Birkaç yıl önce yayınlanan "Diyarbekir Diyarım Yitirmişem Yanarım" (İletişim 2. bs. 2004) kitabımla ilgili kendisi ile görüşürken sormuştum:
"Neden bizim evde Kürtçe konuşulmazdı?".
Yanıtlamıştı:
"Biz Kürtlüğümüzü kabul etmiyorduk ki! Şimdi İsveç'te yaşayan kızım benimle kavga ediyor. 'Kürtlüğümüzden utanıyor muydunuz?' diyor. Derdik; çocuklarımızın lisanı İstanbul Türkçe'si olsun. İstanbullular gibi konuşsunlar derdik. Kürtçe konuşanları da ayıplardık.
"Biri bize Kürt'sünüz dediğinde, 'Hayır biz niye Kürt olalım, köylüler Kürt'tür' derdik. Küçük kardeşin İlhan cezaevine girdikten sonra ben Kürtlüğü kabul etmeye başladım. Ve Kürtlüğümüzün farkına vardım. Sizlerin yanında anlattığım nedenlerle Kürtçe bilmemize rağmen konuşmazdık. Ama şimdi Kürtlüğümüzle gurur duyuyorum."
İşte bu sözler 76 yaşındaki annemin ifadeleri. Hayat öğreticidir. Yanıltıcı olan bir dolu şey olmakla birlikte hayat asla yanılmaz. Rahmetli anneannemle Kürtlük mevzuunu konuştuğumuzda o da aynı şeylerden söz ederdi.
Sonuçta şehirli bir Kürt'tü. Bizlerin tam da politik bilinçlenme dönemlerimiz olan liseli çağlarımızda nenem her defasında "Oğul" derdi. "Bu Kürt küve geldi. Şehrin tadı tuzu kalmadı!" diye eklerdi.
Kızardık kendisine; "Ne demek şimdi bu. Sen Kürt değil misin!" diye sorgulardık o yaşındaki kadını.
"Çok şükür Kürdüm oğul. Ama ben bu sizin bildiğiniz Kürtlerden değilim. Soyum sopum belli asil Kürdüm." derdi.
Kürtlük adına yapılan, edilen işlerden de isyanları yaşamış ve onca yıkıma acıya tanıklık etmiş biri olarak çok da haz duymazdı. "Zalimdirler. Acımazlar. Yazık olur siz gençlere" derdi.
Sonra o nenemin kızı; yani anam, oğlu, küçük kardeşim 12 Eylül sonrası hapse düşünce, Kürtlüğünün farkına cezaevi kapısında varan anam, şunları söylemeye başladı.
"Ben üç şahsiyeti severim. Sesinden dolayı Şivan Perwer'i, filmlerinden dolayı Yılmaz Güney'i, gencecik yaşında ölüme giden Deniz Gezmiş'i çok severim ve unutmam."
Hayat belki de insanlarda, özellikle de kadınlarda böyle derin izler bırakınca hayat oluyor.
Sonra anamın kızını, yani bacımı hayat İsveçlere taşıdı. Orada evlenip çoluk çocuğa karıştı. Gitmeden evvel yukarıda anlattığım nedenlerle tek kelime Kürtçe bilmezdi.
Bugün Kürtçe'nin iki lehçesi Kurmanci ve Sorani'yi gayet iyi konuşuyor. Tesadüf eseri bir program nedeni ile İsveç'e, Stockholm'e giden arkadaşım Nadire Mater anlatmıştı bacımdaki değişimi.
Belki de bu üç kuşağın bir aile özelinde yansıttıklarıdır asıl bugüne kalan.
Hayat budur işte yanılmadığı gibi öğreticidir de elbette.
80 küsur yıllık cumhuriyet tarihine baktığımızda asıl belirleyici olan Kürt kadınlarındaki değişimdir demek galiba yanıltıcı olmaz. Olmamalı da. Örgütlenme konusunda kanımca erkeklerden bir gömlek ilerdeler. Kararlılıkta da öyle.
Bunun ben acıyla yaşamaya, acıyı yangın yeri olan evlerinin içinde yaşayıp tanığı olmaya, sonra da acının ve yaşadıklarının sanığı olmaktan korkmamaya ve de savunucusu olmaya bağlı olduğunu ifade etmek isterim. (ŞD/EÖ)