Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali'nin tadı, billahi de damağımızda kaldı.. Filmler içinde biri vardı ki ismiyle de cismiyle de kafamı karıştırdı: Beden-sonuç ilişkisi! "Fazlası alınmayan etler", yağlar ve görkem arasında derin nefes alış verişlerle başlayan film, sıkıntıyı bu şekilde bedene taşıyarak şişmanlığın tepesine salınan kasveti hatırlatmak istiyordu belli ki. Aslı Ertürk'ün yönettiği kısa film, birbiriyle sürekli diyalog halindeki iki beden üzerinden, (normalbedenin taşıyıcısı) şişmanbedenin kendi nedenlerinden çıkarak başkalarının sonucuna varış ezberini yıkarak, kendi içine konulan normalbeden ile hesaplaşmasını konu alıyordu.
Peki, bedene ne zaman not vermeye başladık? Kadının kalitesi ne zaman erkek bakışının aynasında ikmale kalmaya başladı? Tek biçimliliğe ve "gibi güzellik" adanmışlığına hapsedilen bedendeki güzellik, ruhtan arındırılmış "sertliğiyle" esasen ne zaman kadınların dünyasından kovulmaya başladı? Her zamanki gibi yazıyı biraz da sorularımı sorup kaçmak için kullanıyorum.
Bedeni sıfırlamak...
Sıfır kilometre gibi kullanılmamış, hem biraz bebeksi, hem biraz erkeksi ve kolay taşınabilir bir beden formu. Hastalığa yaklaşılan yerde güzelliğe varma düşüncesi, son haddine varmış pornografisiyle "hatların" silindiği bir bedeni soymayı da hafifleştiriyor. Güzelleşmek için kusmanın öğütlendiği bir parlaklığın taşıdığı çelişki, bedeni hastalık yoluyla bedendeki güzelliğin idealine bağımlı kılıyor.(1)
Tuğba Benli Özenç'in "Sıfır Beden Olmak" başlıklı yazısındaki sözleri sonucu da özetliyor: "Böylelikle beden, kof ama cilalı bir zırh, boyun eğmiş kimliğin temelsiz bir ifade aracı haline geliyor."
Çoğunlukla şişmanlık denilince akla sadece aşırı şişmanlığın (obezlik) gelmesi, sıfır beden kategorisinin genişlettiği şişmanlık ağı ile ilgili bir sorun. Sıfır beden saplantısının, bu ölçünün biraz dışına taşan bütün bedenler arasında yarattığı homojenleşme, şişmanlık ve zayıflığı çapları birbirine eşit olmayan iki kategori olarak, bir nevi kast sistemi üzerinden inşa ediyor. Son yıllarda 44 bedenin 42'ye, 42'nin 38'e vs… terfi ettirildiği kıyafet kalıplarındaki bu gidişat, kadınlar üzerinde ayrı bir şiddet doğuruyor.(2)
Sanki çok şişmanların üşümediği, terlemediği, gezip dolaşmadığı ve hatta olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Kıyafetin çoğu kez bir "tarz" olarak, kişinin düşüncesinin yansımalarından biri olduğu göz önünde bulundurulduğunda, düşündüğü gibi giyinemeyen birinin bir nevi düşünce özgürlüğü de ihlal edilmiş oluyor. Pek çok kadın "çıkık" olan memelerinden şikayet etmediği ve hatta memelerinin daha da büyümesini talep ettiği halde, az da olsa çıkan göbeğinden "çok rahatsız ettiği için" kurtulmak istiyor. Bu gerçekten de, hepimizin inandığı, ruh ekonomimizin açık verdiği efsaneler dünyası.
Oysa mesela, annem, 1970'li yıllarda Başkale'de birinin güzel olduğunu söylemek için "bilmem kimin gelininin bir gerdanı var, bembeyaz; aha bu kadar (elini bir karış açarak)" dediklerini anlatırken, ben evlerimizle birlikte küçülen bedenlerimizi aslında kaybettiğimizi düşünüyorum.
Büyütülen organlara karşılık küçülen bedenlerin; yani şişkin dudaklar, iri gözler, kalın kaşlar, koca göğüsler ve dolgun kalçaların altında ancak bunları taşıyabilmeye takati kalan gerçek bedenin kaybolmuşluğu, vücudun tek işlevini "çekici kılmak" ile kilitli tutuyor. Şişmanın afsunluğu içerde depolanıyor.
Şişmanlık önceleri kültüre ve coğrafyanın koşullarına göre değişir, pek çok kültürde verimliliğin, bolluğun ve hayatta kalmış olmanın becerilerinden biri olarak görülürken, günümüzde beden, tek bir kalıbının dayatıldığı bir şımarıklıkla karşı karşıya. Nitekim Maruf Beçene "Anoreksiya Nervoza ve Çağdaş İnsanın Beden Algısı" başlıklı yazısında şöyle bir tespit yapıyor:
"Anoreksiya modern insanın tüketim alışkanlığıyla ilişkilendirilebilecek bir hastalıktır. Temel ihtiyaçların çok rahat giderilebildiği ve beslenme sorununun olmadığı bir ailede kişi psikolojik olarak bir sorun alanı oluşturma gereksinimi duyabilir. Burada sorun olarak muhatap alınabileceği ve ilişki kurabileceği en yakın nesne kendi bedenidir".
Ruth Raymond Thone "Fat: A Fate Worse Than Death?" ismini verdiği kitabında görüntüye konulan standartların ırkçılıkla olan ilişkisini açık ediyor. Kitapta, siyah bir kadının anoreksiya hastalığını ortasınıf beyaz gençkızların bir hastalığı olarak tanımlaması(3) dikkat çekiyor.
Fakat bu noktada Boston Women's Health Book Collective'in hazırladığı "Our Bodies Ourselves For The New Century" kitabında ABD'de bazı etnik ve ırkçı grupların hala şişman kadınları "tercih ettiğinden" söz edilerek sorun tersine taşınıyor.
Dolayısıyla, dünyadaki tüm kadınlara batılı-beyaz kadın beden formunu dayayarak kadın bedenine zulmeden modern beden algısına karşılık, şişman kadına tanıdığı imtiyazla iktidarını yine kadının bedeni üzerinden tanımlayan bir etnik algının da mevcut olabileceğinin hesapta tutulması gerekiyor.
Ve seksi şişmanlatmak
Şişman kadının seksle olan sınavı dul, yaşlı, lezbiyen, Asyalı ya da son dönemin türbanlı kadın pornosuyla (politik porno mu diyeceğiz buna?) birlikte bakıldığında izah kazanıyor; "Dıştakilerin" görünürlük iddiası arttıkça, seksilik potansiyeli devreye sokuluyor.
28 Mayıs 2008 tarihli Radikal Gazetesi'nde "Modern olanı olumlayan her tavır kendini bedeniyle gösterir ve teşhir eder ve seksüalite bu bilincin ana rengidir" diye yazan Memduh Özdemir'in yorumunu bu açıdan biraz koyultmak ve odaklamak mümkün sanıyorum.
Francette Pacteau'nun "Güzellik Semptomu" isimli kitabındaki görünüşü her zaman uyarıcı etki yapan cinsel organların neredeyse hiçbir zaman güzel olarak değerlendirilmemesi tespiti üzerinde durarak vardığım kanı, bana bu seksüalitenin çirkinlik üzerinden hırçınlaştığını gösteriyor. Yani şişman ve dolayısıyla çirkin olan kadın, seks endüstrisi için hırçınlığı ve azgınlığıyla yeni bir hammadde alanı açıyor. Hareketsizliğe ehliyetsiz şişmanbeden, pornografinin parıltısında hareket kazanıyor!
Bu pornografik seksüalite potansiyelini kullanmayacak olan şişmanlar için "yeni" bir "yaşam alanı" kurulmuş: Zayıflama Kampları. Burada tanışıp evlenen, bu kampları bir yaşam biçimi olarak algılayan bir dolu insan var. Kendisini ancak kendi gibiler arasında iyi hissedebileceği psikolojisi, alçılı bir rahatlığı ve hırslı bir ayrımcılığı hatırlatmıyor mu? Fink atılamayan bir dünyadan kaçanların yerleştiği avlaklarda (4) fasılasız bir zayıflama idealini bu insanların zihnine nakşeden şey, sadece güzelliğe olan özenme olamaz.
Bütün bunları boşverelim gitsin! Bakın Şişman kadınların internet sitesi (http://www.fatso.com) "beden ölçülerinden dolayı af dilemeyecek kadınların sitesi" olarak duyuruyor kendini. Beden ölçütlerinden af dilemeye başladığında şişmanbedenin kendi psikolojisinde beliren anti-şişman tavır, kendi bedeni tarafından suçlanan kadınlarla sakatlığı toplumsallaştırıyor.
Bütün bu soruları tartışmak, pazartesi gününün şişmankadın gözündeki imajını yırtmak ve filmin sloganıyla "bedene tutsak olmamak adına", bir elimiz yağda bir balda Amargi Kitabevi'nde Aslı Ertürk'ün filmini gösteriyor ve yönetmeni ile film ve filmin bize akıttığı sorular üzerine muhabbete giriyoruz
Bankalar "güzellik kredisi" vermeye başlamadan bir an evvel hepiniz gelin; başımız gözümüz üstüne…(GE/TK)
* Gülnur Elçik, feminist. [email protected]
Film Gösterimi
"Beden-Sonuç İlişkisi"
Yönetmen: Aslı Ertürk
Yer: Amargi Feminist Kitabevi
Tarih: 5 Temmuz 2008
Saat : 18.00 – 19.00
www.amargi.org.tr
(1) Anoreksiya Nervoza hastalığı diyetle zihnin sürekli meşgul olmasıyla, aşırı kilo kaybı ile ve kişinin zayıfladığını far edememesiyle karakterize olan bir durumdur…. Beklenen kilonun çok altında olmalarına rağmen kilo almaktan ve şişman biri olmaktan aşırı derecede korkarlar. Vücut ağırlıklarını ya da biçimlerini algılamaları oldukça çarpıktır; çok düşük kiloda olduklarını şiddetle inkar ederler. Emre Doğan, Bedenle ve Kiloyla İlgili Bir Sorun: Anoreksiya Nervoza.
(2) Henüz geçtiğimiz günlerde İngiltere basınına ülkenin güzellik kraliçesi olmak için başvuruda bulunan bir genç kadının 12 olan beden ölçüsünün (Marilyn Monroe’nun beden ölçüsünün 16 olduğunu hatırlatalım) “şişman olduğu” gerekçesiyle reddedildiğini okuduk.
(3) Kadınlık algısının erkene alınmasıyla birlikte anoreksiya hastalığının da yaşının küçüldüğünü hatırlatmak gerek. Amerika’da 10 yaşında anoreksiya hastalarına rastlanıyor artık.
(4) Avı çok olan av yeri.