İrfan Aktan için kendisini çok iyi tanıyan biri olarak bana bir soru sorulsa; hakkaniyeti öne çıkararak mesleği olan gazeteciliği titiz, kılı kırk yararcasına çalışıp yapan bir gazeteci derim. Bunu dedikten sonra gazeteciliğinin yanına hiç sektirmeden yazar unvanını da eklerim. Ama şunun da altını çizerek tabii ki; gazetecilikten müsemma bir yazarlık. Öyle ki; geçirgen bir gazeteci-yazar kimliği onunkisi. İkisi de başarılı.
Önceki gün ulaştı kitabı elime. Hızla okudum "Karihōmen / Japonya’da Kürt Olmak"ı.
Karihōmen, bir nevi “denetimli serbestlik”miş Japon siyasi devlet literatüründe. Ama bizde bilinen türündenki gibi değil(miş). Daha otoriter, daha sıkboğaz edip nefes aldırmayan. Adeta ‘ne yaparsan yap, ülkene dön, başka çaren yok’ dedirten türden.
Aktan, 2022 Nisanı ile Ağustosu arası Kyoto Üniversitesi'nden bir davetle Japonya’ya gider ve dört ay kalır. 2023’te de mart ayında bir ay konuk olur ve Japonya’da Kürtlerin Newroz’una da katılım sağlar. Ve yaklaşık iki buçuk yıllık bir çalışmayla Karihōmen kitap olarak çıkar. Haziran 2025’e kadar da ağırlıklı olarak müzik eksenli bir Karihōmen belgeseli yoldaymış, buradan yazmış olayım.
Kürt olunca, hele çaresiz kıstırılmışsan işin zor. Dünyanın her yerinde bu böyle zaten. İşte dünyanın öbür ucunda da böyle Karihōmenliler ancak “zorlu, ölümcül ve pis” işlerde çalışmaya mecbur edilmişler; bir nevi Kürdün kaderi yani! Orada da tecelli etmiş.
Onca yabancı-göçmen tebaa içinde en az olanlar olmalarına rağmen Kürtler “seçilmiş kurban” Japon ırkçı gruplar nezdinde. Çünkü sığınacak ve kendilerini sahiplenecek ülkeleri yok. Üstelik bu pozisyonda olan tek göçmen gruplar. Politik kimlikleri ve örgütlülükleri nedeniyle diğer yabancı mülteci durumundakilere göre tam kurban. Hem aşiret bağları hem de etnik kimlikleri ve politik duruşları nedeniyle örgütlüler.
“Kolay lokma”lar çünkü Türkiye’deki ırkçı gruplardan da beslenen çok örgütlü bir Japon ırkçı güruhun her an her yerde saldırı ve tehdidi altındalar. Evlerinin içine kadar girip dünyaya ne kadar kötü olduklarını anlatarak kötülüyorlar. Ve ırkçı gruplar bu “kolay lokma”yı hallederlerse diğer yabancı gruplar üzerinde daha rahat çalışacaklarına inanıyorlar.
Kitaptan anlaşılan önemli bir detay 125 milyonluk ülkede hepi topu 2 bin kişilik bir Kürt topluluğun bütün tehlikelerin kaynağı gibi ifade edilmesi söz konusu. Koca ülkede bütün yabancıların sayısı 2,5 milyon ve bunun içinde sadece 2 bini Kürt. İşte ırkçı grupların ana hedefi bu topluluk…
1990’lardan itibaren, yayla yasakları ve devlet baskısı nedeniyle hem politik hem de ekonomik zorluklar yaşayıp Japonya’ya sığınan küçük bir Kürt nüfus, kitabın hikayesine konu olan. Kürtler aslında Japonya’daki yabancılar içinde istatistiki verilere bile giremeyecek kadar azlar ama Japon ırkçılara göre ne gam!
İrfan Aktan’ın güzel bir tespiti var, diyor ki; “Göçmenler başkalarının cennetine koşmuyor, kendi cehennemlerinden kaçıyorlar.”
İşte işin aslı bu kendi cehennemlerinden kaçanların belki dünyadaki bir cennetten kısmen nasiplenme umuduyla hayli uzun ve badireli yolculuklardan sonra dünyanın çok ama çok uzak bir diyarında vatandaşı oldukları ve kaçış sebepleri olan koşullardan cennet beklerken, ağır bir cehennemi hal ile yüzleşmeleri, karşılaşmaları nedenli bir hikaye olarak okudum Karihōmen'i.
Japonya konusunda onca “iyi” düşünceleri olan yaygın bir bakış açısının olduğuna kaniyiz ya! Böyle bir yüzle, ama Japon düşmanlığına varmadan okumaya ihtiyaç varken, İrfan Aktan’ın Karihōmen’ini okumak gerek.
Mart ayı içinde Diyarbakır DİTAV Kültür Sanat Evi’nde Karihōmen’i konuşmak üzere beklemede kalalım. (ŞD/TY)