Çarşamba (25 Nisan) günü yayımlanan “Haziran Baskın Seçimi ve Olası Sonuçlar” başlıklı yazımın son satırlarını;
“24 Haziran 2018 Pazar günü gerçekleşecek seçim, yaklaşık on altı yıllık AKP döneminin de sonu olacak. Çünkü bu seçimin ardından Türkiye’nin önünde iki kapı açılıyor.
Bu kapılardan biri: partilerin anlamını, meclisin işlevini yitirdiği otoriter bir tek adam dönemine açılırken,
Diğeri ise; parlamenter demokrasinin eskisinden daha gelişmiş biçimde inşaası için ortak çaba dönemine açılıyor olacak.
Seçilecek kapı ancak; eşitsiz seçim ortamında seçmenlerin yapacakları tercihlere, tercihlerine sahip çıkmalarına ve bunu koruma bilincine ulaşmalarına bağlı olarak, sonuna kadar açılabilir.”
diye yazarak noktalamıştım. Bugün ise; “parlamenter demokrasinin eskisinden daha gelişmiş biçimde inşaası”nın ilk adımı olan cumhurbaşkanlığı seçiminde ilk tur - ikinci tur meseleleri üzerinde durmak istiyorum.
24 Haziran seçimlerinde cumhurbaşkanı olsun diye toplam kayıtlı seçmenlerin en çok yüzde 42,5’i Erdoğan’a oy verebilir. Bu da içinde bulunulan an için, Erdoğan ve AKP açısından hayal edilmesi bile çok zor bir oy oranı. Çünkü ne partisi ne de Erdoğan 2002’den bugüne, bu oranın üzerine hiç mi hiç çıkamadı. Yanına MHP’yi ve hatta BBP’yi aldığında da, bu oy oranını geçemedi Erdoğan. O da bunu bilincinde olarak çevresine yeni parti ve partilileri toplamaya çalışıyor ki; bu oy oranı yüzde 42,5’in çok altına düşmesin, otuzların üst sınırlarına yakın bir yerde, bir oranda kalabilsin ve de kendisi cumhurbaşkanı seçilme sansını sürdürebilsin.
Seçimlerin sonucu Erdoğan’ın oy potansiyeliyle, Erdoğan’a oy vermeyecek seçmen kitlelerinin siyasal hareketliliğine bağlı.
Çatı adayı
Erdoğan’ın maksimum oy potansiyeli dışında kalan seçmen kitleleri, toplam kayıtlı seçmenlerin asgari yüzde 57,5’lik kesiminden oluşuyor. Bu bir oransal asgari büyüklük olup, yüzde 65’lere kadar genişleyebilecek bir seçmen kitlesi anlamına da geliyor
Varsayalım ki Erdoğan kayıtlı seçmenlerin yüzde 35’i tarafından destekleniyor ve bu seçmen kitlesi, istisnasız ve firesiz sandık başına gidip, Erdoğan’a cumhurbaşkanı olması için oy veriyorlar.
O seçimde, eğer seçime katılım oranı yüzde 70’de kalırsa, seçim sonucunda Erdoğan ilk turda cumhurbaşkanlığını kazanmış olur. Ama seçime katılım arttıkça, Erdoğan’ın sahip olduğu kayıtlı seçmelerin yüzde 35’i oranındaki destek, geçerli oylar bazıyla yüzde 50+1’in altına düşmeye başlar. Bunun da anlamı, Erdoğan birden çok adayla yarışıyorsa seçimin ikinci tura kalması, tek bir adayla yarışıyorsa da seçimi kaybetmesidir.
24 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın muhalefet tarafından karşısına çıkarılacak tek bir adayla yarışması durumu, ortaya ancak ve yalnız ikinci “Ekmelettin vakası”nı çıkarır. Bu da, katılım düzeyi nedeniyle, Erdoğan’ın ikinci tura kalabileceği bir oy oranıyla ilk turda seçimi kazanmasına olanak sağlar.
Bunun iki nedeni var. İlk neden, demokrasi talep ve heyecanıyla toplumsal kesimleri harekete geçirebilecek bir liderin ortaya çıkarılamamış olması. İkincisi ise; ortak adayı desteklemeyenlerin sandık başına gitmeyecek olmaları ve bu nedenle seçime katılımın düşmesinin Erdoğan’a katkı sağlıyor oluşu. Tıpkı cumhurbaşkanlığı Ağustos 2014 seçiminde yaşandığı gibi.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tur
24 Haziran cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yarışacak siyasi partilerin cumhurbaşkanı adaylarıyla bağımsız adaylar, öncelikle cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci turuna kalmak için yarışırken, seçime katılım oranını da en üst düzeye doğru tırmandıracaklardır. Bu da, iki önemli sonucun ortaya çıkmasına kaynaklık edecektir.
İlki; seçime katılım düzeyinin yüksekliği, ilk turda kayıtlı seçmen oranlarıyla geçerli oy oranlarını birbirine büyük ölçüde yaklaştıracak ve seçimin temsil düzeyini yükseltecek olması.
İkincisi ise; cumhurbaşkanlığı seçimi sonucunun alınmasının ikinci turda, ilk turun en yüksek oyunu alan iki adayının arasındaki yarışa kalacak oluşudur.
Bu olgu iki yeni sonuç doğurur. Önce, Erdoğan’ın ilk turda seçilememesini, sonra da; Erdoğan’ın son yıllarda ilk kez kaybetmeyi yaşamaya başlayışını..
7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında Erdoğan ve Davutoğlu birlikteliğiyle sahnelenen ‘hükümet kurmama’ oyunu -yani Kasım seçimleri için meclisin feshi senaryolu kurgulu oyun-, bu kez, 2018’in Haziran - Temmuz’unda 7102 sayılı seçim ittifakı ve seçim düzenlemeleri yasasının maddeleri arasından üretilecek yeni bir senaryoyla sahnelenebilir.. Sahnelenecek bu yeni oyunun adı ise, “Amaç Kaybetmemek”!
Bir sonuç
24 Haziran seçimleri; güvenlik düzeyi yüksek, adil ve eşit koşullarda yapılan seçimler olarak geçmeyecektir tarihe. Ama 24 Haziran seçimlerinin Türkiye’nin siyasi tarihinde önemli bir yerinin olacağını söylemek yanlış/yanıltıcı bir yargı olmasa gerek. Çünkü, işte tam burada sahneye şişman kadın çıkacak ve de oyun, öyle ya da böyle, bitecek.
‘Biten’ şeyin, tek adamlık hülyası mı, yoksa demokrasiyi inşaa etme düşleri mi olduğu anlaşıldığında, aynı ya da benzer süreçler bir başka biçim ve özle yeniden sahne almayacak mı yaşamımızda? Örgütlü ve demokratik bir topluma dönüşmedikçe bu süreçleri yaşamaya hep mahkum olacakmışız gibi görünüyor!
Yaşansa da, -hem kendisi hem de mücadelesi- öncesine göre en az bir adım daha yukarıda gerçekleşecek! (