SDG-Şam anlaşması: Şimdi ne olacak?

10 Mart’ta Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Ahmed eş-Şara yönetimi arasında imzalanan 8 maddelik anlaşma, hem Suriye sahasında hem de bölgesel ölçekte önemli sonuçlar doğurma potansiyeline sahip. Aslında bu süreci, bir nihai anlaşmadan çok, taraflar arasında imzalanan bir protokol olarak nitelendirmek daha doğru olur.
Anlaşmanın ana maddeleri; tüm Suriyelilerin haklarının güvence altına alınması, Kürt toplumunun haklarının korunması, ateşkesin sağlanması, devlet kurumlarının entegrasyonu, mültecilerin güvenli dönüşünün temin edilmesi, Suriye devletinin ‘terörle mücadelesine’ destek verilmesi, bölünme çağrılarının ve nefret söylemlerinin reddedilmesi şeklinde sıralanıyor. Son madde ise, “anlaşmanın uygulanmasını sağlamak ve sürecin yıl sonuna kadar tamamlanması için” yürütme komiteleri oluşturulacağını öngörüyor.
Bu anlaşmanın zamanlaması ve olası sonuçlarını değerlendirmeden önce, tarafların bu noktaya nasıl geldiğini hatırlamakta fayda var.

Suriye Demokratik Güçleri ve Şam yönetimi arasında anlaşmaya varıldı
Şam’da yeni yönetim ve Kürtlerle ilk temas
8 Aralık 2024’te Suriye’de, Esad ailesinin 53 yıllık yönetimi ve Baas Partisi’nin 61 yıllık iktidarı sona erdi ve ülkenin kontrolü Heyet-i Tahrir’uş Şam (HTŞ) ve müttefiklerinin eline geçti. Geçen üç aylık süre zarfında yeni Şam yönetimi, Kürtlere doğrudan cephe alan söylem ve eylemlerden bilinçli olarak kaçındı. Bu yaklaşım, yalnızca siyasi bir jest değil, aynı zamanda sahadaki askeri ve siyasi gerçekliklerin de bir sonucuydu.
Taraflar arasındaki ilk ciddi temas 29 Aralık’ta kuruldu. 10 Mart anlaşmasını imzalayan SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi, o tarihte fiili lider konumundaki Eş-Şara ile ilk kez görüştü. Abdi, bu görüşmeyi “iki tarafın karşılıklı bakış açılarını ve çekincelerini anlama fırsatı bulduğu bir toplantı” olarak nitelendirdi. Ancak görüşmeden çıkan asıl sonuç, “müzakereleri sürdürme” konusu olmuştu.
Bu süreçte, Eş-Şara’nın söylemleri de dikkat çekiciydi. Yeni yönetim, Suriyeli Kürtler konusunda keskin bir dil kullanmaktan kaçındı ve bu temkinli yaklaşım, Kürtler tarafından da karşılıksız bırakılmadı. SDG ve Özerk Yönetim, Şam yönetimini tanıdı ve Eş-Şara’yı “Geçiş Dönemi Cumhurbaşkanı” olarak tebrik etti.

"SDG, Suriye ordusuna dâhil edilecek"
Karşılıklı ‘iyi niyet’ adımları peş peşe geldi. Eş-Şara, 15 Şubat’ta Afrin’i ziyaret etti ve burada yerinden edilmiş Kürtlerin geri dönüşü ile el konulan mülklerin iadesi konularında güvence verdi. Bu ziyaretin ardından, 17 Şubat’ta Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin siyasi ve askeri temsilcileri bir araya gelerek, “Suriye’de iş birliğini ve istikrarı güçlendirmek amacıyla” bir dizi karar aldılar.
Bu toplantıdan çıkan kararlar arasında “Suriye’nin birliği” ve “askeri ve güvenlik kurumlarının entegrasyonu” başlıkları yer alıyordu. 10 Mart’ta imzalanan anlaşma da bu noktaların altını çizen bir metin olarak karşımıza çıkıyor.
Tüm bu gelişmeler, başta ABD olmak üzere, Batı’nın arabuluculuğu ve Körfez monarşilerinin desteğiyle ilerleyen bir süreçti. 7 Mart’ta ABD Merkez Kuvvetler Komutanı (CENTCOM) General Michael Erik Kurilla’nın Kamışlı’da Mazlum Abdi ile yaptığı görüşme de anlaşma öncesindeki kritik anlardan biri oldu. Bu buluşmanın hemen üç gün sonrasında, 10 Mart’ta anlaşmaya varıldı.

Suriye Demokratik Meclisi'nden Şam yönetimi ile anlaşmaya dair açıklama
Anlaşmanın zamanlaması
SDG-Şam anlaşması, bir yandan Türkiye destekli “Suriye Milli Ordusu” (SMO) bileşenlerinin Tişrin Barajı ve çevresine yönelik saldırılarının devam ettiği, diğer yandan yeni yönetime bağlı güvenlik güçlerinin sahil bölgesinde Alevilere yönelik sürdürdüğü katliamların gölgesinde gerçekleşti.
Evet, SDG açısından oldukça pragmatik bir hamle olan bu anlaşma, hem Türkiye’nin müdahale gerekçelerini zayıflatıyor, hem ABD’nin desteğini sürdürülebilir kılıyor, hem de içeriye ve dışarıya “ayrılıkçı” olmadığı mesajını veriyor.
Yeni yönetim açısından ise anlaşma, meşruiyet kazanma çabasının bir parçası. Bununla birlikte, yeni yönetimin Alevi katliamları üzerinden iktidarını tesis etmeye çalıştığı bir dönemde verilen bu görüntü, bir yandan Eş-Şara’nın elini güçlendirirken, diğer yandan “Esad rejimi kalıntılarına karşı mücadele” söylemine de dolaylı bir meşruiyet kazandırmış oldu. Ancak günün sonunda, bu anlaşmanın gerçek etkisi sahada sınanacak.

Suriye’de Alevilere yönelik saldırılar
SDG-Şam anlaşması, kısa vadede her iki taraf için siyasi avantajlar sağlıyor gibi görünse de, orta ve uzun vadede bölgedeki dengeleri ve mezhepsel gerilimleri nasıl etkileyeceği büyük bir soru işareti olarak duruyor.
Öte yandan, bu anlaşmayı Türkiye’deki ‘süreç’ten bağımsız ele almak mümkün değil. Özerk Yönetim yetkililerinin, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’taki çağrısının “kaçınılmaz olarak” Kuzeydoğu Suriye’yi de etkileyeceğini her fırsatta dile getirdiği biliniyor. Dolayısıyla, SDG-Şam anlaşmasının yalnızca Suriye içindeki dengeleri değil, Türkiye’nin Suriye politikasını ve ‘süreç’ tartışmasını da doğrudan etkileme potansiyeline sahip olduğu göz ardı edilmemeli. Bu noktada, önümüzdeki günlerde Ankara’nın bu anlaşmaya nasıl yaklaşacağı, sahadaki gelişmelerin seyrini belirleyen temel faktörlerden biri olacaktır.
Mazlum Abdi’nin El-Mecelle röportajı
Suudi sermayeli ve Londra merkezli El-Mecelle dergisinin sorularını yanıtlayan SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi, yeni yönetim ile “müzakere ve diyalog süreci” yürüttüklerini vurguladı.
Suriye’nin birliği, toprak bütünlüğü, tek ordu, tek başkent ve tek bayrak ilkelerinin kendileri için değişmez olduğunu belirten Abdi, “12 yıldır Suriye’den kopuk bir durumdayız, ancak çözüme tek bir Suriye çatısı altında ulaşmak istiyoruz,” dedi.
Abdi, Kürtlerin Suriye’nin bağımsızlığından bu yana sistematik baskılara maruz kaldığını, anadilde eğitim hakkı ve vatandaşlık hakkı gibi temel haklardan mahrum bırakıldığını hatırlatarak, anayasa yazım sürecinde Kürt halkının hukuki statüsü, dili ve yönetim modeli konularının yeniden ele alınması gerektiğini belirtti.
Abdi, Suriye’de ‘Irak Kürdistanı’ modelinin uygulanması gibi bir hedeflerinin olmadığını açıkça ifade etti; “Ne Suriye Irak’tır ne de Kuzeydoğu Suriye Kürdistan’dır.”
İran’la ilişkilere dair bir soruyu ise şöyle yanıtlıyor: “Ne geçmişte ne de bugün İran ile herhangi bir ilişkimiz oldu. İran’la bu konuda bir geleceğimiz de olmayacak. Biz yeni yönetimin bir parçası olmaya ve siyasi müzakerelere katılmaya odaklanıyoruz, muhalefet olarak görülmeye değil.”
Abdi, Trump yönetiminin SDG’yi yüzüstü bırakıp bırakmayacağı sorusuna ise, “Ben iyimserim ve umarım böyle bir şey olmaz,” diyerek yanıt verdi.
(VC)
KÜRT SORUNUNDA YENİ DÖNEM
Meclis'teki tokalaşmadan 'tarihi çağrı'ya: Süreçte neler yaşandı?

6 ŞUBAT DEPREMLERİNİN İKİNCİ YILI
Saat 04.17, Antakya sokakta: “Me rıhna nıhna hon”

6 Şubat’a bir kala: Antakya’da hava kurşun gibi ağır

6 ŞUBAT DEPREMLERİNİN İKİNCİ YILI
Bitmeyen 'geçici' yaşam: Koçören Kırgız Çadır Kenti

6 ŞUBAT DEPREMLERİNİN İKİNCİ YILI
Antakya koruma planı kimi koruyor?
