Yeni seçim paradigması: İktidar seçimle gelir, peki gider mi? (1)

Yeni siyasal paradigmayı, yani "İktidara seçimle gelinse de seçimle gidilmez, çünkü seçimi ancak iktidarlar kazanır" söylemini; kapitalizm ve demokrasinin ulaştığı evreyi ve çıkışsızlığı, günümüzün Ortadoğu’sundan başlayarak, ideoloji, devlet, hegemonya ve iktidar kavramları çerçevesinde, toplumsal değişim ve dönüşüm süreci içinde bir sistem değerlendirmesi olarak ele almanın mümkün olup olmadığını tartışken, aynı zamanda bu sorunu gündeme taşımayı da amaçladım. Çünkü sorunun güncelliği ve önemi her geçen an biraz daha artıyor.
Kapitalizm ve demokrasinin çifte çıkmazının aşılabilmesi için nasıl bir kavramsal çerçevenin çizilebileceği, nasıl bir mücadele ekseni oluşturulabileceği, büyük olasılıkla benzer tartışmalar ışığında yeni açılımlar kazanacaktır.
Gelin, Türkiye’nin de içinde olduğu bu sorunu eksiği fazlasıyla irdelemeye, fazlaları atıp eksikleri tamamlama yoluyla kapitalizm ve demokrasinin bu çifte çıkmazı üzerinde düşünmeye başlayalım.
Ortadoğu çıkışsızlığı
2024 yılının 8 Aralık tarihinde, ülkesinin tek adamı Beşar Esad’ı devirip -hem de sadece 12 gün içinde- Suriye yönetimini ele geçiren Ebu Muhammed el-Culani’nin, IŞİD tarafından 2011’de Suriye’ye gönderildiği, burada Nusra Cephesi’ni kurup liderliğini üstlendiği, ardından 2013’ye IŞİD’den ayrılıp El-Kaide’ye bağlandığı ve 2016’da bu kez El-Kaide ile yollarını ayırarak Heyet-i Tahrir’uş Şam’ı (HTŞ) kurduğu pek çok kitle iletişim aracında yazıldı, anlatıldı.
İsrail’in ortam hazırlaması, ABD’nin desteği, İran’ın çekimserleştiği ve de Rusya’nın Esad’a aile olarak destek verip iktidarı için sessiz kalışı sayesinde çok sınırlı bir silahlı güçle Suriye yönetimine el koyabilme başarısı(!) gösteren Culani, İdlip’i yönetmekten ülkeyi yönetmeye terfi etmiş oldu. Bu terfi aynı zamanda terör örgütü lideri olarak yakalanması için 10 milyon dolar ödül konan bir kişiyken, adını Ahmet eş-Şara yapıp Suriye devletinin başına geçtiğinde, ABD’nin başına koyduğu ödülün iptali anlamına da geliyordu. Böylece HTŞ’nin terör örgütü sayılması ve Ahmet eş-Şara’nın teröristliği gündemden kalktığı gibi, Eş-Şara’nın devlet başkanlığı ile HTŞ yönetimindeki yeni Suriye Anayasası’nın hazırlanması için de kapılar sonuna kadar açılmış oldu.
29 Ocak’ta Şam’da düzenlenen Zafer Konferansı’nda, Ahmet eş-Şara’nın ‘Suriye Arap Cumhuriyeti Başkanı’ olarak görev yapacağı ve ülkeyi uluslarası ilişkilerde temsil edeceği ilan edildi. Ardından da Eş-Şara, Suudi Arabistan ve Türkiye’yi, ABD yetkililerinin ise Suriye’yi ziyaretleriyle -bu ülkelerin en üst temsilcileriyle- ‘çok yararlı’ görüşmeler yapılarak yeni Suriye’nin Ortadoğu’da ve dünyada ‘tanınırlık’ süreci başlatıldı.
Ortadoğu dönüşümünün bu yeni evresi, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun soykırım ve ABD’de Trump’ın ikinci başkanlık dönemi için koltuğu devralma günlerine denk geldi. Öylesine bir tevafuk ki bu, hem HTŞ ile İsrail ve ABD’nin bir aradalığını (Müslüman, Yahudi ve Hıristiyanın), hem de Müslüman ile Müslüman’ın ikiliğini, çatışkısını anlatıyor.
2020 Kasım’ında seçimi kaybedip, 2021’in Ocak ayında Biden’a başkanlık görevini devretme sürecinde Trump, "seçimlere usulsüzlük karıştığı" iddiasıyla Beyaz Saray önünde toplanan destekçilerine yaptığı konuşmada, "Asla vazgeçmeyeceğiz, yenilgiyi asla kabul etmeyeceğiz" demesi sonrası, 6 Ocak’ta Kongre binasına baskın yapılmış, ölenler ve yaralananlar olmuştu.
2024 Kasım’ında ikinci kez başkan seçilip, Ocak’ta yeniden başkanlık koltuğuna oturduğunda Trump ilk iş olarak dört yıl önceki Kongre binası baskınında görevlilere saldırmaktan suçlu bulunan 200’den fazla kişinin kayıtlarını sildi ve hükümeti devirmeye çalışmaktan hüküm giyen yaklaşık 1.500 kişiyi hapisten çıkardı.
Aynı zamanda Trump, ABD’de anti-faşist aktivistlere karşı saldırılar ve onlarla sokak kavgalarıyla tanınan, Kongre binasına yapılan saldırının düzenleyicilerinden olduğu savlanan Proud Boys grubunun 22 yıl hapse mahkûm edilen lideriyle üç yardımcısını da bağışlayıp, özgür kıldı.[1] Böylece yeniden Başkan Trump, yenilgiyi kabul etmeyip mücadelesinden asla vazgeçmeyeceğini bir kez daha ilan etmiş oldu. Hem de iktidar koltuğuna oturur oturmaz.
Trump’ın ikinci kez başkanlık koltuğuna oturmasının hemen ardından Netanyahu, ‘büyük ağabeyi’ni Beyaz Saray’da ziyaret ederek, Trump’ın yabancı bir liderle yaptığı ilk görüşmenin "Trump-Netanyahu görüşmesi" olduğunu da kayıtlara geçirmiş oldu. Ayrıca bu ilk görüşme, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından 2024 Kasım’ında verilen "savaş ve insanlığa karşı işlenen suçlar" kapsamında, içeriğinde etnik temizliğin de bulunuyor olması nedeniyle verilen tutuklama kararını ciddiye almadan ve UCM’ye ABD Başkanı olarak yaptırımlar getirme amacını gizleme gereği duymadan ve içeriğindeki tehdit duygusunun dünyaya yayılmasını sağlayarak yapılmış oldu.
Birader Netanyahu ile büyük birader Trump, görüşmelerinin ardından yapılan açıklamalarda, etnik temizliğe konu olan Gazze ile haritasının yeniden çizileceği söylenen Ortadoğu için hegemonik plan oluşturulurken, şiddet sarmalının ateşi de körükleniyordu. Bu yakılan ateşle, Filistin ve Suriye’nin ötesinde Ortadoğu’dan Avrupa’ya, Asya’dan Afrika, Amerika’ya kadar tüm dünyayı etkileyecek bir fırtınanın tohumları da bulutlara ekilirken, "ya teslim olun ya da tehcire ve etnik temizliğe boyun eğin" komutu mu ortalığa yayılmak isteniyordu acaba?
İdeoloji, devlet, hegemonya ve iktidar
TDK Sözlüğü’ne göre ideoloji, "Siyasal ya da toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükümetin, bir partinin, bir toplumsal sınıfın davranışlarına yön veren politik, hukuksal, bilimsel, felsefi, dinsel, moral, estetik düşünceler bütünü" olarak tanımlanıyor.
Devlet’in sözcük anlamı "Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal örgütlü bir ulusun ya da uluslar topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık", hegemonya ise "bir devletin başka bir devlet üzerindeki siyasal üstünlüğü ve baskısı."
Oysa bu yazıda hegemonya, TDK Sözlüğü’ndeki tanımdan farklı olarak, rızaya dayalı sınıf oluşumlarında (A. Gramsci) ya da baskı kurma amacıyla da kullanılarak iktidarı elinde tutmayı sağlayan (L. Althusser) araçlardan biri şeklinde tanımlanmış biçimleriyle kullanılıyor.
İktidar sözcüğü ise, bir işi yapabilme gücü, işi başarabilme yetki ve yeteneği anlamlarının yanı sıra ve bunların ötesinde "devlet yönetimini elinde bulundurma ve devlet gücünü kullanma yetkisi, yetkiyi elinde bulunduran kişi ve kuruluşlar" anlamı taşıyor.
İdeoloji ve devlet
L. Althusser, devletin; hükümet, yönetim, ordu, polis, mahkemeler, hapishaneler vb. gibi baskı aygıtlarının ve din, eğitim-öğretim, aile, hukuk, siyaset, iş ve çalışma örgütleri, kitle iletişim araçları, sanatsal ve kültürel etkinlikler vb. gibi ideolojik aygıtlarının varlığından söz ederek, bu aygıtların hem baskı, hem de ideoloji ile işlediğine vurgu yapar.[2] Ancak konu biraz daha açıldığında, ortaya ikili bir yapının çıktığı görülür.
Devletin baskı aygıtlarından önde gelen ikisi hükümet ve yönetim, yürütme erkini oluşturmasıyla, yasama ile yargı erkleri üzerinde yönlendirme -ve hatta gücü elveriyorsa- bu erkleri belirleme etkisine sahip iki önemli kurumdur. Ordu ve polis ise, devlet adına şiddet kullanma yetkisi olan ve görevleri arasında toplumsal huzuru sağlama, koruma-kollama, güvenlik ve asayişin bulunduğu, kullanacakları şiddet düzeyi yasalarla belirlenen kurumlardır. Bu yönüyle mahkeme ve hapishaneler de yönetim, ordu ve polisin görev ifa süreçlerindeki tamamlayıcı ögeleri arasına girer.
Devletin ideolojik aygıtları dendiğinde bir ülkenin, toplumun politik, hukuksal, bilimsel, felsefi, dinsel, moral, estetik düşünceler bütününden ve bu bütünü ayrı ayrı etkileyen kurumlardan söz ediliyor demektir. Bu kurumların ortaya çıkardığı düşünsel bütünlük, kurumlardan herhangi birinde oluşan değişim kaynaklı farklılaşmayla zaman içinde değişebileceği gibi, sistemsel zorlamayla da -kısa erimde olamasa da- değişime konu olabilir.
Dolayısıyla Althusser, devletin baskı aygıtlarında öncelikli olarak baskının, ardından ideolojinin; devletin ideolojik aygıtlarında ise ideolojinin tümüyle öncelikli olduğunu ve baskının, en son durumda bile çok hafifletilmiş ya da gizlenmiş haliyle bile ikincil bir işlev taşıdığını belirtir. Buradan hareketle de, "Bildiğimiz kadarıyla hiçbir sınıf, devletin ideolojik aygıtları içinde ve üstünde hegemonyasını uygulamadan devlet iktidarını sürekli olarak elinde tutamaz," değerlendirmesini yapar.
Yazımız, "Hegemonya ve iktidar" alt bölümüyle başlayarak, farklılaşma ve iktidar üzerinden demokrasinin ve/veya kapitalizmin sorun çözme yaklaşımlarının irdelenmesiyle sürecek.
Dipnotlar:
[1] https://tr.euronews.com/2025/01/22/trump-6-ocak-kongre-baskini-faillerini-affetme-kararini-savundu
[2] Louis Althusser, İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları, Birikim Yayınları, 1978, İstanbul, s. 38-55.
(ST/VC)
GELİR DAĞILIMI, BÜYÜME, ASGARİ ÜCRET, AZAMİ İKTİDAR
Değişim mi, dönüştürme mi?

31 Mart seçimleri üzerinden dün, bugün, yarın (2)

31 Mart seçimleri üzerinden dün, bugün, yarın (1)

Erdoğan’la vedalaşma zamanı (geldi mi?)

2023 SEÇİMİ/ SEZGİN TÜZÜN
Kamuoyu yoklamaları ve siyasi yönsemeler
