Duvarda dayısını arıyor.
Kah gözlüklerini düzelterek, kah eğilip kalkarak.
Dayısı da tıpkı diğer Rumlar gibi bir sabah apar topar memleketini terk etmek zorunda kaldı.
Yanına sadece almasına izin verilen 20 kiloluk eşyası ve 20 dolarıyla.
"Ben çocuktum, o pandumanda bir gün dayım gidiverdi, yanına hiçbir şey almadan" diye anlatıyor yaşlı kadın, duvardaki isimleri tek tek okumaya devam ederken.
Tarih 16 Mart 1964. Kıbrıs meselesinin patlak verdiği zamanlar, başbakan İsmet İnönü.
Gazeteler "Dünyayı Yunanistan'ın başına yıkarız", "Patrikhane gitsin, biraz da Yunanistan'ın başına bela olsun" manşetleriyle kamuoyunu "sürgün"e hazırlıyordu.
Bir gecede çıkan kararnameyle* önce Yunan uyruklu 13 bin Rum sınırdışı ediliyor. Ardından onları eşleri, çocukları, sevgililieri takip ediyor. Tam 40 bini aşkın Rum memleketinden sürgün ediliyor.
O dönem İstanbul'da yaşayan Rum toplumu, Yunan ve Türkiye uyruklu olarak ikiye ayrılıyordu. Ancak aradaki evlilikler dahil tüm ilişkilerde bu ayrım fark edilmezdi dahi.
Hayatında hiç Atina'yı görmemiş
Onun da dayısı Yunan uyrukluymuş ama hayatında hiç Atina'yı görmemiş, tıpkı babası gibi. Bağlı olduğu uyruk sadece Osmanlı zamanından kalan pasaportuna işlenmiş bir ayrıntıdan ibaret.
Atina onun için 60 yaşında sürgün edildiği bir şehir olarak kalmış hep. Arkasından giden Türkiye uyruklu Rum karısı için de öyle.
"Yeni bir hayat kuramadılar bir türlü" derken bir yandan da "İnan ki, ne hazindir. Tek kötü söz söylemedi kovulmasıyla ilgili" diye ekliyor kendi de şaşırarak.
Dayısının geride bıraktığı Kurtuluş'taki evine ilk göz koyan yerleşmiş. Ailesi "hayır gelmez hatıraları canlandırmaktan" deyip hiç peşine düşmemiş. Tıpkı tüm hesapları bloke edilen, gayrımenkullerine el konan ve eğitim kurumları kapatılan diğer Rumlar gibi.
İstanbul'dayken duvar resimleri yaparmış dayısı.
O da yıllar boyu hep İstanbul kartpostalları yollamış ona, başka da bir şey istemezmiş.
İstanbul dışında hiç resim yapmadı
Sürgün edilişinden 15 yıl sonra Atina'da ziyaret edebilmiş onu. Evinin tüm duvarları İstanbul resimleriyle kaplıymış.
Gözleri doluyor, yutkunuyor; "Bir daha İstanbul dışında hiç resim yapmadı. Sanki İstanbulla yaşıyordu."
İstanbul hep resimlerde kalmış dayısı için çünkü doğup büyüdüğü memleketini bir daha göremeden sürgünde veda etmiş hayata.
Yaşlı kadın dayısının ismini bir türlü bulamadı "20 dolar 20 kilo" sergisindeki duvarda.
Çünkü giden binlerce insanın ismi sığmamıştı bir sergi duvarına.
20 dolar 20 kilo sergisi, 1964 Rum tehcirinin 50. yılında Türkiye'nin yakın tarihinin çok konuşulmayan sürgününü anlatıyor.
Babil Derneği'nin (Bağımsız Araştırma Bilgi ve İletişim Derneği) düzenlediği sergi, Atina, İmroz ve İstanbul'da gerçekleştirilen sözlü tarih çalışması ile beraber, döneme ait belgelerden oluşuyor.
30 Mart'a kadar İstanbul Depo'da gezebilirsiniz. (NV)
* 1923 Nüfus mübadelesinden sonra iki ülke arasındaki buzları eritmek için 1930'da dönemin Türkiye ve Yunanistan Başbakanları İsmet İnönü ve Elefterios Venizelos arasında "İkamet, Ticaret ve Seyrisefain Mukavelenamesi” anlaşması imzalandı. Buna göre, her iki ülkenin vatandaşları diğer ülkeye seyahat ederek, ticaret yapabilecek ve yerleşebilecekti. Böylece hem İstanbul'da yaşayan Yunan uyruklu Rumlar diğer Türkiye cumhuriyeti vatandaşı Rumlarla aynı haklara sahip oldu. Hem de mübadeleyle İstanbul'u terk etmek zorunda kalan Yunan uyruklu Rumlar İstanbul'a geri dönme hakkı kazandı. Ancak 1960’ların başında iyice gerginleşen Kıbrıs meselesi nedeniyle 16 Mart 1964'te bu anlaşma tek taraflı olarak fesh edildi. Ve Yunan uyruklu Rumların sınır dışı edilmesi başladı.