Türkiye ekonomisinin üçüncü çeyrek büyüme rakamları açıklandı. Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) tarafından açıklanan bilgiler teknik terimlerle dolu, tablolar anlamlandırılabilmek için oldukça karmaşık.
Açıklanan büyüme verilerinin/rakamlarının anlaşılabilmesini kolaylaştırabilmek amacıyla, büyümenin ülkenin bütünü, sektörler ve vatandaşlar açısından anlamının ne olduğunu ve son çeyrekteki görünümün bu kesimler için neleri işaret ettiğini tartışmaya çalışalım.
Ekonomik büyüme nedir? Nasıl hesaplanır?
Büyüme üretim artışı demektir. Üretim artışı ise üretim faktörlerinin miktarında ya da verimliliklerindeki artışla gerçekleşiyorsa bu reel bir artıştır. Fiyat artışına dayanıyorsa parasal (nominal) bir artıştır.
Büyüme üretkenlik artışı sağlayan, gerçek ve sürekli bir üretime dayanıyorsa, istihdam artışı yaratır, gelir elde eden bireyler harcama yaparlar, bunlar şirketlerin ve devletin harcamaları ile birleşince çeşitli iktisadi kuruluşların mal ve hizmetlerine talep yaratır. Yani ekonomik sistemin işlerliğini artırır. Bu şekildeki bir büyüme gelir dağılımında adaletle birleşirse refah artışı da yaratır.
Büyüme, Gayri Safi Yurtiçi Hasıladaki (GSYH) artıştan hareketle hesaplanır. GSYH üretilen mal veya hizmetlerin miktar artışından kaynaklanabileceği gibi fiyat artışlarından da kaynaklanabilir.
Fiyat artışlarından kaynaklanan (nominal) GSYH artışı gerçek değil, parasal bir artıştır. Buna bağlı hesaplanan büyüme de gerçek değildir. Bu nedenle üretim miktarındaki gerçek artıştan kaynaklanan reel büyüme iktisadi değerlendirmeler ve uluslararası karşılaştırmalar için uygun bir ölçüttür.
GSYH nasıl hesaplanır?
GSYH; üretim yöntemi, harcama yöntemi ve gelir yöntemi olmak üzere üç farklı yöntemle hesaplanmaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) GSYH hesaplamalarında her üç yöntemi de kullanıyor. TUİK, GSYH hesaplamalarında enflasyonun etkisini arındırmak amacıyla (reel değerler elde edebilmek için) zincirlenmiş hacim endeksi [1] ile hesaplama yapar.
Reel GSMH’nın hesaplanması reel büyüme yorumları için yeterli midir?
GSYH’nın reel olarak hesaplanması, enflasyonun yanıltıcı etkisini ortadan kaldırır ancak elde edilen değerleri gerçeklikten uzaklaştıran iki temel durum daha vardır.
GSYH ve buna bağlı olarak büyüme rakamlarının birbirini izleyen dönemlerin karşılaştırılması ile hesaplandığını yukarıda söylemiştik. Karşılaştırma yaptığımız dönemden elde edilen değerler, olağanüstü koşullar, kriz, beklenenin üzerinde genişleme nedenleriyle düşük veya yüksek belirlenebilir.
Böylesine beklenmedik durumların, bu yıla bağlı olarak, değerlendirmesi yapılacak olan yılın (cari yıl) değerlerinde olağanüstü yükseliş veya düşüşlere sebep olmasına baz etkisi adı verilir. Doğal afetler, olağanüstü politik gelişmeler, krizler baz etkisinin oluşumuna yol açan nedenler arasında sayılabilir.
Karşılaştırma yapılan dönemin mevsimsel olarak üretim artış veya azalışlarına yol açması, çalışılan gününün sayısal olarak azalması vb. durumların değerlendirme yapılacak yıl değerlerini bozacak etki yaratmasına mevsim ve takvim etkisi denir. Uzun bir bayram tatilinin bir önceki dönem çalışma günlerini önemli ölçüde azaltması buna örnek olabilir.
Enflasyon, GSYH, büyüme, ekonomik değişkenler değerlendirilirken bu iki etkinin de düzeltildiği değerler esas alınmalıdır.
İhracat artışı ve ithalat azalması her durumda olumlu değerlendirilebilir mi?
Yerli paranın aşırı değer kaybettiği durumlarda ihracatın artması ve ithalatın azalması beklenen bir durumdur. Örneğin ABD Dolarının 4 TL olduğu bir dönemde, birim fiyatı 12 TL olan bir mal için 3 dolar ödeyen bir alıcı, ABD Dolarının 6 TL olması durumunda 2 dolar ödeyecektir. Bu durumun yabancı ülke alıcıları için avantaj oluşturduğu kesindir.
Aynı şekilde ABD Dolarının 4 TL olduğu bir dönemde, birim fiyatı 10 dolar olan bir malın ithalatına için 40 TL ödeyen bir alıcı, ABD Dolarının 6 TL olması durumunda 60 TL ödeyecektir. Bu durumun yerel ülke alıcıları için dezavantaj oluşturduğu kesindir.
Bu genellemelerin dışında, ülke iç piyasasının daralması, döviz gereksinimi duyulması, ihracata yönelmeyi tek çare haline getirebilir. Aynı şekilde üretimi büyük ölçüde ithalata dayalı bir ekonomide ithalatın azalması; iç pazarda talep daralması, buna bağlı olarak da üretim azalmasından kaynaklanabilir ki, bu da ancak giderek daralan, durgunlaşan bir ekonomi anlamı taşır.
Bu gibi durumlarda artan ihracat ve azalan ithalat tek başına olumlu değerlendirilemez.
2018’in üçüncü çeyreğine ait büyüme rakamlarının söyledikleri
Üretim Yöntemi ile hesaplanan GSYH 2018 yılının üçüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 1,6 arttı. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış GSYH zincirlenmiş hacim endeksi, bir önceki çeyreğe göre yüzde 1,1 azaldı.
TIKLAYIN - 2018 Üçüncü Çeyrek Büyüme Rakamı Yüzde 1,6
Yukarıda GSYH değerini bozucu etkisi olan takvim ve mevsim etkisinden arındırılmış değerin daha gerçekçi olacağını söylemiştik. Bu durumda GSYH yüzde 1,1 azaldığını söylemek daha gerçekçidir.
TIKLAYIN - "1,6 Oranında Büyümedik, 1,1 Oranında Küçüldük"
GSYH’yi oluşturan faaliyetler incelendiğinde; 2018 yılının üçüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre; tarım sektörü toplam katma değeri yüzde 1, sanayi sektörü yüzde 0,3 artarken inşaat sektörü yüzde 5,3 azaldı. Ticaret, ulaştırma, konaklama ve yiyecek hizmeti faaliyetlerinin toplamından oluşan hizmetler sektörünün katma değeri ise yüzde 4,5 arttı.
TÜİK tarafından sunulan rakamlar ve grafik 2018 yılının 3. çeyreğinde üretemediğimizi ortaya koymaktadır.
Harcamalar yöntemi ile hesaplanan GSYH‘de, hane halklarının toplam nihai tüketim harcamaları, 2018 yılının üçüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 1,1 arttı. Devletin nihai tüketim harcamaları yüzde 7,5 artarken gayrisafi sabit sermaye oluşumu yüzde 3,8 azaldı. Mal ve hizmet ihracatı yüzde 13,6 arttı, mal ve hizmet ithalatı ise yüzde 16,7 azaldı.
Hane halkının tüketimleri GSYH artışından düşüktür. İhracatın artması ve ithalatın azalması döviz kurlarındaki aşırı artış, bunu izleyen ekonomik durgunluğun bir sonucudur. Sabit sermaye düzeyinin yüzde 3,8 azalması gelecekte planlanan yatırımların da azalmasından kaynaklanabilir. Bu da üretim azalmasının ve ekonomik durgunluğun önümüzdeki dönemlerde de süreceğinin göstergesidir.
Bu durum 2018 yılının 3. Çeyreğinde harcayamadığımızı ortaya koymaktadır.
İşgücü Ödemelerinin katma değer içindeki payının geçen yılın aynı döneminde yüzde 32,5 iken, 2018 yılının üçüncü çeyreğinde yüzde 31,6’ya düşmesi, net işletme artığının katma değer içindeki payı yüzde 52’den yüzde 51,8 e düşmesi kazanamadığımızı göstermektedir.
Sonsöz
2018 yılının ilk çeyreğinde yüzde 7,3; ikinci çeyreğinde ise yüzde 5,2 büyüyen Türkiye ekonomisi, üçüncü çeyrekte yüzde 1,6 büyüdü. Takvim ve baz etkilerinden arındırınca bunun küçülmeye dönüştüğü görülüyor.
İnşaat sektörüne dayalı suni büyüme de sağlıklı değildi, küçülme/daralma da bir o kadar sağlıksız. Daralma, ekonomik durgunluk ve birlikte getirdiği sorunlara işaret ediyor. Ödenmeyen/ödenemeyen borçlar, batık krediler, konkordato ilanları. Artan enflasyon koşullarında, GSYH’den giderek daha az pay alan kesimlerin giderek yoksullaşması… Bu kesimlerin başında emeği ile geçinenler geliyor.
Şimdi son çeyrek rakamlarını bekliyoruz ama ne yazık ki son çeyrek için de, 2019 yılının en az iki çeyreği için de olumlu bakmayı sağlayacak koşullar ufukta görünmüyor. (AGY/EKN)
[1] Zincirlenmiş hacim endeksiyle GSYH, inceleme dönemindeki değerleri baz alınan bir yıl yerine bir önceki yılın ortalamaları değerleri ile ilişkilendiren hesaplama yöntemidir. Ancak bu yöntem, çok sayıda tartışma noktası taşımaktadır.
* Yazının başlığı gayrisafi yurt içi hasılanın hesaplama yöntemleri olan üretim, harcama ve gelir yöntemlerinden esinlenerek belirlenmiştir.