Türkiye'de yaygın medya, beşincisi İstanbul'da düzenlenen Dünya Su Forumu'nu (WWF) dünyanın su sorunlarına çözüm bulmayı amaçlayan bir buluşma olarak sunuyor; ama Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu'nun aktivistlerinden, jeoloji mühendisi Tahir Öngür, durumun tam tersi olduğunu söylüyor.
Öngür, WWF'e neden karşı çıktıklarını açıklıyor:
"WWF özel bir kuruluşun, Dünya Su Konseyi'nin 3 yılda bir örgütlediği toplantı. Üye bileşiminin ağırlığı, suyu piyasalaştıran ticari şirketler. 300 üyeden 250'si böyle. Türkiye'den 30'un üstünde üye var, 27'si baraj ve kanal yapan inşaat firması. Geriye kalanlar bankalar, finans örgütleri, hükümetler ve kuruluşları, tek tük de sivil toplum örgütleri var. Su Konseyi, dünyada suya ilişkin kapitalist pazarı örgütlemek için kurulmuş bir örgüt. Bugüne kadarki bütün forumlarda suyu nasıl ticarileştirilebileceği ve bunun nasıl meşrulaştırılabileceği tartışıldı."
Suyun piyasalaşması: Kaliteli olmayan suya daha pahalıya erişmek
Öngür, özelleştirmelerle ve "kamu-özel işbirlikleri" diye sunulan modellerle, suyun "piyasalaşması" ya da "ticarileştirilmesi"nin hayattaki somut sonuçlarını şöyle özetliyor.
Kentler: Kentlerde su fiyatı artıyor. Bedelini ödemeden suya erişim imkansızlaşıyor. İnsanlar daha kaliteli olmaksızın daha pahalı su almak zorunda kalıyor. Ödemeyenlerin abonelikleri kesiliyor. Antalya bunu yaşadı. Yüzde 134'lere varan zamlar oldu. Kontörlü su sayaçları bunun da ötesine geçiyor, peşin para vermeyenin suyu akmıyor.
Sulama: Irmakların özelleştirilmesiyle çiftçiler sulama için ırmağı kontrol eden şirkete para ödemek orunda kalıyor. Türkiye'deki bir tasarı, 50 kilometrelik bölümler halinde ırmakların özelleştirilmesini öngörüyor.
Enerji: Barajlarla, akarsuların suyunun denetimi altına alması. O bölgede yaşayan insanların suya erişimi engelleniyor. Sağlık sorunları baş gösteriyor. Toprakların su altında kalması nedeniyle zorunlu göçler yaşanıyor. İnsanların suyla ilgili her türlü erişimi engelleniyor.
Nehir santralleri: Verilen lisanslarla, suları tünele alıp elektrik elde etmeye dayalı Hidro Elektrik Santralleri (HES). Bu akarsuyun yatağını kontrol altında tutmak demek. İnsanların suya erişimini engelliyor. Ekosistemi, yaşamı bozuyor. Karadeniz'de toplam 400 proje söz konusu. Bir vadide, 20 kilometre içinde 40'a yakın HES demek bu. İnsanlar suya erişmesin diye, bu şirketlere bir de özel güvenlik şirketi kurma hakkı veriliyor. Üstelik bütün bu santrallerden elde edilecek enerji, Türkiye'nin toplam enerjisinin sadece binde 4'ü.
Kaynak suları: Kaynak sularının şişeleme firmalarına verilmesi: Yerel halk, köy hizmetleri tarafından kullanılan kaliteli içilebilir su kaynakları şirketlere veriliyor. Dikenli telle etrafı çevrilip, su benzin fiyatına su satılıyor.
Forum'un "insan hakkı" aldatmacası
Öngür, WWF'in "su insan hakkıdır", "şirketler yer alır, görüşlerini söyler ama baskı yapamaz" demesinin de bir "halkla ilişkiler" aldatmacası olduğunu söylüyor:
"Gerçeklerin üstünü örtmek için, çaresizlikten bu noktaya geldiler. 3 yıl önce Meksika'daki forumda bu söylem yoktu; 20 bin kişi yürüyüp direniş gösterince, UNESCO, BM, uluslararası örgütler konuyu tartışmaya başlayınca, söylem değiştirmek durumunda kaldılar."
Öngür, forumun insan haklarını umursamayışının bir göstergesinin de, dünkü protesto gösterisinin polis tarafından cpo, biber gazı ve aşırı kuvvetle dağıtılması olduğunu söylüyor.
Öngür'e göre WWF'in ana savı "Dünyada su kıt, nüfus aşırı, insanlar israf ediyor.Bedava ya da düşük ücretle su israfı sürer, fiyatla değerlenirse daha tasarruflu kullanılır." Bu savın geçersizliğini şöyle açıklıyor Öngür:
"İsrafın nedeni nüfus değil. Dünyada suyun yüzde 70'ten fazlasını tarım kullanıyor. Hem aşırı sulamayla tuzlandırarak toprağı telef ediyor, hem de su kaynaklarının buharlaşmasına neden oluyor. Tatlı suyun yüzde 5'i baraj yüzeylerinden kullanılamadan buharlaşıyor. Tarlaya götürülen suyun yüzde 30'u kanaletten buharlaşıyor. Sulama sonrasında toprağa karışan su da tuzlanmış oluyor."
"Haran ve Ceyhan ovalarının yüzde 13'ü tuzdan kullanılamaz durumda"
Burada Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) örneğini veriyor Öngür:
"GAP bölgesindeki master planında yüzde 15 oranında pamuk tarımı düşünülürken şu anda bu yüzde 85'e ulaşmış durumda. Aşırı su kullanıldığı için, Ceyhan ve Harran ovalarında, GAP sulamasından beri toprakların üçte birinde aşırı tuzlanma var. Yüzde 13'ü kullanılamaz halde. 10 dekar toprak yılda bir ton tuzlanıyor."
"Kamu-özel işbirliği"
WWF'in üzerinde sıkça durduğu "sihirli" kavramlardan biri de "kamu-özel işbirliği". Öngür bunu da şöyle açıklıyor: " Kentsel su dağıtımı özelleştirmesinde, şirketler tek başlarına ciddi başarısızlığa uğradılar. Antalya'da vazgeçildi. Güney Amerika'da çatışmalı süreçlerle birçok sözleşme iptal oldu. Üstelik bunlar Bechtel, Suez gibi dünya çapında şirketlerdi. Şimdi biçim değiştiriyor, "kamu-özel" diyorlar. Bunun örneği İSKİ. İSKİ'nin şu andaki operasyonlarının yüzde 80' zaten taşeronlaştırılmış durumda. Projeler ticari çıkarlar için hazırlanıyor."
Çevreci sözlerin cilası
WWF, su kirliliği, iklim değişikliği konularını da ele alıyor. Öngür'e göre bunlar da şirketler için kâr alanları: "Rahatsız görünüyorlar ama burada da kazanç alanları var. Kirletilen suların arıtılması, su olmayan yerlere uzaktan su taşınması gibi, farklı firmaları ve finans örgütlerini cezbeden alanlar bunlar." (TK)