6 ŞUBAT DEPREMLERİNİN İKİNCİ YILI
Antakya koruma planı kimi koruyor?
“Dünyanın ilk aydınlatılan caddesi” olarak bilinen Kurtuluş Caddesi, Antakya tarihi kent merkezinin kalbinden geçiyor. Roma döneminde Sütunlu Yol ya da Herod Yolu, Fransız döneminde (1920-1939) “Rue Jadid” (Yeni Cadde) olarak adlandırılan bu iki kilometrelik cadde, 6 Şubat depremlerinden sonra karanlığa gömüldü.
Depremin ikinci yılı yaklaşırken, caddenin her iki tarafındaki tarihi mahalleler, yıkıntıların ortasında yeniden inşa ve yıkım belirsizliğiyle boğuşuyor.
"İmar planı, Antakya özgünlüğünün yok olmasına neden olacak"
Affan, resmi adı ‘Fevzi Çakmak Mahallesi’ olan, ancak tarihsel olarak caddenin iki yakasına yayılmış daha geniş bir alanı kapsayan bir mahalle. Gazipaşa Mahallesi ile Kuyu, Güllübahçe ve Zenginler mahallelerinin bir kısmı da bu alan içerisinde yer alıyor.
6 Şubat’tan önce, avlulu, küçük süs havuzlu ve bahçeli “eski Antakya evleri”nin ağırlıkta olduğu Affan Mahallesi’nde; Arap’ı, Türk’ü, Alevi’si, Sünni’si; Ermeni’si, Yahudi’si ve Hristiyan’ı bir arada yaşıyordu. Fevzi Çakmak Mahallesi Muhtarı Şefik Fatihoğlu’nun deyimiyle, Antakya’nın ‘mozaik’ olarak nitelendirilebilecek bir mahallesi.
Depremde büyük yıkıma uğrayan mahallede, halihazırda hasarsız ya da az hasarlı olan yapılar da tehdit altında.
“Vatandaşlar net bir yanıt alamıyor”
Deprem öncesinde mahallede yaklaşık 500 hanede, 4 binden fazla kişinin yaşadığını belirten Şefikoğlu, şu anda net sayıyı bilmediğini ancak hasarsız ya da az hasarlı konutlarda birden fazla ailenin birlikte yaşamayı sürdürdüğünü söyledi.
Muhtar Fatihoğlu’na göre, evleri yıkılan yurttaşlar yeniden inşa belirsizliği nedeniyle mahalleye dönemezken, hasarsız ve az hasarlı ev sahipleri ise “Evlerimiz yıkılacak mı?” korkusu yaşıyor.
bianet’in yüz yüze görüştüğü Fatihoğlu, “Vatandaş, koruma planı nedeniyle inşaat ruhsatı alamıyor. Antakya Belediye Başkan Yardımcısı’na bu konuyu sordum; bana, ‘[Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği] Bakanlık burada parselleri birleştirecek. Bu süreç tamamlanmadan ruhsat veremeyiz’ cevabını verdi” diye konuştu.
Koruma planının ardından mahallede incelemeler yapan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü ekiplerinin, hasarsız ve az hasarlı yapıları teyit ettiğini belirten Fatihoğlu, yetkililerin “Merak etmeyin, buradaki herkes hak sahibi olacak” söylemlerinin ise yeni soru işaretleri oluşturduğunu ifade etti.
Fatihoğlu, bu iki gelişmenin “her yerin yıkılabileceği endişesini daha da pekiştirdiğini” belirtti ve ekledi: “Vatandaşlarımız net bir yanıt alamıyor ve kendi senaryolarını yazmaya başlıyor.”
Yıkıntıların ortasında yaşam
Kurtuluş Caddesi üzerindeki tescilli yapıların bir kısmı, “Kültür ve Turizm Bakanlığı” yazılı brandalarla çevrilmiş durumda. Mahalle içindeki benzer durumdaki yapıların üzerinde ise yalnızca “Tescilli” ifadesi yer alıyor.
Düne kadar daracık sokaklarda sıralanan bitişik nizam evlerin yerinde şimdi koca bir boşluk var. Bu boşluğun ortasında ise tek tük “Hasarsız” ya da “Mahkemelik” yazılı yapılar dikkat çekiyor. Hasarsız evlerde, çok sayıda aile imkansızlıklara rağmen bir arada yaşamak zorunda.
İki katlı evinde, üç aile ve toplam 9 aile ferdiyle birlikte yaşayan 65 yaşındaki Feyruz Accan, “Burada doğdum, burada büyüdüm ve burada ölmek istiyorum” diyor.
Accan, evinin depremde hasar görmediğini, bazı irili ufaklı tamiratları kendi imkanlarıyla hallettiğini anlatıyor: “Evimiz yıkılırsa nereye gideceğiz? Bu kadar kişi nerede yaşayacağız? Çocukların evleri yok. Ne yapacağımızı biz de bilmiyoruz.”
Mahalledeki hasarsız ya da az hasarlı birkaç apartmanda yaşayanlar için de durum farklı değil.
Affan’da faal durumdaki tek fırında karşılaştığımız 76 yaşındaki Nezahat K., az hasarlı ve yıkım tehdidi altındaki binalarını göstermek, komşularıyla birlikte seslerini duyurmak için bizi birkaç yüz metre ilerideki evlerine davet etti.
Beş katlı binanın dış cephesindeki bazı çatlaklar dikkat çekince, Nezahat K. “Belirsizlik yüzünden binaya masraf yapmak istemiyoruz” dedi.
Nezahat K. ile kendisi gibi tek başına yaşayan 74 yaşındaki alt komşusu Nadiye P.’yi ziyaret ettik. Her iki yurttaş da emekli aylığıyla geçindiklerini belirterek yaşadıkları sıkıntıyı şu sözlerle dile getirdi:
“Stresten gözümüze uyku girmiyor. Bunca yaşadığımız yetmedi mi? Ne kalacak ne de gidecek başka yerimiz var.”
Mahallenin bakkalından fırınına, kafe ve eczanesine kadar esnaf da yaşananlardan nasibini alıyor.
25 yıllık eczacı Haydar Temiz, Kurtuluş Caddesi üzerinde bulunan dükkanını depremden dört ay sonra tekrar açtı ve 15 Mayıs 2023’ten bu yana hizmet vermeye devam ediyor.
Uzun süre bölgedeki tek eczane olarak hizmet verdiğini, şimdi ise bulundukları binanın yıkılmak istendiğini belirten Temiz, “Bir sürü sıkıntı ve zahmetle mücadele ederken, yaklaşık bir buçuk ay önce Kurtuluş Caddesi rezerv alanı ilan edildi ve camımıza yıkım kararı astılar” dedi.
Eczanenin bulunduğu üç katlı binanın hasarsız olduğunu, üst katların mesken olarak kullanıldığını ve mal sahibinin itirazı sonrası yapılan karot testinin sonucunu beklediklerini ifade eden Temiz, şunları söyledi:
“Boşaltacaksınız da nereye gideceğiz biz? En baştan deseydiniz ki ‘Kardeşim, sen buraya eczane açamazsın.’ Bunu da demediler ve şimdi ise hiçbir muhatap bulamıyoruz. Terk edelim, gidelim diye mi uğraşıyorlar?”
“Artık bu belirsizlik sona ermeli”
Mahalle sakinleri, kültürel ve demografik yapının korunacağı yönündeki vaatlere rağmen endişeli. Muhtar Fatihoğlu, yetkililere seslenerek şöyle dedi:
“Talebimiz net: Mahallenin akıbetiyle ilgili bir an önce karar alınmasını ve buradaki vatandaşların bilgilendirilmesini istiyoruz. Telefonum 7/24 susmuyor. İnsanlar her duyduklarından etkileniyor ve sürekli teyit almak, endişelerini gidermek için bizimle iletişime geçiyor. Artık bu belirsizlik sona ermeli.”
“İzlenmesi zor ve karmaşık bir süreç yürütülüyor”
bianet’e konuşan şehir plancısı Ceyhan Çılğın’a göre, “Antakyalıların orada nasıl bir yaşam sürmek istediklerini kimse ölçmedi, hak sahipliği kriterlerini belirlemedi. Bu nedenle bölgede büyük bir belirsizlik hâkim.”
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın hak sahiplerini muhatapsız bırakarak, izlenmesi zor ve karmaşık bir süreç yürüttüğünü belirten Çılğın, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Diğer yandan, Asi Nehri’nin karşısındaki alan için rezerv alan kararları alındı. Ancak, [riskli alan ilan edilen] bu bölgeyle rezerv alan ilan edilen yerler arasında bir bütünlük ilişkisi kurulmadı. Burası, sonuçta kentsel sit alanı. İletişim halinde olması ve ilişkili olarak düşünülmesi gereken bir yer. Ancak karşı taraf, gelişigüzel ihalelerle yürütülen çeşitli Emlak Konut ve TOKİ projeleri şantiye alanına dönüşmüş durumda.”
(VC)