Suriye Kürtleri: Şam'ın baskıcı geçmişi ve Öcalan'ın Çağrısı

Suriye Kürtleri, Abdullah Öcalan'ın son çağrısı ve Suriye Ulusal Diyalog Konferansı arasında, kendilerini karmaşık sorular, süre giden korkular ve siyasal geleceklerinin belirsizliği içinde buluyorlar. Kimileri barış fırsatları görürken, başkaları tarihin tekerründen -Kürt sorununun çözülmeden kalması ve yeni Suriye'de haklarının tanınmamasından kaygılı.
Öcalan'ın Çağrısı: Barış çağrısı mı siyasal ikilem mi?
27 Şubat'ta Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) mahpus lideri Abdullah Öcalan, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi'nden (DEM Parti) bir heyet aracılığıyla Türkiye'deki hapishane hücresinden bir çağrı gönderdi. "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı" başlıklı açıklamasında diyalog, barış ve silahsızlanma vurgulandı. Öcalan bu çağrının tarihsel sorumluluğunu üstlenerek şunları söyledi:
"Tüm gruplar silahlarını bırakmalı. PKK kendini feshetmeli."

İSTANBUL'DA TARİHİ ÇAĞRI
Öcalan: Tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmeli
Bu açıklama, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'nin (AANES) uzun süredir varlığını sürdürdüğü Suriye'de, özellikle Kürt siyasal tablosunda yankı buldu.
SDG komutanı Mazlum Abdi, Öcalan'ın çağrısının Suriye'deki Kürtlerin durumuna değil, Türkiye ve PKK'ye yönelik olduğunu açıkladığı ihtiyatlı bir yanıt verdi. Türkiye'de barış sağlanırsa, Ankara'nın Suriye'deki Kürt kontrolündeki bölgelere yönelik askeri saldırılarını sürdürmesinin hiçbir gerekçesi olmayacağını vurguladı.

PYD ve SDG KENDİ YOL HARİTASINI ÇİZECEK
Mazlum Abdi: "Öcalan’ın çağrısı PKK’yeydi, doğrudan bizim bölgemiz için değildi"
17 Kürt siyasi partisi ve bağımsız şahsiyetlerden oluşan Kürt Ulusal Konseyi (KNC), Öcalan'ın çağrısını memnuniyetle karşıladı ve bunu silahlı mücadeleden siyasi müzakereye geçmek için tarihi bir fırsat olarak gördüğünü açıkladı. Açıklamalarında, girişimin başarılı olması için PKK ve savaşçılarının silahsızlanmayı benimsemesi ve Türkiye'nin ciddi barış görüşmelerine katılarak olumlu yanıt vermesi gerektiği vurgulandı.
Ancak birçok Kürt aktivist kuşkularını sürdürüyor ve Suriye Kürtlerinin geleceğinin doğrudan Türkiye'deki PKK'nin kaderiyle bağlantılı olmadığını belirtiyor. Kimileri, Şam ile Mazlum Abdi gibi Kürt liderler arasında kapsamlı bir siyasi anlaşmaya varılmadıkça, statükonun değişmeyeceğini ve Suriye Kürtlerinin güvencesiz bir konumda kalacağını savunuyor.
Ulusal Diyalog Konferansı: Kürtlerin boykotu
Öcalan'ın mesajının ötesinde, Suriye Kürtleri 24-25 Şubat 2025'te düzenlenen Suriye Ulusal Diyalog Konferansı konusunda da endişeli. Birçok Kürt şahsiyet diyalog fikrini desteklerken, toplumun önemli bir kısmı Esad sonrası Suriye'de süre giden marjinalleşmeden duydukları korkuyla etkinliği boykot etti.

SEKÜLER MUHALEFET TATMİN OLMADI
Suriye Ulusal Diyalog Konferansı: Göstermelik bir prova mı?
Kürt siyasetçi ve aktivistler, kapsayıcı siyasi müzakereler olmadan Suriye için hiçbir çözüme ulaşılamayacağını kabul ediyor. Ancak, birçoğu Kürt sorununa net bir çözüm olmadan her tür siyasal geçişin de kırılgan olacağı kanısında.
Bir marjinalleşme tarihi
Kürt liderler, yaşadıkları uzun baskı ve dışlama geçmişine atıfta bulunarak Şam karşısında temkini elden bırakmıyor. "Kürdistan Demokrat Partisi - Suriye"nin (KDP-S) kıdemli üyelerinden Nafi Abdullah, onlarca yıllık ayrımcılığın getirdiklerine işaret ediyor:
* 300.000'den fazla Kürdün Suriye vatandaşlığını elinden alan 1962'deki olağanüstü nüfus sayımı.
* Arapları Kürt topraklarına yerleştiren ve yerel toplulukları yerinden eden 1973 Arap Kemeri politikası.
* Kürtlerin güvenlik onayı olmadan yasal olarak mülk sahibi olmasını veya ev inşa etmesini engelleyen 49 sayılı Kararname.
Abdullah, bu politikaların, birbirini takip eden Suriye hükümetlerini kimlik ve haklarına düşman olarak gören Suriye Kürtleri arasında derin korkular yarattığını savunuyor. Suriye'nin, Kürtleri tam anayasal korumaya sahip asli bir halk olarak tanımadığı sürece istikrara kavuşamayacağını iddia ediyor.
Kürtlerin korktuğu: Yeni hükümet ve aynı eski politikalar
SDG ile Türkiye arasındaki askeri çatışmalar önemli bir kaygı kaynağı olmaya devam ederken, birçok Suriye Kürdü Şam'ın uzun vadeli politikalarından daha fazla kaygılı. Bazıları, yeni Suriye hükümetinin Kürtlerin hakları yerine Türkiye ile ilişkilere öncelik verebileceğinden ve bunun daha fazla marjinalleşmeye yol açabileceğinden korkuyor. Diğerleri de Kürt siyasi temsiliyeti olmaksızın gelecekte hangi hükümet olursa olsun geçmişin dışlayıcı politikalarını sürdüreceği konusunda uyarıyor.
Hukuk uzmanı Cakar Slo, Ulusal Diyalog Konferansı'nın aceleye getirilmişliğinin zaten kötü bir işaret olduğu konusunda uyarıyor. Kürt partilerin gündem hazırlığına katılmaktan kasıtlı olarak dışlandığını ve savaş sonrası Suriye'deki rollerinin sınırlı olabileceğini savunuyor.

KONFERANSA GÜÇLÜ İTİRAZLAR SÜRÜYOR
Kürtlerin önderliğindeki Özerk Yönetim çağrılmadığı "Diyalog Konferansı" kararlarını tanımayacak
Ayrıca, Kuzey ve Doğu Suriye Özyönetimi (AANES) de, konferansın meşruiyetini reddeden bildirisinde şunları dile getirmişti: "Konferans Suriye halkını temsil etmiyor. Biz dahil edilmedik ve sonuçlarını tanımıyoruz."
Bölünmüş bir gelecek mi?
Bu endişelere rağmen, bazı gözlemciler Şam ve Kürtler arasındaki ilişkilerin bir işbirliğine varabileceği kanısında. Gazeteci Selam Hassan, Suriye Kürtlerinin merkezi hükümete karşı kalıcı bir muhalefet halinde olmaktan çok Suriye'nin ayrılmaz bir parçası olmaya devam edeceğini savunuyor. Kürtler-Şam ilişkilerinin sonunda güven inşası ve kapsayıcı bir yönetim gerektiren bir güç paylaşımı dinamiğine dönüşeceğine inanıyor.
Ancak birçok Kürt, ulusal kimlikleri anayasada açıkça tanınmadığı sürece dışlanmaya devam edecekleri kaygısıyla ihtiyatı elden bırakmıyor.
Suriye Kürtlerini ne bekliyor?
Suriye yeni bir döneme girerken Kürt sorunu hala çözümsüz. Öcalan'ın silahsızlanma çağrısı Türkiye'deki dinamikleri değiştirebilir, ancak Suriye Kürtleri için zorluklar daha karmaşık. Şam ile net bir anlaşma ve gerçek Kürt siyasi temsiliyeti olmadan dışlanma, istikrarsızlık ve çatışmaların nüksetmesi korkuları sürüyor.
Suriye Kürtleri, şimdilik diplomatik çabalar, askeri tehditler ve tarihsel yakınmalar arasında bir denge kurarak yol ayrımında kalmayı sürdüryor ve yeni Suriye'nin sadece siyasal bir gereklilik olarak değil, aynı zamanda uzun vadeli istikrar ve bir arada yaşamaya doğru atılmış temel bir adımla sonunda haklarını tanımasını umuyorlar.
(AEK)