Ailem hep bahseder çocukluklarından: Biz küçükken sokakta misket oynardık, sinemalarda Alaska-Frigo yerdik. Harçlıklarımızla simit, gazoz alırdık. İstanbul’da denize girerdik. Bisiklet sürer, top oynardık. Düşerdik, canımız acırdı ama ailemiz kızmasın diye bir şey söylemezdik…
Bugüne bakıyoruz: Liselerin taban ve tavan puanını ezberlemişiz, misket nedir haberimiz yok, Alaska–Frigo mu? O da nedir, nasıl yenir? İstanbul’da denize girmek mi? Hiç olur mu, hem zehirlenir hem de boğuluruz. Sokaklarda top koşturmak mı? Araba ezer hastanelik oluruz. Bisiklet sürerken düşmek mi? Bisiklete binmiyoruz ki. Peki biz ne yapıyoruz?
Hemen söyleyelim. Öncellikle yarış atı gibi dershanelerde koşturmaktan okullarla ilgili her şeyi biliyoruz. Hamburgerle beslendiğimiz için simit–gazozun tadını bilmiyoruz. Sokakların güvensiz olduğunu düşündüğümüzden çıkıp arkadaşlık duygusunu yaşamaktansa evdeki bilgisayarımızda kendi dünyamızı kuruyoruz. Gelecekte 7:00-19:00 değil de 9:00-17:00 çalışmak için çocukluğumuzu unutup dershane kuşu oluyoruz.
Peki değişen neydi? O güzel oyunların yerini alan dershaneleri ne getirdi başımıza? Bizi o güzelliklerden mahrum bırakan neydi? Enflasyon mu? Hayat pahalılığı mı? İnsanlar mı?
Bilmiyorum ne değişti, kim değiştirdi. Herkese göre de farklı sebepleri var zaten ama neden değiştiyse bize yazık olmuş. Bunları bilmeden büyüyen, çocukluğunu bilmeden ağır sınavlar altına sokulan bu gençliğin acısı büyük. Acaba gelecek nesilde ne olacak? Çocuklarımıza ya da torunlarımıza nasıl bir gelecek bırakacağız?
Ben yine yaşadım bir şeyleri... Dört yaşıma kadar kocaman bahçesi olan bir evde böcekleri elleyerek, kertenkeleleri yakalayarak, ağaçlardan ceviz toplayarak bir şeyleri öğrendim. Kurbağaları bacaklarından yakalamanın zevkini yaşadım. Ailem çoğu aileden farklı olarak sokakta da oynattı, bisiklet de sürdürdü. İki sene öncesine kadar ayaklarımda morluklar vardı. Top oynarken düşmeler, bisiklet sürerken çarpmalar. Kalıcı izlerim de var ama ben onlarla mutluyum. Çünkü hepsi eğlenirken oldu. Bu zevklerin tadını hiç bilmeyen arkadaşlarımdansa “İşte bu yara arkadaşlarımla oyun oynarken oldu” demekten mutluyum. Anneciğim, babacığım, teşekkür ederim…
Ama yine de özgürce koşup oynayabilecek alanımız yok. Sokaklardaki trafikten dışarıda bisiklet sürmeye korkar olduğumuz doğru. Ama korkunun ecele faydası yok.
Eeee, bisiklet sürmek kadar da eğlenceli bir şey olmadığına göre, birazcık dikkatle trafikten korunabiliriz. Anneler, babalar… Bırakın çocuğunuz oynasın, düşer, kalkar; belki bazen ağlar ama emin olun o düşmenin tadı bambaşka…(DT/EÜ)
* Editörün notu: bianet'in deneyimli çocuk yazarlarından, aynı zamanda Açık Radyo'nun da programcılarından Deniz Türkeş artık 15 yaşında. Doğumgünün kutlu olsun Deniz!