* YARIN: Cinsiyet eşitliğine yönelik adımlar yapısal dönüşümlerin parçası olacak, etkinlikler olarak mı kalacak?
Gülnur Elçik'in AKP, CHP ve HDP seçim beyannamelerinde "kadın" bölümlerini inceleyerek hazırladığı yazı dizisinin ikinci bölümünü yayınlıyoruz. Elçik, ilk yazıda "ekonomik özgürleşme" ve "kadın istihdamı" konularını derinlemesine incelemişti:
Seçim Beyannamelerinde "Kadınlarımız/Kadınlarla/Kadınlar Olarak"
Aile
AKP Seçim Beyannamesinin "Kadın" Bölümü için tıklayın. |
AKP beyannamesinde insan merkezli kalkınma politikalarının ana ekseninin aile kurumunun güçlendirilmesi ve çocuk sayısının artırılması olduğunu yeniden ilan ediyor (s. 95). “Kadınlarımız, toplumsal hayatın olduğu kadar ailelerimizin de temel direğidir (s. 109)”, deniyor. Aile bölümünde beklenilebileceği gibi aile, kadın ve çocuklarla ilgili düzenlemeler var, babalık izni (1) haricinde erkeklere değinilmiyor.
Nüfusun artırılmasına bu kadar vurgu yapılmasının sebebi, kalkınma ve refahın ancak dinamik ve kaliteli bir nüfus yapısıyla mümkün olabilmesi” olarak açıklanıyor. “TÜİK’in yaptığı uzun dönem nüfus projeksiyonlarına göre, tedbir alınmaması halinde, doğurganlık hızının 2050 yılına kadar 1,65 çocuk seviyelerine kadar gerileyeceği tahmin edilmektedir… Bu kapsamda nüfus politikamızda değişime gittik ve 2000’li yıllara kadar uygulanan doğurganlığı azaltmaya yönelik politikalar yerine doğurganlığı artırmaya yönelik politikalara geçiş sağladık” deniyor.
Hacettepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Aykut Attar’ın araştırması ise doğurganlığın artmasının maliyeti refah değil bağımlı nüfusun, yoksulluk artacağını ortaya koyması açısından dikkate alınmalı (2). HDP beyannamesinde bu konuda kadınların sesinden bir isyan eksik edilmemiş: Çocuk doğurup doğurmayacağımıza, kaç çocuk doğuracağımıza, nasıl doğum yapacağımıza kendimizin karar verdiği… (s. 11)
AKP Metninde “stüdyo evler” ifadesine rastlarsanız şaşırmayın. Stüdyo evler “kadın konukevlerinde kalan mağdur kadınlarımızın” çocuklarından ayrı kalmaması için düşünülmüş. Sosyal dayanışma bütünüyle güçlü aile yapısına dayandırılıyor. İstihdam programında kadınlar için öngörülen teşviklerin büyük çoğunluğu da ya aile kurumunu güçlendirmek ya da “işverenlerin üzerindeki yükün azaltılarak kadın istihdamını artırıcı bir rol oynaması gerekçesiyle” öne sürülüyor; doğum teşvikleri, kendi nam ve hesabına çalışanlar için getirilen doğum borçlanması imkânı ve tüp bebek tedavisine verilen özel destekler bunlardan sadece birkaçı (s. 142-144).
Beyannamede aile sadece kadına makbul rolleri hatırlatmak için değil, bizzat kadınların hayatında iyileştirici etkiye sahip adımların atılmasında da gerekçe sağlayan, atılacak adımın meşruiyet ve faaliyet sınırını belirleyici bir etkiye sahip.
Ailenin korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” da babalık izni, özel kreşlerin sayılarının artırılması için işverene verilen teşvik de, çalışan kadınlar için getirilen doğum borçlanması da, “doğum hediyesi” de (3), kreşler için özel sektöre sağlanan teşvik de sadece ailenin güçlendirilmesi için atılan adımlar içerisinde sayılıyor. Beyannamede yine bu kapsamda aile ve iş hayatının uyumunun güçlendirilmesi için farkındalığın artırılacağı söyleniyor. Aile eğitim programı, evlilik öncesi eğitim programı, aile sosyal destek programı AKP’nin kadınlar üzerinden yürüyen, “sosyal desteklerimizde aileyi odağa alarak, bütüncül bir perspektifle yeni programlar geliştirdik” söylemi dahilinde üretilen diğer programları.
Çocuk bakımı ve eğitimi, hasta/yaşlı bakımı
AKP'nin aile kurumunun güçlendirilmesine yönelik politikalarına karşın erken çocukluk ve bakım hizmetlerinin geliştirilmesi ile ilgili düzenlemelere yanaşmadığını gördük. Kamudaki kreş sayısı hızla düşüş gösterdi (2007’de 492 olan kamu kreş sayısı, şu an 109). KEİG olarak yaptığımız izlemede gördük ki, CHP VE HDP’li belediyelerin bir politika olarak uygulamaya koydukları belediye kreşlerinin tersine AKP'li belediyelerin çok azında kreş var (ama annelik eğitimini çoğunda bulmak mümkün). Bu nedenle AKP beyannamesinde bulunan “Belediyelere kreş açma zorunluluğu getireceğiz” vaadi büyük önem taşıyor. Yanısıra “kaliteli, hesaplı ve kolay erişilebilir kreş imkânlarının yaygınlaştırılmasına yönelik” vurgu (s 102) bu konuda adımlar atılacağının sinyalini veriyor.
Çocuk bakımı ve doğuma bağlı izinlerle ilgili düzenlemelerde memur/işçi ayrımı da tartışılan konulardan biri. AKP metninde bu konuda bir uyumlaştırmaya gidileceği belirtiliyor. Diğer taraftan hükümetin evlere şenlik bir huzurevi politikası ayyuka çıktı. Huzurevi modelinin Türk gelenek ve göreneklerine uygun olmadığını söylenerek, hastalara evlerde (kim tarafından?) bakılacağı söyleniyor (4). Beyannamede doğrudan huzurevleri ile ilgili bir düzenleme görünmüyor ancak 65 yaş üstü geliri asgari ücretin altında olan yaşlılar için sağlanan sosyal destek programına referans yok. Bunun dışında, yaşlıların ekonomik ve sosyal hayata daha aktif olarak katılımının hedeflendiği Yaşlanma Ulusal Uygulama Programı’nın uygulanacağı ifade ediliyor.
CHP bu konudaki önerilerini “Kaliteli ve Çağdaş Bakım Anlayışı” ve “Kadınların Bakım Yükünü Azaltacağız” başlıkları altında düzenlemiş. Gündüz bakım ve evde bakım hizmetlerinin kurumsal, ücretsiz ve yüksek nitelikli olarak sunulacağının altı çiziliyor. Evde yaşlılara bakan aile üyeleri için sosyal, psikolojik ve finansal destek programları, Aile Merkezleri’nde verilecek eğitimlerde çocuk bakımı harcamalarının karşılanması ve CHP Aile Sigortası Programı kapsamında, bebek beslenme ve kreş desteği, işyeri denetimlerinin artırılması gibi vaatler bulunuyor. “Devredilemez” vurgusu olmaksızın- ebeveyn izninin yaygınlaştırılması, işyerinde kreş açma yükümlülüğünün tüm çalışanlar üzerinden düzenlenmesi gibi vaatler ise bakım hizmetlerinde eşit sorumluluğa değil, kadınların iş gücünden kopuşunun engellenmesi hedefine referansla gerekçelendiriliyor. Kreş hizmetleri ayrıca çocuk yoksulluğunu azaltıcı bir önlem olarak da düşünülmüş.
HDP “Çocukların yemyeşil parklarda koşuşturduğu, her mahallede güvenle kalabilecekleri ücretsiz kreşler” vaadiyle ufkumuzu okşuyor.
Çalışma saatlerinin düşürülmesi çocuk bakımı ve eğitimi dahil evdeki cinsiyetçi işbölümünün ortadan kaldırılması, bu alanda atılan adımların kadınlar için özgürleştirici bir etki gösterebilmesi açısından özellikle önemli. Gerek İnsan kaynakları danışmanlık firması Mercer'ın 2009 yılında yaptığı Haftalık Çalışma Saatleri Analizi (5), gerekse Regional Well-Being’in 2014 raporuna göre Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'ne üye 34 ülke arasında en uzun çalışma saatleri Türkiye'de. Bu uzun çalışma saatlerine kadınlar için ev içi emeğe harcanan günde 6 saat 30 dakika göz önünde bulundurulduğunda çalışmaya yönelik düzenlemelerin kadınlar açısından önemi berraklaşıyor (6). (GE/ÇT)
**
(1) “Çalışma hayatında kadın ve erkekler arasında eşit muameleyi ve eşit fırsatlar sunulmasını sağlayacak şekilde AB standartlarını göz önünde bulundurarak, babalık iznine ilişkin ilgili mevzuatta gerekli değişiklikleri yapacağız. (s. 147).”
(2) Attar’ın araştırmasına göre; 2015 yılından itibaren doğurganlık düzeyinde kalıcı artışın sağlanması durumunda; yüzyılın sonunda çoğunluğu 15 yaş altı ve 64 yaş üstünden oluşan “bağımlı nüfus”, 120 milyon gibi çok yüksek bir noktaya çıkıyor. “3 Çocuk Daha Fazla Yoksulluk Tehlikesi”, 24/11/2013
(3) Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Öncelikli Dönüşüm Programı kapsamında annelere yapılacak “Doğum Hediyesi” 27 nisan itibariyle Resmi Gazete’de yayınlanarak yasallaştı.
(4) Başak Çubukçu, “Huzurevi Politikası değişiyor,” Al Jazeera, 23.01.2015.
(5) Ülkelere göre haftalık çalışma saatleri analizi, 25.03.2009
(6) “OECD: En Uzun Çalışma Saatleri Türkiye'de”, 01 Aralık 2014