Bu yılki 8 Mart etkinliklerinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kadınlara "En az 3 Çocuk Doğurun" mesajı öne çıktı. Sayın Başbakan biz kadınlardan en az üç çocuk doğurmamızı istiyor.
Yine 8 Mart'ta aile içi şiddetin dünyada ve Türkiye’de çok ciddi bir sorun olmaya devam ettiği toplumsal taramalara dayanan farklı bilimsel çalışmalarla ifade edildi.
Bir başbakanın kadınlar için özel bir günde yaptığı konuşma gazete ve televizyonun girdiği her evde işitilir. Erdoğan'ın mesajı bir bölüm vatandaşımızı çocuk üretmek üzere faaliyete geçirmeye teşvikle sınırlı değil.
Bu açıklamanın özü, kadınların çok çocuk sahibi olması ve evde onları bakmasına ve ekmek parası için kocalarının eline bakması ve kontrolüne girmelerine de teşvik.
Bilimsel çalışmaların çok değerli olduğunu ama başbakanların konuşmaları kadar yankı bulmadığını biliyoruz. Bu çalışmaların çok kişiye ulaşamadığını ve kişilerin günlük yaşamlarını etkilemediği de malum.
Başbakanlar kadınları mı koruyor? Hayır...
Erdoğan ve ilgili bakanları, koca dayağı gebelik ilişkisi konusunda bilgi sahibi mi? Kendileri, kadınların hamile olmasının ve küçük çocuklarının olmasının bir aşı gibi etkili olacağını ve kadınları eş şiddetinden koruyacağını düşündü ve bir önlem olarak çocuk sahibi olmayı önerdi diye düşünenler olabilir.
Ben şiddetle mücadele konusuna takıntılı biri olarak gebelik ve şiddet ilişkisini bakmak istiyorum.
Dünyada ve Türkiye’de çok net veriler var. Hamilelik kadını şiddetten korumuyor. Fiziksel şiddetin zaten süregeldiği evliliklerde/ ilişkilerde gebeliğin, fiziksel şiddet riskini ikiye katladığı görülür. Farklı ülkelerde ve farklı sosyoekonomik gruptan kadınlarla yapılan çeşitli taramalarda, gebelik döneminin aile içi şiddet açısından, yüzde 6-20 arasında değişen, riskli bir dönem olduğuna işaret ediyor.
Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) yapılan araştırmalarda hamilelikte şiddetin yüzde 4-8 arasında. Diğer sanayileşmiş ve sanayileşmemiş ülkelerde de oranlar benzer olup, İngiltere'de yüzde altı, Kanada’da yüzde 6-7, Güney Afrika’da yüzde yedi, İsveç’te yüzde 11, Nikaragua’da yüzde 13.
Hamile kadın daha az şiddet görmüyor
Bazı çalışmalarda varlıklı ve yoksul kesimler arasında "hamilelik dönemi şiddet oranı" açısından bir fark yok. Bazılarında ise çocuk sayısı arttıkça ve gelir düzeyi azaldıkça hamilelikte kadına yönelik şiddetin daha fazla olduğuna işaret etmekte.
Şiddet aile içi veya dışı daima ruh sağlığını olumsuz etkiler. Gebelikte şiddet hem anne hem karındaki fetüsu etkiler. Gebelik sırasındaki anne adayının şiddete maruz kalması erken doğum, doğum öncesi kanama, düşük doğum ağırlığı gibi komplikasyonlarla ilintili.
Özellikle, karına vurulan darbelerin yol açtığı plasenta hasarı, rahim kasılmaları veya yırtılma; zorla cinsel birleşmeye bağlı enfeksiyon ve travma nedeniyle annedeki hipertansiyon, diyabet gibi süregelen sağlık sorunlarının ağırlaşması düşük kilolu bebek doğumuna neden olabilirken, sigara kullanımı veya madde kötüye kullanımı gibi şiddet tarafından tetiklenen diğer risk faktörleri ve doğum öncesi yetersiz bakım, dolaylı nedenler arasında sayılabilir.
Türkiye'de gebelik döneminde şiddet görme oranlarına ilişkin çalışmalardan biri Ayrancı ve arkadaşlarının (2002) Eskişehir’de 1. basamak sağlık kurumuna başvuran, hamile 154 kadınla yapıldı. Bu çalışmada kadınların yüzde 71’i, hamilelik sırasında eşi tarafından fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet türlerinden birine ya da daha fazlasına maruz kaldığını belirtiyor.
2004'te İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesine ayaktan tedaviye farklı psikolojik ve psikosomatik şikayetlerle başvuran kadınlara eşlerinden fiziksel, duygusal cinsel şiddet görüp görmedikleri soruldu. Fiziksel ve duygusal şiddet olduğunu belirten kadınlar evlilik hayatlarına şiddetin evliliğin ilk yılı içinde girdiğini ve ayda birkaç kez düzenli olarak sürdüğünü belirtti.
Üç kadından ikisi hamileyken şiddete maruz kalıyor
Çalışmaya katılan kadınlar ve eşlerinin yarısı en az lise mezunu. 50 kadından 11'i aynı zamanda cinsel şiddet yaşamıştı. Dört kadından üçünün yaşadığı şiddet kemer, sopa gibi bir aletle oluyor ve zaman zaman iz bırakıcı-yaralayıcı olabiliyordu.
Hamilelik "koca dayağında" caydırıcı olmuyordu. Yaklaşık üç kadından ikisi hamilelikte de şiddet maruz kalabiliyor. Bu kadınların tümü yaşamlarının kontrolünün eşlerinin elinde olduğunu kendilerinin çocukları ve kendileri ile ilgili basit kararları bile alma haklarının olmadığını, bu tür girişimlerinin yeni bir şiddet olayına yol açtığını belirttiler.
Zararın neresinden dönülse kâr. Kıskanç nişanlıları ile evlenmek üzere olan kadınların haberdar olmasında yarar var . Hamilelikte şiddete maruz kalmış kadınların yüzde 5’i partnerlerinin çocuğun kendilerinden olmadığını düşündüklerini ve bu nedenle de fetüsü öldürmeye çalıştıklarını ifade ettiler.
Doğum sonrası depresyon için risk faktörleri arasında partner desteğinin eksikliği de sayılıyor. Şiddetle depresyon arasındaki ilişki göz önünde bulundurulduğunda, doğum sonrası depresyon teşhisi konan kadınların bazılarının aslında eş şiddetine maruz kaldığı bir gerçek.
Başbakandan taleplerim
Aile içi şiddetle şiddetle mücadele için Erdoğan'dan beklediklerim:
- Aile içi şiddet kuşaktan kuşağa geçer, büyük oranda yinelenir ve ilişki devam ettikçe tırmanır. Eşine şiddet uygulayan erkekler çocuk sahibi olmasın. Eğer çocukları varsa görüşmeleri kısıtlansın.
- Şiddet gören kişiler devletin bakım ve tedavisine ihtiyaç duyar. Kişinin/kadının yeniden şiddete maruz kalma riskinin önlenmesi, şiddet gören kadına sağlık hizmetlerinin sunulması devlet ve hükümetlerin görevi.
- Tıbbı rapor, yasal başvuru ve şiddetsiz bir yaşam için alternatifler tartışılmalı. Örneğin; onlara ücretsiz olarak tedavi sağlansın, deprem sonrası evleri hasarlı olan kişilere sağlandığı gibi, güvenli konut, özel sığınaklar yapılsın.
- Erdoğan bir sonraki ulusa sesleniş konuşmasında ve anneler gününde tek konu olarak hiçbir koşulda kadına ve aile içinde şiddete yer olmadığı konusunda açıklama yapsın.
Kadınların zorunlu görevi çocuk doğurmak değil
Kadınların birinci ve zorunlu görevi çocuk doğurmak ve bakmak değil. Başka konularda kararlar da almak istiyoruz. Dilerim ki kadınlar kendisini ve çocuklarını şiddetten ve yoksunluktan koruyabilecek kadar çocuk yapsın... (ŞY/GG)