TEKNOLOJİ İŞÇİLERİ KOALİSYONU
Simone Robutti: Geleneksel sendikalar teknoloji sektörünü anlamakta zorlanıyor

Yapay Zekânın Politik İnşası serimizin bu bölümünde, ABD ve Avrupa’da örgütlenme çalışmaları yürüten Teknoloji İşçileri Koalisyonu’ndan (Tech Workers Coalition - TWC) Simone Robutti ile yaptığımız söyleşiyi paylaşıyoruz.
Programcı ve makine öğrenmesi mühendisi olan Robutti, yapay zekânın toplumsal zararları üzerine araştırmalar yürütüyor. Aynı zamanda TWC Berlin ve İtalya’nın kurucularından biri olarak işçilerin örgütlenme süreçlerinde aktif rol alan Robutti şu anda TWC’nin altyapı, eğitim ve yeni bölümler geliştirme çalışmalarını yürütüyor.
Teknoloji işçilerinin nasıl örgütlendiği, yapay zekâ ve otomasyonun işçi hareketlerine etkisi ve uluslararası dayanışmanın hangi dinamiklerle şekillendiğinin ele alındığı söyleşide, TWC’nin yalnızca çalışma koşullarını iyileştirmeyi değil, aynı zamanda teknoloji sektörünü daha adil ve demokratik bir yapıya kavuşturmayı hedeflediğinden de söz ediliyor. Robutti, teknoloji alanında çalışanların mevcut durumu ve alanın dönüşümüne dair önemli bir bakış sunuyor.

Yapay Zekânın Politik İnşası
“TWC, işçilere temel örgütlenme tekniklerini öğretiyor”
Teknoloji alanında çalışan emekçilerin örgütlenme dinamiklerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yıllar içinde gelişen bir örgütlülükten söz edebilir miyiz?
Bu sorunun yanıtı bölgeden bölgeye farklılık gösteriyor. Örneğin, ABD’de örgütlenme İtalya’dakinden farklı. Ancak genel olarak, TWC, teknoloji işçilerinin kendilerini “özel” görmelerine dayanarak tekerleği yeniden icat etmek yerine, kanıtlanmış örgütlenme yöntemlerine odaklanıyor.
TWC, işçilere temel örgütlenme tekniklerini öğretiyor ve geleneksel yaklaşımların hâlâ işe yaradığını vurguluyor. Fakat uzaktan çalışma yeni zorluklar ortaya çıkardı. Pek çok yerleşik örgütlenme stratejisi, işçilerin ofislerde veya topluluklarda bir araya geldiğini varsayıyor; ancak bu pek çok teknoloji şirketinde geçerli değil. Evrensel bir çözüm olmamakla birlikte, tıpkı gerçek hayatta bir yönetici gözetiminde toplantı yapmaktan kaçınmanız gibi, işçilerle şirket gözetiminin dışında olan dijital alanlarda buluşmaya çalışıyoruz.
Bu, meslektaşlarınızı içkiye davet etmekten daha zor olabiliyor; birine Teams[1] yerine farklı bir platformda sohbet etmeyi teklif etmek tuhaf gelebilir, ancak yine de işe yarıyor. Özellikle büyük şirketlerde, işçilerin kendi mevcut çevrimiçi toplulukları -şirketlere özgü subreddit’ler[2] veya Facebook grupları gibi- ile etkileşime geçmek başka bir yöntem. TWC bunu doğrudan yapmasa da, No Tech for Apartheid[3] gibi hareketlerde görüldüğü üzere, başka hareketler bunu özellikle küresel koordinasyon için faydalı buluyor.

Zelda Montes: Teknoloji işçileri, kendi emekleri üzerinde söz sahibi olmalı
Fiziksel ofisleri olan daha küçük şirketlerde ise geleneksel sendikalar hâlâ merkezi bir rol oynuyor ve TWC daha çok tamamlayıcı bir güç olarak hareket ediyor. TWC üyelerinin de kurucularından olduğu İngiltere’deki UTAW[4] gibi bazı yeni sendikalar ortaya çıkmış olsa da, bunlar mutlaka farklı örgütlenme modelleri teşvik etmiyor.
Teknoloji alanındaki örgütlenmelerdeki önemli bir fark ise grev stratejisi. Kısa süreli grevler, kaybedilen işin daha sonra telafi edilebilmesi nedeniyle ekonomik olarak az etki yapıyor; şirketin kamusal imajına zarar vermedikçe esas olarak uyarı işlevi görüyor. Uzun süreli grevler ise daha yıkıcı olabiliyor; örneğin, The New York Times’ta bir haftalık grevin ardından sistem sorunları ortaya çıkmaya başlamıştı. Ancak, dijital altyapı arızalarının önemli ekonomik zararlara yol açması için ne kadar süre gerektiği hâlâ belirsiz.
İtalya’da gözlemlenen bir başka deneysel grev yöntemi, danışmanların gün sonunda iki saat çalışmayı reddetmeleri ve otomatik yanıt mesajı ayarlayarak grevde olduklarını belirtmeleri şeklindeydi. Bu taktik, kesintiyi müşterilere görünür kılarak şirkete uygulanan baskıyı artırdı ve ödenmeyen fazla mesaiyi engelledi. Sonuç olarak, şirket yalnızca iki gün içinde taviz vermek zorunda kaldı.
Sonuç olarak, teknoloji sektöründeki örgütlenme hâlâ gelişmekte ve işçiler sektörün kendine özgü zorluklarına uyum sağlamak için geleneksel yöntemleri uyarlamaya çalışıyorlar.

“Örgütlenmede şirketin büyüklüğü daha belirleyici oluyor”
Teknoloji alanındaki sendikalaşma ve örgütlenme pratikleri, diğer işkollarıyla karşılaştırıldığında hangi özgün niteliklere sahip? Bu alandaki benzerlikler ve farklılıklar neler olarak ortaya çıkıyor?
Coğrafi farklılıklar, şirket yapılarına -kurumsal, startup ya da danışmanlık- göre büyük rol oynuyor çünkü iş dinamikleri önemli ölçüde değişkenlik gösteriyor. Örneğin, İtalya’da, birçok küçük ve orta ölçekli danışmanlık firmasının aynı müşteriye hizmet vermesi nedeniyle işgücü oldukça parçalı. Her firma projeye yalnızca birkaç çalışan atayabiliyor; bu da çalışanların farklı lokasyonlara dağılmasına yol açıyor. Aynı müşteriye hizmet veren işçilerin farklı yasal işverenlere sahip olmaları, taleplerin kime iletileceğini belirsizleştiriyor ve örgütlenmeyi özellikle zorlaştırıyor. Bu dinamik, ABD’de aynı şekilde gözlemlenmiyor.
ABD’de ise örgütlenme çabalarının çoğu 50 ila 500 çalışan arasında değişen küçük ve orta ölçekli startup’lara ya da Google, Amazon ve Facebook gibi devlere odaklanıyor. Sonuç olarak, örgütlenme uygulamaları küçük startup’lar ile teknoloji devleri arasında büyük farklılıklar gösterdiğinden, sektörün kendisinden ziyade şirketin büyüklüğü daha belirleyici oluyor. Teknoloji üretiminin alt sektörleri için net bir teorik çerçeve bulunmuyor ve sendikalar genellikle sektörü geniş bir kategori olarak ele alıyor.
“Esnek, bölgeye özgü yaklaşımlar önemli”
TWC olarak yürüttüğünüz örgütlenme ve dayanışma faaliyetlerinden detaylı olarak bahsedebilir misiniz? Hangi stratejiler ve yöntemlerle faaliyetlerinizi hayata geçiriyorsunuz?
Teknoloji işgücünün parçalı yapısı göz önüne alındığında, her TWC bölümü yerel koşullar ve yasal çerçeveler doğrultusunda kendi stratejisini geliştiriyor. Örneğin, İtalya’da örgütlenme ABD’den oldukça farklı. Bununla birlikte, tüm bölümlerde ortak tema, TWC’nin sendikaları tamamlayıcı bir rol üstlenerek öncelikle eğitim ve iletişime odaklanması oluyor. İşçileri sendikalarla buluşturuyor, örgütlenme konusunda bilgi sahibi, ilgili veya eğitimli olmalarını sağlıyoruz. Bu durum farklı biçimler alıyor. Örneğin, TWC Global “Powering On” gibi yapılandırılmış eğitim programları yürütürken, Berlin’deki çabalar ise Almanya, Avusturya ve Hollanda’da özgün bir kurum olan İşçi Konseyleri[5] etrafında şekilleniyor.
İşçi Konseyleri, şirketler içinde demokratik işçi temsilini sağlasa da, grev gibi doğrudan çatışmalara girmeleri sınırlı. Bununla birlikte, şirket finansmanına erişim ve haksız işten çıkarmaları önleme gibi yasal haklara sahipler. İşçi Konseyi oluşturmak, sendikalaşmaya göre daha az çaba gerektirdiğinden, ana zorluk, sendika yanlısı adayların seçimlerde kazanmasını sağlamak.
Bu süreci desteklemek amacıyla, TWC Berlin eğitimler veriyor, kampanya materyallerinde yardımcı oluyor ve karmaşık düzenlemeler konusunda hukuki rehberlik sağlıyor. Bilgi paylaşımı için bir Telegram grubu yürütüyor ve çeşitli teknoloji startup’larından İşçi Konseyi üyelerini bir araya getiren yıllık bir konferans düzenliyoruz. Son etkinlikte 200 seçilmiş temsilci yer aldı; bu bağlamda önemli bir başarı bu.
Bu stratejiler yerel koşullara son derece uyumlu olup, Almanya’da işe yarayan bir yöntem mutlaka başka yerlerde de geçerli olmayabilir; bu da esnek, bölgeye özgü yaklaşımların gerekliliğini ortaya koyuyor.

“Sendikalaşma örneklerinin eksikliği büyük bir engel”
Farklı ülkelerde dağılmış teknoloji işçilerini bir araya getirme ve ortak hareket alanı oluşturma konusunda hangi engellerle karşılaşıyorsunuz? Bu zorlukların üstesinden nasıl geliyorsunuz?
Uzaktan çalışma bir zorluk olsa da daha büyük bir engel, teknoloji işçilerinin sendika karşıtı bireyciler olarak görülmesine yönelik yaygın algıydı. Bu algı değişti. Günümüzde işgücü daha çeşitlenmiş durumda; özellikle ABD’de daha fazla kadın ve beyaz olmayan bulunuyor ve toplu işten çıkarmalar genel ruh hâlini değiştiriyor. Teknoloji işçileri, liman işçileri kadar sendikaya hazır olmayabilir, ancak geçmişe kıyasla örgütlenmeye çok daha açıklar.
Bugünün en büyük engellerinden biri, sendikalaşma örneklerinin eksikliği. Pek çok işçi teorik olarak ilgileniyor, ancak hem pratik deneyim hem de rol model eksikliği yaşıyor. Yine de, işçiler inisiyatif aldığında genellikle başarılı oluyorlar. Asıl zorluk, o ilk adımı atmak. Sendika çabaları başarısız olduğunda, bu genellikle giderek yoğunlaşan agresif sendika karşıtı müdahaleler yüzünden oluyor. Yıllar önce teknoloji şirketleri sendikalaşmaya hazırlıksızdı; şimdi ise, buna karşı koymaya yönelik iyi hazırlıklı ve eğitimli durumdalar.
Bir diğer sorun ise, geleneksel sendikaların teknoloji sektörünü anlamakta zorlanması. Bu durum özellikle İtalya’da belirgin, ancak ABD ve Almanya’da biraz daha iyi durumda. Pek çok sendika, teknoloji rollerinin karmaşıklığını kavrayamıyor; bu da çalışanları yabancılaştırabiliyor. Örneğin, bir geliştirici ile bir test uzmanı arasındaki farkı bilmemek önemsiz görünebilir, ancak teknoloji işçileri uzmanlaşmaya büyük değer veriyor.
Bu boşluk, pratik zorluklar yaratıyor. Bir keresinde, İtalya’daki CGIL’den[6] otomotiv fabrikalarında deneyimli bir sendika örgütleyicisiyle konuştum; o, bir işçinin geliştirmeden teste geçirilmesinin mevki düşürme (demansionamento) sayılıp sayılamayacağını sordu. Bir fabrikada mevki düşürme net bir şekilde tanımlanırken, teknoloji sektöründe durum daha belirsiz. Bu incelikler, pek çok sendikanın uyum sağlamakta neden zorlandığını ve neden yerel düzeyde bu boşluğu kapatmaya odaklandığımızı ortaya koyuyor.
“Teknoloji yöneticileri giderek daha fazla korkuyor”
ABD’de, Donald Trump’ın başkanlık töreninde yan yana duran teknoloji tekellerinin sahipleri ve CEO’ları sizce teknoloji alanı için yeni bir dönemin başlangıcına mı işaret ediyor? Teknoloji işçilerini nasıl bir gelecek bekliyor?
Evet, kesinlikle. Buna hazırdık. Trump ilk seçildiğinde birçok teknoloji işçisi TWC’ye katıldı; bu defa daha fazlası harekete geçiyor. Teknoloji sektörünün bir iyilik gücü olduğu yanılsaması çöktü. Amerikan liberallerle olan eski siyasi hizalanma sona erdi ve pek çok çalışan hayal kırıklığına uğradı. Artık basit muhalefet yeterli değil -çatışma kaçınılmaz ve her iki taraf da bunu kabul ediyor.
Teknoloji yöneticileri giderek daha fazla korkuyor. Yakın zamanda yapılan bir röportajda Marc Andreessen, “isyanlara birkaç gün uzakta” olduklarını itiraf etti ve teknoloji işçilerini “vahşi” olarak tanımladı. Bu, paranoyak bir abartı olsa da, artan gerginliği gözler önüne seriyor. Bu korku, yönetimin daha fazla direniş göstermesine işaret ediyor, aynı zamanda çalışanları sendikalaşmaya ikna etmeyi de kolaylaştırıyor. Ancak, özellikle ABD’de örgütlenme çok daha zor hâle gelecek.
Avrupa’da ise özellikle son Starlink tartışmalarının ardından, Amerikan teknolojisine olan güvensizlik artıyor. ABD altyapısına yönelik şüphe yeni bir durum olmasa da, artık ana akım siyasi söylemin bir parçası hâline geliyor. Bu durum, Avrupa’da daha özerk teknoloji geliştirmeyi teşvik edebilir, ancak bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği henüz belli değil.
“Filistin’deki çatışmalar sektördeki farkındalığı pekiştirdi”
Teknoloji emekçileri, yalnızca kendi haklarını savunmakla kalmıyor, aynı zamanda Filistin’le dayanışma gibi çeşitli siyasal eylemlerde de bir araya geliyor. Mücadeledeki bu genişlemenin, teknolojide örgütlenme potansiyeli üzerindeki etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu, son derece önemli bir konu ve TWC olarak işçi gücünün siyasileşmesini tamamen destekliyoruz. Amacımız yalnızca çalışma koşullarını iyileştirmek değil, aynı zamanda bu gücü daha geniş siyasi mücadelelere kanalize etmek. No Tech for Apartheid gibi gruplar tekil meselelere odaklansa da yürüttükleri çalışmalar kolektif eylemi güçlendiriyor.
Teknoloji işçilerini örgütlenmeye iten çoğu zaman siyasi ve toplumsal meseleler oluyor. Trump döneminde birçok kişi, işyerinde ayrımcılığa ve tacize tepki olarak TWC’ye katıldı ve bunu klasik bir sol perspektiften değil, doğrudan kendi deneyimledikleri sömürüden hareketle yaptılar. Filistin’deki çatışmalar da bu farkındalığı pekiştirdi: İşçiler, yöneticilerinin ve şirketlerinin baskıcı sistemlerle nasıl işbirliği yaptığını gördükçe güvensizlikleri arttı ve örgütlenmeye yöneldiler.
Bu tür girişimler somut sonuçlar doğuruyor. Büyük şirketler nadiren sözleşmelerini iptal etse de küçük firmalar bunu yapabiliyor ve daha önemlisi, teknoloji işçilerinin emeklerinin nasıl kullanıldığı konusunda söz sahibi olduklarını fark etmeleri giderek yaygınlaşıyor. Birçok işçi, sektörlerinin baskı mekanizmalarındaki rolünü sorguluyor ve kolektif güçlerini keşfediyor. En zor kazanımlar, iptal edilen sözleşmeler; daha yumuşak ama bir o kadar önemli kazanımlar ise giderek daha fazla işçinin direniş yolları aramaya başlaması.
“Örgütlenme ile kooperatif girişimleri arasında gerilim var”
Teknoloji işçileri, üretimden gelen güçlerini kullanarak kapitalizmin temel dinamiklerine alternatif, özörgütlenme pratikleri geliştirme potansiyeline sahip mi? Özerk üretim kooperatifleri, işçi kontrollü yazılım projeleri veya benzeri kolektif örgütlenme modelleri üzerine yürüttüğünüz çalışmalar var mı?
TWC, özerk üretim kooperatifleri veya işçi kontrolündeki yazılım projelerine doğrudan odaklanmasa da bunları daha geniş bir vizyonun parçası olarak görüyor. Şirketler içinde işçilerin gücünü inşa edebilirsek, uzun vadeli hedefimiz teknoloji üretimi için alternatif yolları teşvik etmek olacak -ancak henüz o noktaya ulaşmış değiliz.
Şu anda teknoloji kooperatifleri ve kolektif modeller, TWC’nin stratejik öncelikleri arasında yer almıyor. Yine de, bunları destekleyen STK’lar, açık kaynak projeleri ve çalışma grupları gibi alanlarla etkileşim hâlindeyiz. Ben de dahil olmak üzere bazı üyelerimizin kooperatif deneyimi olsa da bu, çalışmalarımızın merkezinde yer almıyor.
Ayrıca, sendikal örgütlenme ile kooperatif girişimleri arasında bir gerilim var. Tarihsel olarak, şirketlerden ayrılıp kooperatif kuranlar genellikle işyerindeki mücadelelere katkı sağlamıyor. Buna karşılık, işyerinde kalanlar sendikalar inşa ederek sistem değişimi için içeriden baskı yapabiliyor. Bu dinamik, teknoloji sektöründe de geçerli.
Öte yandan, özellikle çevik (agile) metodolojiler[7] ve sosyokrasi[8] gibi yaklaşımlar, kooperatif yapılarını etkiliyor. Teknoloji sektörü ile demokratik örgütlenme pratikleri arasındaki etkileşim giderek artıyor ve bu da gelecekte işçi öncülüğündeki yeni girişimlerin nasıl şekilleneceğini belirleyebilir.

“TWC, üretken yapay zekâya eleştirel yaklaşıyor”
Son dönemde gelişen ve yaygınlaşan büyük dil modelleri (LLM’ler) ve yapay zekâ teknolojileri, teknoloji emekçilerinin örgütlenme süreçlerini nasıl şekillendiriyor?
Bildiğim kadarıyla büyük dil modelleri (LLM’ler) ve yapay zekâ teknolojileri, teknoloji işçilerinin örgütlenmesini önemli ölçüde etkilemedi. TWC, üretken yapay zekâya büyük ölçüde eleştirel bir yaklaşım benimsiyor ve ben de bu görüşü paylaşıyorum. Yapay zekânın sol perspektiften nasıl kullanılabileceğine dair konferanslar düzenlemiş olsam da gerçekten umut verici bir şey ortaya çıkmadı.
Örgütlenme süreçlerinde yapay zekânın anlamlı bir şekilde kullanıldığını, hatta deneysel düzeyde bile olsa etkili bir uygulamasını görmedim. Bazı girişimler de yok değil; örneğin, siyasileştirilmiş sohbet botları. Bir arkadaşım, retro video oyun estetiğini kullanarak bir karınca yuvasından çıkan anarşist-komünist bir sohbet botu tasarladı ve bu bot, çalışma karşıtı ve sendika yanlısı söylemleri yaymak için geliştirildi. Ancak bu, pratik bir araçtan çok sanatsal bir deney olarak kaldı.
Bazı sendika örgütleyicileri, manifesto yazımı, iletişim veya e-posta taslakları için büyük dil modellerini kullanıyor olabilir. Ancak örgütlenme çabalarında yapay zekânın sistematik veya dönüştürücü bir şekilde benimsendiğini henüz görmedim.
Çin’de geliştirilen DeepSeek gibi LLM’ler, farklı sosyal medya uygulamaları, alışveriş siteleri son dönemde popülerlik kazanıyor. Belli ki Çin merkezli şirketlerin geliştirdiği teknolojiler çeşitli engellemelere rağmen daha da popüler olacaklar. Çin’de (ve aslında ABD ve Avrupa dışındaki ülkelerde) bu gibi araçları geliştiren teknoloji emekçilerinin çalışma koşulları hakkında neler biliyoruz? Bu konuda temas zeminleriniz var mı?
TWC’nin daha önce Hindistan’da bir şubesi vardı ve bu yapı zamanla bir sendikaya dönüştü. Ancak, Çin’deki teknoloji işçileriyle doğrudan bir bağlantımız yok -olmasını çok isterdik. Dil engelleri, sansür ve oradaki işçi örgütlenmelerinin yeraltında olması nedeniyle iletişim kurmak zor. Koşullarına dair pek fazla görünürlük yok ve bildiğimiz kadarıyla mevcut bir köprü de bulunmuyor.
Berlin’deki ağlarımızda güçlü bir Brezilyalı varlığı olmasına rağmen, orada henüz kayda değer bir teknoloji işçi hareketi ortaya çıkmadı. Info Proletarios mevcut, ancak şu aşamada etkili bir yapı değil.
Çinli teknoloji işçileriyle bağlantı kurmayı çok istesek de şu an anlamlı bir etkileşim için gerekli altyapı veya platform bulunmuyor.

“Örgütlenme ihtiyacı her zamankinden daha acil”
Yapay zekâ ve otomasyonun giderek yaygınlaştığı bu dönemde, teknoloji işçilerinin hak ve taleplerini savunmada geleceğe yönelik hangi stratejik yaklaşımların daha etkili olacağını öngörüyorsunuz? Teknolojik gelişmelerin, örgütlenme biçimlerinde köklü değişikliklere yol açacağını düşünüyor musunuz?
Mevcut yapay zekâ heyecanı sonsuza kadar sürmeyecek ve yüksek vasıflı işçilerin yerini yapay zekânın alacağı anlatısı muhtemelen yavaş yavaş sönümlenecek. Yapay zekâ, işçileri kovmuyor -bunu yöneticiler yapıyor. Yapay zekâ sadece bir mazeret işlevi görüyor; bu mazeret ortadan kalksa bile, çalışma koşulları kötüleşmeye devam edecek.
Dijital otomasyon, özellikle yapay zekâ ve makine öğrenmesi, işi tamamen ortadan kaldırmak yerine, işi daha kırılgan ve küresel olarak parçalanmış bir işgücüne kaydırıyor. Programcıların yerini almak yerine, yapay zekâ eğilimleri daha düşük ücretli veri etiketleyicilerine daha fazla görev yüklüyor. Bu durum yeni değil -teknoloji işlerinin daha düşük ücretli ülkelere kaydırılması, 1990’lardan beri devam ediyor. Java gibi gelişmeler, farklı bölgelerdeki ücret farklarından yararlanmayı kolaylaştırdı ve yapay zekâ bunun sadece en yeni gerekçesi.
Temel strateji, mümkün olan en kısa sürede sendikalaşmak. Teknoloji işçileri ayrıcalıklı konumlarını kaybediyor ve bu düşüş, hâlâ etkili olduğu sürece bir avantaja çevrilmeli. Öte yandan, genellikle hızlandırılmış eğitim programlarından gelen veya daha az güvenceli olan yeni nesil teknoloji işçileri, maddi koşulları nedeniyle örgütlenmeye daha yatkın olacak.
En büyük değişim otomasyonun kendisinden ziyade, sermayenin işten çıkarmaları doğrudan uygulama konusundaki artan güveninde yatıyor. Eskiden, kıdemli işçiler daha genç, daha ucuz işçilerle değiştirilirdi. Artık şirketler pozisyonları tamamen ortadan kaldırıyor. Bu eğilim her zaman bekleniyordu, ancak ani ivme gerçek bir uyanış çağrısı niteliğinde oldu.
İtalya gibi, teknoloji işçilerinin Amerikan meslektaşlarından her zaman daha az ayrıcalıklı olduğu yerlerde, az da olsa kalan güvenliğin kaybedilme korkusu örgütlenme için güçlü bir motivasyon oluşturdu. Buna karşılık, Amerikalı işçiler genellikle ayrıcalıklı konumlarının kalıcı olduğunu düşündüler -ta ki kitlesel işten çıkarmalar bu yanılsamayı yıkana kadar. Şimdi ise işten çıkarmalar arttıkça, örgütlenme ihtiyacı her zamankinden daha acil hâle geliyor.
Dipnotlar:
[1] Teams, ekip içi iletişim ve işbirliği için geliştirilmiş, sohbet, toplantı, dosya paylaşımı ve entegrasyon özellikleri sunan, Microsoft tarafından geliştirilen bir dijital platform. Pek çok işyeri video toplantılarını Teams üzerinden yapıyor.
[2] Subreddit, Reddit platformundaki belirli bir konuya veya topluluğa adanmış alt forumlara deniliyor. Her subreddit, kullanıcıların içerik paylaşabileceği, tartışmalara katılabileceği ve belirli kurallar çerçevesinde etkileşimde bulunabileceği bir alan sunuyor.
[3] No Tech for Apartheid (“Apartheid İçin Teknolojiye Hayır”) oluşumu ile “Filistin İçin Teknoloji” serisi kapsamında görüşmüştük: “Zelda Montes: Teknoloji işçileri, kendi emekleri üzerinde söz sahibi olmalı”
https://bianet.org/haber/zelda-montes-teknoloji-iscileri-kendi-emekleri-uzerinde-soz-sahibi-olmali-299935
[4] UTAW (United Tech and Allied Workers - Birleşik Teknoloji ve İlgili Sektör İşçileri), Birleşik Krallık’taki teknoloji ve ilgili sektörlerde çalışan işçilerin örgütlenmesini amaçlayan, İletişim İşçileri Sendikası (Communication Workers Union - CWU) çatısı altında faaliyet gösteren sendika.
[5] İşçi Konseyleri (Betriebsrat veya Ondernemingsraad), Almanya, Avusturya ve Hollanda’da işçilerin işyerinde söz sahibi olmasını sağlayan temsilci yapılar olarak görev yapar. İşçi haklarını korur, çalışma koşullarını iyileştirir ve işverenle müzakereler yürütme yetkisine sahiptir.
[6] CGIL (Confederazione Generale Italiana del Lavoro - İtalya Genel İşçi Konfederasyonu), İtalya’nın en büyük ve en eski sendikal konfederasyonlarından biridir.
[7] Çevik (Agile) metodolojiler, yazılım geliştirme süreçlerinde esneklik ve hız kazandırmak amacıyla ortaya çıkmış bir yaklaşımdır. Agile Manifesto’nun (2001) temel ilkeleri, katı planlara bağlı kalmak yerine iteratif geliştirmeyi, müşteri geri bildirimine öncelik vermeyi ve ekipler arası işbirliğini teşvik etmeyi hedefler. Özgürleştirici bir çalışma modeli olarak sunulmasına rağmen, çevik yöntemlerin çoğu zaman işçilerin kolektif mücadelesini zayıflatan ve işverenlerin kontrol mekanizmalarını güçlendiren bir araç hâline geldiği tartışılmaktadır.
[8] Sosyokrasi, karar alma süreçlerinde eşit katılımı ve ortak sorumluluğu teşvik eden bir yönetim modeli olarak tanımlanır. 20. yüzyılın başlarında Hollandalı mühendis Kees Boeke tarafından geliştirilen bu sistem, özellikle yatay örgütlenme yapılarında, kooperatiflerde ve bazı şirketlerde uygulanmaktadır. Sosyokratik yönetim, hiyerarşik kontrol yerine çemberler aracılığıyla örgütlenmeyi, kararların oybirliğiyle değil rızaya dayalı olarak alınmasını ve çift yönlü geri bildirim mekanizmalarını esas alır. Karar alma süreçlerinin aşırı karmaşıklaşması, gerçek anlamda yatay bir yapı inşa etmek yerine belirli grupların kontrolü elinde tutmasına yol açabilmesi ve özellikle işyerlerinde emekçilerin kolektif mücadelesini zayıflatma riski taşıması sosyokrasi fikrine getirilen eleştiriler arasındadır.
(DS/VC)
Teknoloji işçileri ve Silikon Vadisi’nin egemenlerine karşı mücadele

Dan McQuillan: Silikon Vadisi ile faşizan siyaset biçimleri arasındaki örtüşme belirginleşiyor

YAPAY ZEKÂNIN POLİTİK İNŞASI
Hesaplamanın toplumsal tarihi: Rönesans'tan kapitalist işbölümüne

YAPAY ZEKÂNIN POLİTİK İNŞASI
Hesaplamanın toplumsal tarihi: Çin'den İslam dünyasına

YAPAY ZEKÂNIN POLİTİK İNŞASI
Hesaplamanın toplumsal tarihi: Sümer’den Roma’ya
