1982'de babasının petrol mühendisi olarak çalıştığı Suudi Arabistan'da doğan Ebu Muhammed el-Culani, 1989'a kadar bu ülkede yaşadı. O yıl, Culani ailesinin Suriye'ye dönmesiyle Ebu Muhammed'in sonraki yaşamı Şam'ın Mezzeh semtinde geçti.
Cihatçılığa giriş
Culani'nin cihatçılığı 2003'te ABD öncülüğündeki Irak işgaline karşı diğer yabancı savaşçılarla birlikte direnişe katılmasıyla başladı. 2005'te hapsedildiği Camp Bucca'da cihatçılarla bağlantılarını güçlendirdi ve burada daha sonra IŞİD'e liderlik edecek olan Ebu Bekir el-Bağdadi ile tanıştı.
HTŞ hakkında neler biliyoruz?
Bağdadi, 2011'de Irak İslam Devleti'ne (IİD) bağlı bir yeraltı grubu olarak El Nusra Cephesi'ni kurması için Culani'yi Suriye'ye gönderdi. 2012'de Nusra IİD ve El Kaide bağlarını gizleyerek önemli bir silahlı muhalif güç haline geldi.
2013'te Bağdadi'nin Irak'taki grubu, tek yanlı olarak IİD ve Nusra'nın birleştiğini ve Irak ve Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) kurulduğunu ilan ettiğinde Culani ve IİD arasındaki gerilimler arttı.
El Kaide'ye geçiş
Culani'nin IİD'nin şiddet taktiklerinden uzak durmak için direnç göstermesi bölünmeye yol açınca Culani, açmazdan çıkmak için El Kaide'ye bağlılık yemini etti ve Nusra Cephesi'ni El Kaide'nin Suriye kolu haline getirdi.
Culani'nin yönelimi başından itibaren Suriye'de halk desteği kazanmayı, IŞİD'in vahşetinden uzaklaşmayı ve "cihada" daha pragmatik bir yaklaşım geliştirmeyi önceliyordu.
Nisan 2013'te El Nusra Cephesi'nin El Kaide'nin Suriye kolu olması örgütü IŞİD ile karşı karşıya getirdi. Culani'nin IŞİD'le çatışma dolayısıyla El Kaide'ye dahil olması temelde yerel desteğini geliştirme, Suriyelileri ve isyancı grupları yabancılaştırmaktan kaçınmakta fazla işe yaramadı.
El Kaide'den kopuş
2015'te Nusra ve diğer gruplar İdlib vilayetini ele geçirdiler. 2016'da Culani, El Kaide ile bağlarını kopardı ve grubun adını Cebhe Fatah el-Şam, daha sonra 2017'de Heyet-i Tahrir'uş Şam (HTŞ) olarak değiştirdi.
Ayrılığın ardından El Kaide, Culani'yi ihanetle suçladı. Bu HTŞ'den firarlara ve Suriye'de El Kaide'ye bağlı Hurras el-Din'in kurulmasına yol açtı. HTŞ 2020'de Hurras el-Din'i ezerek etkisizleştirdi.
HTŞ ayrıca İdlib'deki IŞİD militanlarını ve yabancı savaşçıları hedef aldı, ağlarını dağıttı ve bazılarını "deradikalizasyon" programlarına girmeye zorladı.
Militan güçleri birleştirme ve iç çatışmaları azaltma çabaları kapsamında meşruiyet kazanan bu girişimler, Culani'nin HTŞ'yi Suriye'de baskın ve politik olarak sürdürlebilir bir güç olarak konumlandırma stratejisinin işaretlerini verdi.
El Kaide'den ayrılmasına ve ad değişikliklerine karşın HTŞ, BM, ABD, İngiltere ve diğer ülkelerce "terör örgütü" olarak tanımlanmaya devam etti. Batılı güçler, ayrılıkları bir aldatmaca olarak değerlendirdiler ve ABD, Culani'nin yerini gösterecekler için 10 milyon dolarlık ödül koydu.
İdlib'de kurulan "hükümet"
Culani yönetiminde HTŞ, kuzeybatı Suriye'nin en büyük isyancı kalesi olan ve çoğu diğer Suriye vilayetlerinden sürülmüş yaklaşık dört milyon insana ev sahipliği yapan İdlib'de baskın güç haline geldi.
Bölge yönetiminin bir militan gruptan ibaret olduğuna dair kaygıları gidermek için HTŞ, 2017'de siyasi ve idari organ olarak "Suriye Kurtuluş Hükümeti" (SG) adını verdiği bir sivil cephe kurdu.
SG, eğitim, sağlık ve yeniden yapılanma gibi sektörleri denetleyen bir başbakan, bakanlıklar ve yerel departmanlarla bir devlet gibi işlev gördü ve şeriatla yönlendirilen bir dini konsey kurdu.
Culani imajını yeniden kurgulamak amacıyla için halkla aktif olarak etkileşime girdi, yerinden edilmiş insanların kaldığı kampları ziyaret etti, etkinliklere katıldı ve özellikle 2023 depremleri türünden krizler sırasında yardım çabalarını denetledi.
Culani, 2021'de Taliban'ın Afganistan'da iktidarı ele geçirmesi sırasında Taliban'ı övmüş, onları bir esin kaynağı ve cihatçı çabaları siyasi hedeflerle etkili bir şekilde dengelemek için hedeflerine ulaşmak üzere gerektiğinde taktiksel tavizler vermeyi de kapsayan bir model olarak övmüştü.
Culani, İdlib'de istikrarı, kamu hizmetlerini ve yeniden yapılanmayı önceliklendirerek, HTŞ yönetimi altında İdlib'i bir başarı modeli olarak göstererek hem grubunun meşruiyetini hem de kendi siyasi hedeflerini büyütmeyi amaçlıyordu.
Culani liderliği altında HTŞ, gücünü pekiştirme ve sahneye hakim olma çabaları kapsamında cihatçı ya da isyancı olsun diğer militan grupları ezdi ve marjinalleştirdi.
HTŞ karşıtı protestolar
27 Kasım'da HTŞ liderliğinde Şam'a yürüyüşün başlaması öncesindeki bir yılı aşkın süre içinde Culani, İdlib'de hem radikal İslamcıların hem de Suriyeli aktivistlerin protestolarıyla karşı karşıyaydı.
Onu eleştirenler, yönetimini Esad'ın yönetimiyle karşılaştırıyor, HTŞ'yi otoriterlikle, muhalefeti bastırmakla ve eleştirileri susturmakla suçluyordu. Protestocular, HTŞ'nin güvenlik güçlerini, Esad'ın milislerini tanımlayan "Şebbiha" terimiyle anmaya başladılar.
Ayrıca, HTŞ'nin hükümet güçleriyle anlamlı bir çatışmadan kasıtlı olarak kaçındığını ve uluslararası aktörleri yatıştırmak için bu tür eylemlerde bulunmalarını önlemek amacıyla İdlib'deki cihatçıları ve yabancı savaşçıları dışladığını iddia ettiler.
Son saldırı sırasında bile, aktivistler ısrarla HTŞ'yi, İdlib'de hapsedilen "muhalifleri" serbest bırakmaya çağırıyorlardı.
HTŞ "reformları"
HTŞ bu eleştirilere yanıt olarak, geçtiğimiz yıl birkaç reform başlattı. İnsan hakları ihlalleriyle suçlanan tartışmalı güvenlik gücünü dağıttı ve yeniden adlandırdı. Yurttaşların güvenlik güçlerinden şikâyette bulunmalarına olanak sağlayacak bir "Şikayetler Bölümü" kurdu. Eleştirenler ise bu önlemlerin yalnızca muhalefeti bastırmaya yönelik bir gösteriden ibaret olduğunu söylüyorlardı.
2024 başlarında, İdlib'deki protestocular, tutukluların serbest bırakılmasını ve HTŞ yönetiminin sona erdirilmesini talep ederken HTŞ, İdlib'deki iktidarını pekiştirme ve militan gruplar arasındaki çoğulculuğun bastırılmasını haklı göstermek üzeretek bir liderlik altında birleşmenin ilerleme kaydetmek ve sonuçta Esad rejimini devirmek için çok önemli olduğunu savunuyordu.
"İki cami arasında"
HTŞ ve sivil kolu SG, hem yerel halkı hem de uluslararası toplumu kazanmak için modern ve ılımlı bir imaj yansıtmaya çalışırken ip cambazlığı yapıyor, aynı zamanda isyancıların elindeki bölgelerde ve HTŞ'nin kendi saflarındaki sertlik yanlılarını tatmin amacıyla da İslamcı kimliklerini öne çıkarıyorlardı.
Örneğin, HTŞ ve SG yeni bir alışveriş merkezinin açılışı için düzenledikleri “şenlik” dolayısıyla “sertlik yanlıları”nca "ahlaksızlık"la eleştirilebiliyor, geçtiğimiz ağustosta Paralimpik Oyunları'ndan esinlenerak düzenledikleri bir etkinlik için sert eleştirilere uğruyorlardı. Sonuçta SG bu tür etkinliklerin organizasyonunu gözden geçirmek zorunda kaldı.
Bu ve benzeri olaylar HTŞ'nin, İslamcı tabanının beklentilerini Esad yönetiminde yıllarca süren otoriter yönetimin ardından özgürlük ve bir arada yaşama arayışındaki Suriye halkının daha geniş talepleriyle uzlaştırmaktaki sıkıntılarını gösteriyor.
Yeni bir Suriye'nin anahtarı henüz ortada yok
Şam’ı ele geçirmek üzere başlatılan son saldırı sırasında, küresel medya Culani'nin cihatçı geçmişine odaklanması kimi isyancıların onu bir yük olarak görüp geri çekilme çağrısında bulunmalarına yol açmıştı.
Ancak, HTŞ'nin isyancıları birleştirme ve iki haftadan kısa bir sürede neredeyse tüm ülkeyi ele geçirme başarısı, Culani'nin konumunu güçlendirdi, sert eleştirileri ve fırsatçılık suçlamalarını gündemden düşürdü.
HTŞ ve müttefikleri, Kasım 2024 sonunda Esad'ı deviren saldırıyı başlattı.
Culani ve SG o zamandan başlayarak yerel ve uluslararası gözlemcilere güvenceler verdiler.
Azınlıklar da dahil Suriyelilere güvenlik vaat ettiler; komşulara ve Rusya gibi güçlere ise barışçıl ilişkiler kurma sözü verdiler. Culani, saldırılar durursa Rusya'nın Suriye üslerinin zarar görmeyeceğine dair güvence bile verdi.
Bu değişim, HTŞ'nin 2017'den beri uyguladığı "ılımlı cihat" stratejisini bir yansısı ve Muhammed el-Culani’nin içinden Ahmed eş-Şara’nın çıkışının yalnızca basit bir kıyafet ve ad değişikliğinden ibaret olmayıp Suriye’deki değişimin çok daha karmaşık yerel iradelerin bağrında cereyan eden uluslararası süreçlerin bileşkesi istikametinde yol almakta olduğunu yansıtıyor.
Ancak, Suriye’de hiçbir şey hiç bir güç için garanti altında değil. Her şey Suriye’nin çok kültürlü, çok inançlı, çok dilli toplumunun, ihtiyaçlarının eşitlik ve hakkaniyet temelinde giderilmeye başlandığına gerçekten inanmasını sağlayacak pratik siyasal, toplumsal ve hukuksal gelişmelerin köklenip köklenmeyeceğine bağlı. Henüz bunun işaretleri görülmüyor.
Ahmet eş-Şara rejimi de önceki tüm yönetimleri sınayan Sünni Araplar ile Hristiyan ve Alevi Araplar, Kürtler ve Dürziler’in birlikte yaşama muammasının çözüm anahtarının kendilerinin elinde olduğuna ilişkin sahici bir kanıt ortaya koymuş değil.
____________
Kaynak: BBC
(AEK)