6 Kasım 2013’de Tanıl Bora’nın, 7 Kasım’da da Tarhan Erdem’in yazıları yayınlandı Radikal gazetesinde. 17 Ocak 2014 Cuma günü futbolda şike davası kararlarının çoğu Yargıtay’da onanırken, çok azı bozuldu. Aziz Yıldırım’ın bu davadan aldığı mahkumiyet kararları onananlar arasında.
Tanıl Bora’nın gazetenin spor sayfasında yayınlanan yazısının başlığını “Akıl, fikir, kitap”. Tarhan Erdem’in gazetenin gündem sayfasında yayınlanan köşe yazısının başlığını ise “30 Mart’ta oylara nasıl bakmalı”.
Birbiriyle ilişkisi olamayan iki köşe yazısıyla, Yargıtay’ın şike davası kararlarını onama ya da bozması arasında her hangi bir bağlantıdan söz edilebilir mi?
Kasım ayının ilk hafta sonunda, yani 2-3 Kasım’da, Fenerbahçe Spor Klübü’nün seçimli genel kurulu yapıldı. Genel kurulda klübün on beş yıllık başkanı Aziz Yıldırım on sekiz aylığına yeniden başkan seçilirken, onun adaylar listesi de kulübün yeni Yönetim Kurulu olarak seçildi.
Fenerbahçe’nin en son başkanlık seçimi, genel kurul süreci öncesi ve sonrasıyla pek çok tartışmaya konu oldu. Tartışmaların odağında da;
* Şike
* Aziz Yıldırım ve bazı eski yöneticilerin Yargıtay’da sonuç bekleyen mahkumiyet kararları,
* Fenerbahçe’nin Avrupa kupalarından iki yıllığına men ile cezalandırılması,
* Fenerbahçe’nin spor tesisleri açısından zenginleşmesi,
* Aziz Yıldırım’ın otoriter yönetim anlayışı,
yer aldı. Sonuçta Aziz Yıldırım yedi bine yakın kulüp üyesinin oyunu alarak yeniden başkan seçildiğinde yendiği rakiplerini Fenerbahçe’ye ihanet etmekle suçlama ve kendisinin Fenerbahçe’li olarak ölmek için yaşadığını söyleme(!) gururunu elde etmiş oldu.
Aziz Yıldırım tüm suçlamalara karşın yeniden aday olup seçilme yoluyla kendince bir aklanma yolu üretirken Recep Tayyip Erdoğan; spor klüplerinde de yöneticiler en fazla arka arkaya üç kez seçilebilmeli diyerek, Aziz Yıldırım karşıtlığı algısına kapı araladı. Ve bu süreçte Aziz Yıldırım’ın cezası Yargıtay’da onandı ve böylece Yıldırım’ın şike davasıyla ilgili mahkumiyet kararı da kesinleşmiş oldu.
Bu karar açıklandığında Yıldırım yurt dışındaydı, mahkumiyet kararı kesinleşince bir kahraman olarak geri döndü ülkesine. Şimdi daha bir gür çıkan sesiyle Yıldırım; biz şike yapmadık, bize komplo kuruldu. Şike yapıp, teşvik primi verenler yargılanmalı diyerek büyük bir destek buluyor Fenerbahçe ve taraftarlarından.
Tanıl Bora Radikal’in spor sayfasındaki yazısında Besnier’e referansla sözünü ettiği, “Sporla ve futbolla ilgili incelemelerden, daha genel teorileri sorgulamak için de yararlanmalıyız artık.
Modernite, kapitalizm, milliyetçilik gibi büyük meselelerle ilgili yerleşik kabulleri sorgulamak için bir imkan olarak bakmalıyız spor hakkındaki gözlem ve düşüncelere” yaklaşımı göz önüne alınırsa, Aziz Yıldırım’ın iktidar olma biçim ve yolu Türkiye’de iktidar olmanın bir örneği olarak düşünülüp, incelenebilir.
Bu örnek olay da, Başbakan Erdoğan’ın iktidar olma ve iktidarda kalma biçimi açısından toplum ve siyaset bilimcilere ön açabilir mi acaba?
Tarhan Erdem 7 Kasım 2013 tarihli yazısında “AK Parti oyları yüzde 44 veya (sayı olarak 20 milyon) altında ise muhalefetin oy kazandığı söylenebilecektir. Eğer yüzde 45’i geçiyor veya oy sayısı 21 milyona varıyorsa ‘AK Parti kazandı’ denebilecektir” diyerek 2014 yerel yönetim seçimleri için bir başarı barajı tayin ediyor.
Bu başarı barajının ölçütlerini de, 2011 genel milletvekili seçim sonuçları üzerinden tanımlıyor. Yapılan tanımlamanın iki anlamı var. Birincisi, 2014 yerel yönetim seçimlerini genel milletvekili seçimi gibi görmek. İkincisi ise; Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve Erdoğan’ın seçimleri kutuplaştırıcı bir politika üzerinden yürütmesinin benimsenmiş oluşu.
2014 seçimleri 2004 ve 2009 seçimleri gibi belediye başkanlığı ve il-ilçe meclisi seçimleri olması nedeniyle, doğrudan yerel yönetimleri belirleme niteliğine sahip seçimlerdir.
Bu seçimlerde de AKP toplam kayıtlı seçmenlerin yüzde 30-31’inin,* geçerli oy kullanan seçmenlerin ise yüzde 38-40’ının oyunu alabilmiş. Dolayısıyla 2014 yerel yönetim seçimlerinde AKP’nin başarısı, 30 il’de Büyükşehir Meclisi ve 51 il’de ise İl Genel Meclisi için verilen oyların toplamı geçerli oylarda yüzde 40’ı, kayıtlı seçmen bazlı oylarda ise yüzde 31’i aşarsa ortaya çıkmış olacak.
Aksi durumda AKP için yerel yönetim seçimlerini genel seçimler olarak algılatma başarısından söz edilebilir. Bu da, ancak ve yalnız, Türkiye’deki siyasetin kutuplaştırılmasındaki bir başarının öne çıkarılması anlamına gelecektir.
Tarhan Erdem 10 Şubat 2014 Pazartesi günü Taraf gazetesinde çıkan Tuba Tekerek’le yaptığı söyleşide, AKP’yi yüzde 47,7 gösteren siyasi kamuoyu (Ocak) yoklaması sonucuna ilişkin “bunlar genel seçim için yapılmış anketlerdi” diye açıklamada bulunurken, gazeteye yansıyan sonuçların Kasım ayına göre AKP ve BDP’de (4,3 ve 1,6 puan) düşüş, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Milliyetçi hareket Partisi'nde (MHP) ise (5,9 ve 0,6 puan) artış gösterdiğine değiniyor.
Demek ki AKP 2013’ün Kasım’ında yüzde 52’lik oy oranıyla 2011 genel milletvekili seçim sonuçlarının da üzerinde bir oy potansiyeline ulaşmış Konda’nın bulgularına göre. Aziz Yıldırım da Kasım ayı başındaki genel kurulda yedi bin kadar Fenerbahçe Derneği üyesinin oyunu alarak başkan seçildiğinde, ilk kez bu kadar yüksek oy alarak seçilmişti Fenerbahçe ve Fenerbahçelilere başkan olarak.
Dr. Gülfem Saydam “Yolsuzluk İddiaları Seçim Kaybettirir mi?” başlıklı yazısında yapılan yolsuzluk araştırmalarının seçmenlerin oy kullanma tercihleri üzerinde belirli sınırlar içersinde etkili olduğunu söyleyerek “seçmen tercihinin yüzde 6 ile yüzde 11 arasında değişebileceğini gösteren araştırmalar çeşitli etkenlere bağlı olarak bu oranın düşebileceğini veya nadiren de olsa yükselebileceğini” gösterdiğini belirtiyor.
Tanıl Bora ise spor sayfası yazısında “Besnier’ye katılan bir sosyolog, sosyal bilimlerdeki futbol çalışmalarından ‘disiplinler arası’ olmanın da ötesinde disiplinlerin sınırlarını yıkmasını, akıl ve gözleme katılımın, deneyimin, heyecanın girdilerini katmasını bekliyor.
Bu çalışma ve ‘ilgi’ tarzının bütün sosyal bilimlere örnek olması gerektiğini ekleyerek” futbol / saha ve seyirciler ile toplum, ilişkiler ve yönetim, demokrasi bağlamları üzerinde yeniden ve katılımlı bir düşünce üretim süreci için ufuk açmayı deniyor.
Acaba yukarıdaki birbirinden bağımsız iki yazı ve sergilenen süreç, Türkiye’de Fenerbahçe ile AKP iktidarının yaşadığı ve yaşattıkları bağlamında birbirlerine örnek teşkil eder mi?
Eğer bu süreç genel olarak toplumsal bilimler, özel olarak siyasal bilim ve en genelde iktidar olma biçimi açısından bir örnek olay oluşturuyorsa, acaba Türkiye ilk olarak kısa dönemde, önümüzdeki iki - üç yıl içinde yani, nasıl ve hangi koşullarda yaşayıp, nelerle karşı karşıya kalacak?
Bazı şeyleri düzeltmeye(!), deneyim kazanmak ve de sonuçlarını kısa sürede hızla görmek için, futbolla başlanabilir mi? (ST/HK)
* 7 Şubat 2014'te bianet’te yayınlanan Kamuoyu Yoklamaları ve Paralellik başlıklı yazımda AKP’nin genel ve yerel seçimlerde kayıtlı seçmenlerden aldığı oylara ilişkin bilgiler de yer alıyor. Yazı ve yazıda yer alan tablolar ek bilgi isteyenler için yardımcı olabilir