*Görsel betimleme: Fotoğraf, ormanlık bir alanda çekilmiş bir yol görüntüsü var. Yol, geniş yapraklı ağaçlarla ve yoğun bitki örtüsüyle çevrili. Yürüyüş yolu gibi görünen bu yol, ileride açık bir alana çıkıyor.
Yürüyorum.
Ne zaman!
Toplumsal yaşam olayları vicdanıma/mıza bastığında! Kendimi hiç iyi hissetmediğimde.
Vicdanıma basan ne, neden iyi değilim?
Şöyle:
Diyarbakır’da yangın çıkıyor. İnsanlar ellerinden geleni yaparken hayatını kaybediyor. Kayıp sadece insan yaşamı olmuyor. Hepimizi besleyen tarım alanları, hayvanları kaybediyoruz. Ve yapabildiğimiz yangın anızdan mı yoksa fi tarihinden kalan elektrik direkleri mi neden oldu, bunu tartışmak oluyor. Odak sorun hep olduğu gibi kayıyor.
Sonra alanın uzağında olan bizler yangın üçgeni kavramını öğrenmek durumunda kalıyoruz. Koruma önlemlerinin alınmamış olması, sıçrama, bilgisizlik, ihmal vs.. öğrenmeye başlıyoruz.
Sonuç ne: Gözleri kan çanağı olmuş bir genç arkadaşımızın görüntüsü ile yeterince canlı kalan hayvanların kesilmesi bunu özetliyor. Alanın içinde yaşayanlar ile nasıl vicdani bağ kuracağımızı da bilemeden hep okuyoruz bu haberleri. 6 Şubat depremlerinde yapılanlar, yapılmayanlar, yapılamayanlar da olduğu gibi.
Ne yazık! Hepimiz kaybettik. Kaç insan, kaç hayvan, kaç bitki biricik hayatını yitirdi. Biz de yitirdik.
Yürüyorum.
Ne zaman!
Komşum adalarda kültürel yaşamı hiç sayan belediye kararları karşısında olan biten takip ettiğimde.
Ada sakini bir söz söylüyor, bu böyle olmaz. Şöyle olmalı diye. Dinleyen muhatabı kaçak göçek yorum yapıyor. Çok yazık.
Yürüyorum.
Ne zaman!
Vera’nın tutuklu babasına gönderdiği “babalar günü” mektubunu okuyunca, Vera’nın o küçük bedeni ile babasını ziyaret ettiği alanda çekilmiş mini mini fotoğrafına uzun uzun bakınca.
Yürüyorum.
Ne zaman!
HÜDA-PAR’ın, Diyarbakır'da tekbir getirerek yaptığı baskında. Sonrasında bunu meşru imiş gibi gösteren açıklamasını okuduğumda. Birlikte neden yaşayamadığımız üzerine kafa yorarak.
Yürüyorum.
Ne zaman!
Selahattin Demirtaş ile Yiğit Bener’in hiç buluşmadan birlikte hazırladıkları “Arafta Düet” adlı eserin Temmuz’da okurlarla buluşacağı haberini okuduğumda.
Düşünüyorum; belki merhem olur, yeni bir söz öğreniriz diye.
Yürüyorum.
Ne zaman!
Hüda Kaya davası haberlerini okuduğumda. Neden cezaevine konuldu diye düşünerek.
Pınar Selek davası nasıl ve neden bu kadar sürebildi diye düşünerek. Aklım tutuluyor.
Yürüyorum.
Ne zaman!
Gezi’yi kriminalize edenleri ve geldiğimiz noktayı. Osman Kavala’yı, Mine Özerden’i, Çiğdem Materi’i, Tayfun Kahraman’ı, Can Atalay’ı. Ve adaletsizliğin baskısını hissederek.
Yürüyorum.
Ne zaman!
2 Haziran’da Küçükçekmece’de çöken bina haberini okuduğumda. Sanki öylesine gibi.
Böyle, böyle yürüyorum. Vicdanım kan kusuyor. Bir karganın, bir kirpinin, bir denizanasının kendini yaşıyor olmasına takılarak.
Üzüntümü, öfkemi, çaresizliğimi hissederek. Dayanışan herkese hayranlık duyarak.
(NÖ/EMK)