Toksik metal koridoru, bölgesel barış ve çocuklarımız

UMass Amherst'ten bir araştırma ekibi, Science dergisinde küresel ölçekte toksik metallerin insan sağlığı üzerindeki risklerini değerlendiren bir çalışma yayınladı.
Çalışma Türkiye’yi ve Türkiye’nin içinde yer aldığı coğrafi bölgeyi toplumsal barış ve çocuklarımızın geleceği açısından yakından ilgilendiriyor.
Bu konuyu ele almadan önce araştırma bulgularını özetlemek gerekli…
“Toksik metallerin neden olduğu küresel toprak kirliliği, tarımı ve insan sağlığını tehdit ediyor” başlığını taşıyan araştırmada, arsenik, kadmiyum, kobalt, krom, bakır, nikel ve kurşun gibi en tehlikeli toksik metallerin dünya genelinde topraklardaki kirlilik dağılımı ve bu kirlilikten etkilenen nüfus yoğunluklarının bir haritası çıkarıldı.
Toksik metal kirliliği toprakta her yerde bulunsa da bu kirliliğin dünya çapındaki dağılımı bilinmiyordu. Araştırma bu soruna bir yanıt getiriyor.
Yapılan araştırmada dünya genelinde 800 bine yakın örnekleme noktasında arsenik, kadmiyum, kobalt, krom, bakır, nikel ve kurşun ile toprak kirliliğine ilişkin küresel bir veri tabanı analiz edildi. Buna ek olarak tarımsal ve insan sağlığı eşiklerinin aşıldığı kirlilik alanlarını haritalamak için makine öğrenimi teknikleri de kullanıldı.
Araştırma, küresel olarak ekili alanların %14 ila 17'sinin toksik metal kirliliğinden etkilendiğini ve dünya genelinde yaklaşık 1,4 milyar insanın toksik metallerle önemli ölçüde kirlenmiş, bir başka deyişle halk sağlığı ve ekolojik risklerin yüksek olduğu bölgelerde yaşadığını ortaya koyuyor.
Türkiye’yi de kapsayan toksik ağır metal koridoru
Çalışmanın dikkat çekici bulgularından biri, Güneydoğu Asya'dan Güneybatı Avrupa'ya uzanan ve "ağır metalce zenginleşmiş koridor" olarak adlandırılan bir bölgenin tespit edilmesi.
Ağır metalce zenginleşmiş koridor, doğal ve antropojenik (insan kaynaklı) süreçler sonucu toprakta ve yer altı kaynaklarında toksik metal birikimlerinin görüldüğü geniş coğrafi bant ya da kuşak olarak da ifade edilebilir.
Çalışma, arsenik, kurşun, kadmiyum, kobalt, krom, bakır ve nikel gibi toksik metallerin jeolojik ve insan faaliyetleri sonucu anormal yoğunlukta biriktiği bu bölgeler genellikle tarihsel madencilik bölgeleri, sanayi faaliyetlerinin yoğunlaştığı alanlar veya metal açısından zengin yer altı katmanları ve jeolojik oluşumlarla örtüşüyor.
Güneydoğu Asya’dan başlayıp Güneybatı Avrupa’ya kadar uzanan bu geniş bölgenin, toprakta biriken zararlı metaller nedeniyle hem tarımsal üretimi hem de insan sağlığını ciddi şekilde tehdit ettiği belirtiliyor. Bu yüzden bu bölgelerin daha ayrıntılı şekilde incelenmesi, harita üzerinde net olarak gösterilmesi ve bu alanlarda çevresel riskleri azaltmaya yönelik öncelikli politikaların geliştirilmesi büyük önem taşıyor.
Uzun vadeli riskler
Ağır metalce zengin bölgeler gıda güvenliği, içme suyu kalitesi, biyolojik çeşitlilik ve halk sağlığı açısından ciddi tehditler oluşturuyor.
Toksik ağır metaller ve metaloidlerin (kısaca ‘zehirli metaller’) toprağı kirletmesi, toprak kalitesiyle ilgili tartışmalarda genellikle gözden kaçan önemli bir sorun. Bu kirlilik, tarımda ürün verimini düşürür ve sağlıksız, güvenilir olmayan gıdalara, su ve hava kirliliğine yol açabilir.
Kobalt ve bakır gibi bazı metaller küçük miktarlarda canlılar için gerekli olsa da bu metallerin bitkilerde ve diğer organizmalarda birikmesi, zamanla besin zinciri yoluyla insan sağlığına zarar verebilir.
Üstelik bu metaller doğada parçalanmadığı için toprakta birikmeye ve kalıcı bir kirlilik oluşturmaya devam eder.
Riski arttıran ya da azaltan bazı faktörler
Burada mutlaka vurgulamam gereken bir önemli nokta, topraktaki ağır metal kirliliğinin o topraklarda yetiştirilen gıdalara geçişinin çeşitli faktörlere bağlı olduğu.
Örneğin asidik topraklar (düşük pH değeri) ağır metallerin çözünürlüğünü artırır ve bitkilerin topraktan metali almasını kolaylaştırır.
Alkali topraklarda (yüksek pH değeri) ise metallerin çözünürlüğü azalır ve bitkiye geçiş zorlaşır.
Toprağın organik madde içeriği de çok önemli. Toprak organik maddesi metalleri bağlayarak bitkilere geçişini azaltabilir. Toprak organik madde içeriği ne kadar yüksek olursa yetiştirilen gıda ürünlerine toksik metallerin geçişi de az olur.
Sağlıklı ve verimli bir tarımsal üretim için toprak organik maddesinin %2’nin altında olması risk, %2–%4 arası hedef, %4 ve üzerinde olması ideal olarak değerlendirilir. Türkiye toprak organik madde içeriği açısından problemli bir ülkedir. Türkiye’deki tarım alanlarında ortalama organik madde oranı %1,5–2 düzeyinde. Bu da topraklarımızın verimli ve sağlıklı bir tarım için gerekli olan %2–4 eşiğinin altında olduğunu gösterir.
Çocuklar daha fazla tehdit altında
Toksik metallere maruz kalma ve toksik etkiler ayrıca bireysel beslenme alışkanlıkları ve gıda yoksunluğuna ek olarak birden fazla toksik metalin bir arada bulunma derecesine de bağlıdır.
Bazı besleyici öğelerden yetersiz bir beslenme de sorunu büyütür. Örneğin yetersiz beslenen çocuklarda demir eksikliği sık gözlenen bir sağlık sorunudur. Demir eksikliği çeken çocuklarda beslenmeyle bünyelerine giren kurşunun emilimi ise daha fazla olur. Kurşun çocukların bilişsel gelişimine ağır biçimde zarar veren bir numaralı toksik maddedir.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, çocuklarda kan kurşun düzeyinin güvenli bir eşik düzeyi yoktur. En düşük düzeyde maruziyet bile bilişsel gelişimi, dikkat süresini ve akademik başarıyı olumsuz etkiler (WHO, 2021). UNICEF’in 2020 raporuna göre dünya genelinde 800 milyon çocuk kurşun zehirlenmesine maruz kalıyor; bu çocukların beyin gelişimleri geri döndürülemez biçimde zarar görüyor.
Çocuklarda zeka gelişimini olumsuz etkileyen, dikkat eksikliği ile hiperaktivite bozukluğu (DEHB) gibi nörodavranışsal bozukluklara yol açabilen bir başka toksik ağır metal ise kadmiyumdur.
Science dergisinde yayınlanan araştırmada, “tarımsal topraklar için kadmiyum aşımı en çok kuzey ve orta Hindistan, Pakistan, Bangladeş, güney Çin, Tayland'ın güney kesimleri ve Kamboçya, İran, Türkiye, Etiyopya, Nijerya, Güney Afrika, Meksika ve Küba'da görülmektedir” ifadesi yer alıyor.
Sadece kurşun ve kadmiyum örnekleri bile, topraklarımızı nasıl koruyacağımız, çocuklarımızın sağlığını nasıl güvence altına alacağımız ve toplumsal yaşamı nasıl sürdürülebilir kılacağımız konusunda yeniden ve derinlemesine düşünmeyi zorunlu kılıyor.
Nasıl mı?
Örneğin: Madencilik böyle yapılmamalı
Toprakta biriken ağır metallerin en büyük nedenlerinden biri, yoğun madencilik faaliyetleri. Özellikle madenlerin çıkarılması, işlenmesi, ihracat ve ithalatı gibi işlemler, dünya genelinde topraklarda metal birikimini en çok etkileyen faktörler arasında yer alıyor.
Sulama yapılan tarım arazilerinde de toprakta zehirli metal birikiminin daha fazla olduğu görülüyor. Çünkü bazı bölgelerde kullanılan sulama suyu, sanayi kaynaklı kirleticilerle bulaşmış olabiliyor ve bu da tarım topraklarında yaygın kirlenmeye yol açabiliyor.
Öyleyse kirliliğe, özellikle de metal kirliliğine yol açan her tür faaliyeti, sektörü mercek altına almak gerekiyor.
Örneğin Türkiye’de artık bir talana, kamu kaynaklarının yağmalanmasına dönüşmüş olan madencilik faaliyetlerinin zaten ağır metallerce fazlasıyla kirli olan toprakları daha da kirlettiğini, zamanla yaşanmaz kılacağını fark etmek gerekiyor.
Halkın yararını gözetmeyen, doğayı tahrip eden ve yerel toplulukları dışlayan, çevresel ve sosyal yıkıma yol açan madencilik faaliyetlerine hızla son vermeli. Madencilik faaliyetlerini toksik kirliliğe yol açmadan yürütmenin yolları var ve bu bilinmeyen, icat edilmesi gereken bir şey de değil.
Örneğin: Toprak sağlığı iyileştirilmeli
Toprak sağlığını iyileştirmek için, organik madde içeriğini artıran onarıcı tarım uygulamaları yaygınlaştırılmalı; bu kapsamda özellikle agroekolojik ilkelere dayalı tarımsal yöntemlerin desteklenmesi büyük önem taşıyor.
Organik madde, toprağın yapısını iyileştirerek su tutma kapasitesini artırır, mikroorganizma faaliyetlerini destekler ve besin döngüsünü güçlendirir. Örtü bitkileri, yeşil gübreleme, kompost kullanımı, ekim nöbeti ve az toprak işleme gibi uygulamalar hem erozyonu önler hem de toprağın karbon içeriğini zenginleştirir.
Agroekolojik yöntemler ise yalnızca üretkenliği değil, aynı zamanda ekosistem sağlığını, biyolojik çeşitliliği ve çiftçilerin iklim değişikliğine karşı direncini artıran bütüncül yaklaşımlar da sunuyor. Bu nedenle, sürdürülebilir gıda sistemleri için toprak sağlığını merkezine alan politikalar ve destek mekanizmaları hayata geçirilmeli.
Örneğin: Barış bir lütuf ya da tercih değil, mecburiyettir
Sağlıklı bir toprak olmadan bir toplumun varlığını sürdürmesi olanaksız.
Kimyasal kirlilik bölgeleri ya da sınırları aşan bir mahiyete sahip.
Toprakta biriken zehirli metaller; rüzgârla savrulan toprak tozları, orman yangınları ve diğer çevresel olaylar nedeniyle bulundukları yerden başka bölgelere de yayılabilir.
Science dergisinde yer alan araştırmada bu yazının kapak görselinde de görülebileceği gibi Türkiye ve İran toksik ağır metal kirliliği açısından en riskli bölgelerin başında geliyor. Ancak görselde Irak ve Suriye ile ilgili bölgelerde kirlilik yoğunluğunun çok daha az olduğu görülüyor.
Araştırmada bu bölgelerle ilgili bir veri eksikliği olduğunu düşünüyorum.
Irak’da on yıllardır süren savaşın çok ağır bir toksik metal kirliliğine yol açtığı çeşitli raporlarda daha önce belirtilmişti. Benzeri şekilde Suriye’de yıllardır süregelen savaşın da ciddi bir toksik kirliliğe yol açtığı dikkate alınmalı.
Toprakları yaşanamaz hale getiren en yıkıcı insan faaliyetlerinden biri savaştır.
Savaş sadece can kaybına ve yıkıma yol açmaz; aynı zamanda çevresel olarak da derin ve onarılması güç izler bırakır. Özellikle bombalamalar, silah atıkları ve askeri mühimmat kullanımı sonucunda toprağa karışan ağır metaller, patlayıcı kalıntıları, petrol türevleri ve çeşitli toksik kimyasallar, toprak sağlığını uzun yıllar boyunca tehdit eder. Bu kirleticiler doğada kolayca parçalanmaz, tarım yapılamaz hale gelen araziler ve kirlenen yer altı suları yoluyla ekosistemleri ve insan sağlığını tehlikeye atar. Kimi bölgelerde bu kalıntılar onlarca yıl boyunca toprakta kalır ve nesiller boyu etkili olur. Bu nedenle savaş, sadece toplumsal değil, aynı zamanda kalıcı bir ekolojik felakettir. (1)
Barış bir tercih değil, mecburiyettir. Özellikle de, “bir karış toprağımıza göz dikenin gözünü oyarız”, “devletimiz ilelebet var kalacaktır” gibi söylemlerin siyasetçilerinin dilinden düşmediği bir ülkede.
Bir ülkenin varlığını sürdürebilmesinin en temel koşulu, kendi halklarıyla ve komşularıyla barışı kurabilme yeteneği.
Bu nedenle, bir toplumun tüm etnik, kültürel ve inançsal unsurları arasında adil, eşitlikçi ve onurlu bir birlikte yaşama düzeni inşa edilmesi; farklılıkların çatışma değil, birlikte üretme ve yaşama zemini olarak görülmesi; aynı zamanda o toplumun içinde yer aldığı coğrafyada komşu halklarla barış, karşılıklı saygı ve işbirliği temelinde ilişkiler geliştirmesi, sadece insan hayatını değil, toprağın verimliliğini, suyun temizliğini, havanın yaşanabilirliğini ve geleceğin çocuklarının sağlıklı bir dünyada yaşama hakkını da güvence altına almanın en temel yoludur.
Bu apaçık gerçeğin bunca kolay göz ardı edilebilmesi gerçekten enteresan…
Türkiye’de 23 milyon çocuk yaşıyor.
İran’da, Irak’ta, Suriye’de ve Yunanistan’da kaç çocuk yaşadığını hiç merak ettiniz mi?
Çocukların sağlığını, toprağın verimliliğini ve barış içinde bir toplumsal yaşamı korumak istiyorsak; toksik metalleri bir çevre sorunu değil, aynı zamanda bir adalet, halk sağlığı ve gelecek kuşakların yaşam hakkı meselesi olarak ele almalı; savaşa, talana, kirli üretime karşı toprağı, suyu ve çocukları savunan bütüncül bir mücadeleyi birlikte örmeliyiz.
(BŞ/EMK)
(1) Referanslar
Murray, H. K., & Taylor, H. J. (2019). The environmental legacy of war: A toxic reminder. Environmental Science & Technology, 53(17), 10243–10250. https://doi.org/10.1021/acs.est.9b03006
United Nations Environment Programme. (2009). Protecting the environment during armed conflict: An inventory and analysis of international law. UNEP. https://www.unep.org/resources/report/protecting-environment-during-armed
Ticari çıkarlar bebekleri bile tüketiciye dönüştürürken halk sağlığı nasıl korunur?

Bilim, karaciğer hastalarını korumuyorsa kimin için var?

Bilim, çocukları korumuyorsa kimin için var?

ABD tamamen yasakladı, Türkiye'de her yerde var

Yıkımdan umut çıkarmak ya da olumsuzlukların güzellikleri
