Diyanet İşleri Başkanlığı'nın "Feminizm ahlaksızlıktır" açıklaması ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "en az üç çocuk doğurun" tavsiyesi Kadınlar Günü'nün bir kez daha aslında kadınların günü değil de "ev kadınları"nın, "anne"lerin, "bacı"ların günü olarak kutlanması gerektiğinin çeşitli otoriteler tarafından halka hatırlatılmasıdır.
Kadınlar "anne" olunca mı Kadınlar Günü kutlayabilirler?
Bu zihniyete göre kadınlar feminist olmadıkları sürece, bir başka deyişle kocaları tarafından tecavüze uğrayıp seslerini çıkarmadıkları sürece, babaları tarafından evde hapsedilip okuldan eve geç gelince "dayak yemeyi" hakettiklerini düşündükçe, kendisini sosyal hayatın bir parçası hissetmeyip sadece ve sadece "çocuklarının annesi", "mutfağının kadını" olmak istediği sürece kadınlar gününü dilediği gibi kutlamaya hak kazanır. Çünkü ancak o zaman toplumun "ahlaklı" kadınları grubunun bir üyesidir. Aksi takdirde, yani Diyanet İşleri Başkanlığı'nın açıklamasına göre, kadınlar "Kendi hayatımı canımın istediği şekilde yaşamak hakkımdır!" gibi bir anlayışa kapılırsa (ki bu anlayışın feministle yakından uzaktan ilgisi yoktur) kadın ahlaksızdır.
"Feminizm hareketine kapılan kadın"...
Öte yandan erkeğinin kendi hayatını istediği gibi yaşaması için elinden geleni yapmak yegane görevidir. İşte bu yüzdendir ki Diyanet İşleri'nin açıklamasına göre "Feminizm, ahlaki ve sosyal bakımdan çok olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Bir kere, feminizm hareketine "kapılan" kadın, genel olarak kayıtsız şartsız özgürlük düşüncesiyle aile için vazgeçilmez olan birçok kural ve değerleri hiçe saymaktadır."
Diyanet feminizmi ne sanıyor?
Öncelikle, Diyanet İşlerinin feministi nasıl tanımladığını ve"feminist hareket" derken neyi kastettiğini merak etmemek elde değil. Feminist hareket toplumumuzda konu hakkında bilgisi olmayan bir çok kişi tarafından erkeklerden nefret eden bir grup kadının kadın egemen bir toplum kurup erkekleri cezalandırmasından ibaret boş bir fantazi olarak yorumlanmıştır; bir nevi "Amazon kadınları" hareketi yani. Bu zihniyete göre üniversitede feminist ve feminist ahlakı gibi dersler veren öğretim üyelerinin derslerinde "Amazon kadınları" tarihini mi işlediklerini sanmaktadırlar acaba? Kadının hala "aile için vazgeçilmez olan birçok kural ve değerlerin bekçisi" olmaktan başka bir rolü yoksa, "feminist ahlaksızlıktır" açıklaması kadınları hapsedildikleri kafeste tutmak için yapılmış bir hatırlatmadır. Böylece kadın kafesin anahtarı kendi elinde olmasına rağmen , rolünü içselleştirip halinden memnun yaşamaya devam edecek ve de feminizmden bir haber topluma zararsız(!) bir birey olarak yetişecek, çocuklarını da aynı değerlerle yetiştirecektir. Ne yazık ki, feminizmin ne olduğun bilmeyenler feminist tanımını Diyanet İşleri perspektifinden öğrenip önyargılarından kurtulamıyorlar.
Bu duruma hiç mi tepki gelmiyor? Tabi ki geliyor ama işin acıklı yanı, Diyanet İşleri'nin açıklamasına cevap vermek isteyen bir grup insan toplumun zaten beynine kazınmış olan "feministin şeytani imajı"nı perçinliyor.
"Ahlaklı feminizm", "ahlaksız feminizm"...
Bir kesimden gelen cevap şöyle: "Ahlaklı feministler de var" ve "Radikal bazı feminist akımlar var ancak Türkiye’deki feminist hareket bu şekilde tanımlanamaz".
Evet, feministin çeşitleri vardır, ancak feminizmin sadece bazı çeşitlerinin ahlaklı olduğunu savunmakla feminizmi genel olarak ahlaksız bir hareket olarak tanımlayan zihniyet değişmez. Bu ancak ezilmiş ev kadınlarının da belli bir çerçeve içerisinde feminist düşünceleri olabileceğini ima eder; aile değerlerine öncelik verdikleri, "fedakar bir anne" ve "ev kadını" oldukları sürece kimin umurunda kafalarından neler geçtiği? Ne zaman sokaklara dökülürler, ne zaman toplumda seslerini çıkarabilecekleri mevkilere gelirler, üst merciler "tu kaka" ilan ettikleri feminizmi daha da sert bir dille eleştirirler ki daha geç olmadan kadınlar "ev kadınlıklarının", "anneliklerinin", "eşliklerinin" ötesinde kadın olduklarını keşfetmesinler.
Bu kadar kolay söylenememeli...
"Feminizm ahlaksızlıktır" cümlesi bir ülkede bu kadar mı rahat söylenir? Bunu kendimize sormamız lazım; bunu bu kadar rahat söylettirmememiz lazım; kadın haklarına yapılan bu açık saldırıyı, toplumu bilinçli olarak aksi tarafa, kadına yapılan zulme ve şiddete itaate yönlendiren bu zihniyetin önüne geçmek kolay olacak gibi görünmüyor çünkü malasef Asıl sorun "feminizm ahlaksızlıktır" ya da "en az üç çocuk yapın" görüşlerinde değil, kolayca bu tip yargılarda bulunabiliyor olmalarında, bir diğer deyişle bu tip söylemlerin normalleştirilmiş olmasında... (SSG/NZ)
* Selin Süslü Gürsözlü, felsefe öğrencisi