebilen PA sayısını artırmaya çalışmaktadır. Tespit edilen PA sayısı arttıkça, bu maddelerin gıda ürünlerindeki seviyesini, hangi ürünlerin daha riskli olduğunu ve insan sağlığı üzerindeki olası zararlarını çok daha net bir şekilde değerlendirebileceğiz.
Ancak şu açık bir gerçektir: Bitkisel çaylar ve polen başta olmak üzere, bazı gıda ürünlerinde ve gıda takviyelerinde bulunan pirolizidin alkaloitleri ciddi bir sağlık riski oluşturmaktadır. Bu nedenle düzenli tüketiminden kesinlikle kaçınılmalıdır. Daha açık bir ifadeyle:
- Sürekli bitki çayı içmek,
- Her gün polen tüketmek,
- Kekik ve kimyon gibi baharatları ölçüsüzce kullanmak,
sağlık açısından ciddi riskler doğurabilir.
Bu tür ürünlerin bebekler ve çocuklar tarafından tüketilmesine özellikle dikkat edilmelidir. Anne karnından başlayıp ergenlik döneminin sonlarına kadar devam eden süreçte, çocuklar toksik kimyasallara karşı yetişkinlere kıyasla çok daha hassastır. Ancak internet satış siteleri, şirketlerin e-ticaret platformları ve sosyal medya gibi ortamlar, bu ürünlerin sağlık üzerindeki olumlu etkilerini öne çıkaran ve tüketimi teşvik eden önerilerle doludur.
Herhangi bir internet satış sitesinde, hamileler, bebekler ve çocuklar için epeyce sorunlu tüketim tavsiyelerine rastlamak mümkündür.
Bu tür riskli ürünlerin kolayca satılabiliyor olması ve özellikle sosyal medyanın bu ürünlerin pazarlanmasında bir mecra haline gelmesi, çocukların sağlığını tehdit eden ciddi bir sorun olarak ele alınmalıdır.
Pirolizidin alkaloitlerinin sağlık üzerindeki zararlarını ele alan yayınlarda, çocukların korunmasının önemi ve önceliği sürekli vurgulanmaktadır. Peki bu konuda ülkemizde ne yapılıyor?
Ülkemizde 0-14 yaş aralığında 19 milyon çocuk yaşıyor. Her yıl yaklaşık bir milyon kadın doğum yapıyor…
Konunun bilinmesi gereken başka yönleri de var ve yarınki yazımda bu meseleyi daha ayrıntılı ele alacağım.
(BŞ/Mİ)
ABD tamamen yasakladı, Türkiye'de her yerde var

Yıkımdan umut çıkarmak ya da olumsuzlukların güzellikleri

Türkiye, Okul Yemekleri Koalisyonuna üye olsun, çocuklar aç kalmasın

Deprem bölgesinde üretilen zeytinyağlarında asbest riski yok

Gazze’de çocuk olmak
