Kimi tarihi olaylar ve kişiler için yapılan kutlama ve anmalar, genellikle 10’lu sayılar kesit alınarak yapılır. 10., 50. ve özellikle 100. yıllar en çok kullanılan katlardır.
Ekim Devrimi’nin 100. yılındayız*. 20. yüzyılın tarihi ve siyasal panoraması üzerine fikir serdetmek, Rus Ekim Devrimi’ni ve Sosyalist Blok’u bilmeden mümkün değildir. Siyasal dünyanın en büyük, en köklü ve tarihsel değeri itibariyle yüzyılın akışına damgasını vuran bir devrimdir. Ve bu Devrim öyle bir tarihsel olaydır ki, dünyanın hemen her tarafında gerek toplumların gerekse kişilerin ‘dünyasını’ şu veya bu şekilde etkilemiş hatta belirlemiştir. Bu anlamda 20. yüzyıl, bir devrimler ve karşı-devrimler çağıdır.
TIKLAYIN - Sovyet Devrimi Nasıl Gerçekleşti?
1848 yılında Marks ve Engels tarafından yazılan “Komünist Manifesto” ile başlayan ve kısa süre içerisinde oluşturulan yeni bir sosyalizm teorisi ile dünya solunun ana kesimi, bir sosyalist toplum amacıyla mücadele etti.
Son 150 yılın dünyasında emperyalistler arası iki dünya savaşını saymazsak, dünyanın hemen her yanında şu veya bu ölçüde ve kesintisiz olarak devam esas mücadele sol’un mevcut kapitalist sisteme ve onun siyasal biçimlerine (Liberalizm, faşizm, despotik rejimler, oligarşiler, monarşiler vb.) karşı mücadelesi oldu.
Sosyalist solun Manifesto’dan itibaren mevcut sisteme karşı mücadele tarihinde 1871 yılında Paris’te işçi sınıfı etkinliğindeki 2 ay süren Paris Komünü deneyimini saymazsak, Ekim Devrimi işçi-asker-köylü ittifakı ile Bolşeviklerin öncülüğünde Sovyetlerin iktidarı ele geçirmesi ve sosyalist toplumu kurmasıdır. Ekim Devrimi’nin ayırıcı özelliği ve önemi, teorinin pratiğe dönüşmesinden ileri gelir.
Ekim Devrimi’nin 100. yılındayız ama bu bir kutlama mıdır, anma mıdır? Kutlama olamaz, çünkü bu devrim ve devrimin inşa ettiği sosyalist toplum (ya da reel sosyalizm) bugün yok. Olmayan, devam etmeyen bir şeyin kutlaması değil, anması yapılır. “Ekim Devrimi’nin 100. yıl anmasını yapıyoruz” demek, doğru bir tabirdir.
TIKLAYIN - Boris Kagarlitskiy: Bitmemiş Devrim
Fakat burada karşımıza bir başka soru çıkmaktadır: Ekim Devrimi, tarihte 1917 ile açılan, 1991 ile kapanan bir parantez midir?
Reel sosyalizmin yıkılması anlamında, evet böyledir.
Peki, siyasal mücadeleler tarihi açısından sol ve sosyalizm bitmiş, parantez kapamış mıdır?
Bu soruya bitmiştir cevabı vermek, Fukuyama’nın “Tarihin Sonu” tezinin dayanağını tekrar etmek demektir.
Fukuyama, kapitalizm karşısında en büyük gücün sosyalizm olduğunu ve SSCB’nin yıkılmasıyla da sosyalizmin kapitalizm karşısında bir alternatif olmadığının görüldüğünü söyler. Dolayısıyla kapitalizm ve onun ideolojisi liberalizm, insanlığın ulaştığı en ideal düzendir. Artık ideolojiler ve toplumsal mücadeleler dönemi bitmiş ve ideal düzene ulaşmış olduğundan, tarihin sonunu ilan eden Fukuyama, iddiası açısından cesur ama bir o kadar da içi boş bir tezin sahibidir.
Halbuki insanlar var oldukça onların bir tarihi olacaktır. Ve insanların varlığının devamı ise, yaşamın her alanında yenilenme yoluyla mümkündür. Diğer türü sürekli yinelenmektir ki, o bir tekrar olup insanın/toplumların varlığıyla çelişir. O zaman tarih olmaz. Dolayısıyla kapitalist sistemi son durak ilan edip bundan sonrası yoktur demek, son derece keyfi bir görüştür. Aklı başında liberal siyasetçiler bile bu tezi savunulabilir olarak görmezler.
Sol ve sosyalizm bitmemiştir. Çünkü solu ve sosyalizmi, kapitalist toplum yapısı (genel anlamıyla emek-sermaye çelişkisi) doğurmuş, onun içinden ona karşı olarak çıkmıştır. Ancak bu sosyalizm artık Marks’ın, Lenin’in teorik verileriyle sınırlı ve onlara bağımlı kalmaksızın kapitalizmin gelişme süreci içerisinde kendini yenileyerek var olabilecektir. Hele Sovyetler gibi bir reel sosyalizm deneyimi yaşanmıştır ki, bu yaşanmışlık bize sosyalist pratiğin asla böyle olamayacağını göstermiştir.
Birkaç nokta belirlemek gerekirse; proletarya diktatörlüğü, tek parti, üretim araçları üzerindeki mülkiyet meselesi, demokrasi, parti devleti, bürokrasi vb. Sosyalizmin yenilenme ve mevcudun aşılma sürecinde özellikle mülkiyet, şiddet ve iktidar olguları üzerinde ve kapitalist toplumun kendini yeniden ürettiği bu koşullarda üzerinde durulması gereken temel noktalardır.
Ekim Devrimi sevaplarıyla günahlarıyla yeni bir sosyalizm perspektifi için zengin deneyimler sunmaktadır. Ancak yeni, yüzleşmeden inşa edilemez! Bu anlamda cenaze hala sosyalist solun önünde durmaktadır.
Bir de siyasal teoriler ve bilim alanında meseleye süreklilik açısından bakmak gerekir. Her bir adım birbiriyle çelişse, birbirinin zıttı da olsa, düşün ve bilim dünyasına birer katkıdır. Uygarlık da böyle bir süreçtir aslında. Bu anlamda Marks da Lenin de yok hükmündedir demeyi insafsızlık ve hadsizlik olarak görüyorum.
Felsefenin ve siyasal bilimlerin tarihinde bir bilgi birikiminden söz edecek olursak, her bir görüşün ne tamamen doğru ne tamamen yanlış olmadığını ve her bir görüşün o ortak birikime şu veya bu ölçüde katkı sunduğunu görürüz. (Pozitif bilimler de böyledir. Kuantum fiziğine Newton fiziği sayesinde ama onu aşarak ulaşıldı.) Her birinin erzakının içeriği de hacmi de farklıdır. Bu erzakın değerlendirilmesindeki ölçütlerden birisi de onun ortaya çıktığı koşullardır. Yani örneğin bir Sokrat ile Kant’ın felsefelerinde ortaya çıkış dönemleri dikkate alınarak yapılan bir değerlendirme daha objektiftir. Bu bakımdan Marksizm’in felsefesi, tarih anlayışı ve ekonomi politiği ne bir doğrular yumağıdır ne de tarih dışı bırakılacak bir yazındır. Bu anlamda Marksizm, yeni bir sosyalizm inşasında temel bir veri oluşturmakla birlikte o inşanın her şeyi de olamaz. Örneğin determinist tarih anlayışı, ardışık toplum biçimleri vb.
Sömürünün, ezen ve ezilenlerin olduğu bir dünyadayız. Hukukun gücünün değil, güçlünün hukukunun egemen olduğu bir dünyadayız. Kimlik sorunlarıyla boğazlaşan bir dünyadayız. Dünya nüfusunun büyük bir kısmı açlıkla karşı karşıya. Silahlanmaya yine büyük kaynaklar ayrılıyor ve bölgesel savaşlar devam ediyor. İnsan haklarının ayaklar altına alındığı ve despotik rejimlerin arttığı bir dünyadayız. Fırsat eşitliği yok. Kapitalizm bu sorunların kaynağıdır. Çünkü kapitalizm, sermayenin egemen olduğu sınıflı bir toplumdur. Kar esasına dayalı bir iktisadi hayat, insanı ve doğayı tahrip eder! Ve bu iktisadi hayatın siyaseti de her türlü kokuşmuşluğu içinde barındırır ve insani olan değerleri çürütür.
Kabaca solun anlamı, bu mevcut duruma/sisteme karşı çıkmaktır. Emekten, mazlumdan, ezilenden, sömürülenden yana olmaktır.
Sol bir itiraz, eleştiri ve eylem kültürüdür.
Yaşamdan, insani olandan yana olmaktır sol.
Özgürlük, eşitlik, barış, adalet, sömürüsüz bir toplum için…
Daha iyi bir dünya için… (HŞ/HK)
* Ekim Devrimi ya da Bolşevik Devrimi Çarlık Rusyası'nda Gregoryen takvimine göre 25 Ekim 1917'de, Miladi takvime göre 7 Kasım 1917'de gerçekleşti.