Bir bankada çalışan gencecik, başarılı bir yöneticiyi intihara kadar götüren süreci bıraktığı mektuptan okudum. Kişisel hayatında mutlu ancak iş hayatında mutsuz, işine ve yaptıklarına yabancılaşmış, değiştirme ve dönüştürme gücüne sahip olamamanın umutsuzluğunu yaşıyor en derinden ve en acı haliyle...
Bankasının deprem sonrası yaptığı bazı "iyileştirmelerin" pazar genişletme, rekabet avantajı elde etme gibi ticari ve stratejik saiklerle yapılan hamleler olduğunu ifade ediyor. Çalışanlara iyi ücretler ödendiğini ancak onlara değer verilmediğini söylüyor açıkça. Çalışma saatlerinin uzunluğunun, zaman ve kota hedeflerinin çalışma ortamını yıpratıcı hale getirdiğini belirtiyor...
Finansallaşan sistem ve onun gerekli kıldığı yönetim anlayışı bir kişiyi daha intihara götürüyor. Daha önce kredi kartı borcunu ödeyemeyenler gibi, bankalara ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarında ödeme güçlüğüne düşen çiftçiler gibi, borsaya ve bitcoine varını yoğunu yatırıp, kaybedenler gibi, bu alanlara başkasının parasının yatırılmasına ve kaybedilmesine aracılık edenler ve sonra bunun yükünü taşıyamayanlar gibi...
Finansal krizlerde işini kaybedenler gibi... Büyük zenginleşme hayalleriyle piyasaya sürülen, küçük yatırımcının anlama ve etkileme kapasitesine sahip olmadığı, büyük spekülatörlerin oyun alanına döndürülen finansal araçlara yatırım yapan ve sonunda mutlaka kaybedenler gibi... Faiz oranlarındaki, döviz kurlarındaki oynaklıkların neden olduğu riskler karşısında güçsüz kalan işletme sahipleri gibi...
Bunlar maalesef ki münferit olaylar değil, üretim-yatırım anlayışının tamamen değişmesine, insanların kazanç-gelir elde etme, zenginleşme hedeflerindeki değişimlere yol açan ve değerler bütününü alt üst eden finansallaşma sürecinin yaygın ve sistematik sonuçları.
Finansman ve Finansallaşma Farkı
Sermaye üretim faktörlerinden birisidir ve tüm üretim faktörlerinde olduğu gibi kimi zaman eksikliği, kimi zaman da fazlalığı olur. Finansman; yapılması düşünülen yatırımın gerektirdiği üretim faktörleri ve tabii ki sermaye ihtiyacını, bunun hangi kaynaklardan temin edileceğini ve maliyetini değerlendirir. Yatırımın beklenen getirisi ile karşılaştırır ve bu yatırımın uygulanıp-uygulanmayacağına karar verilir. Bu hali ile finansman üretim yapılan tüm üretim birimleri için, her dönemde var olmuştur ve var olacaktır.
Finansallaşma ise bundan farklı bir şey. Finansal piyasaların, finansal araçların ve finansal kurumların genel ekonomi içindeki ağırlığının artması, ekonomik faaliyetlerin reel mal ve hizmet üretimi yerine finansal faaliyetler üzerinde yoğunlaşması ve bu değişimin ekonomi politikalar üzerindeki etkisinin artmasıdır.
Finansman Süreci
İhtiyaçların karşılanması için üretim yapan üreticiler elbette ki zaman zaman kredi kıllanacaklar, kaynak ihtiyaçlarını kimi zaman tahvil, kimi zaman hisse senedi ihraç ederek karşılayacaklardır. Kimi zaman da atıl kalan kaynaklarını bankalara ve çeşitli menkul kıymetlere yatırarak değerlendireceklerdir. Tıpkı bireyler gibi. Bu şekilde hem işletmelerin hem de bireylerin bankalarla veya borsalarla ilişkisi kaçınılmazdır. Burada kritik öneme sahip olan şey; ne olduğunu anladıkları, faydasını ve riskini değerlendirebildikleri finansal kurum ve araçlarla ilişkilenmeleri ve bu ilişkilenmenin esas olarak yürütülen bir faaliyete-işe bağlı olarak ortaya çıkan kaynak eksikliği veya fazlalığı sonucu olmasıdır.
Finansman döngüsü basitçe aşağıdaki şekilde ifade edilebilir.
Finansman sürecinde, tüketim ve yatırımlarını erteleyerek tasarruf yapan birimlere tasarruf döneminin sonunda, erteledikleri satın alma gücünden daha fazlası sunulmalıdır. Bir tür ödül olarak ifade edilebilecek bu ilave tutar da faizi oluşturmaktadır.
Finansallaşma Süreci
Finansallaşma süreci ise oldukça karmaşıktır. Mal ve hizmet hareketlerinin serbest bırakılmasından sonra para ve sermaye hareketleri de serbestleştirilmiştir. Mal-hizmet-para ve sermayenin dolaşımındaki engellemelerin kaldırılması teknolojik ilerlemelerle de birleşince günün her saatinde, ülkeler-piyasalar arasında büyük miktarlı varlık hareketleri ortaya çıkmıştır. Böylesine hızlı ve sürekli bir hareketin iki önemli sonucu olmuştur:
1- Büyük kazanç fırsatları,
2- Bu kazancın elde edilebilmesi için katlanılması gereken riskin de büyümesi.
Bu riskleri kontrol etmek amacıyla türetilen finansal araçlar ve bunların ticaretinin yapıldığı piyasalar spekülatif alanlara dönüşmüştür. Bireysel yatırımcıların ismini dahi bilmedikleri türev ürünler (forward, future-opsiyon-swap), ipoteğe dayalı ürünler, ticari alacakların-konut kredilerinin menkul kıymetleştirilmesi, hedge fonlar vb. uygulamalar piyasalarda ve ekonomi gündeminde yer almıştır. Bankalar, aracı kuruluşlar ve küçük tasarruf sahiplerinin yatırımlarını yönelttikleri yatırım fonları, emeklilik fonları gibi kuruluşlar bu piyasaların oyuncusu (yatırımcı diyemeyeceğim) haline gelmiştir.
Bu şekilde;
- Tek bir varlık (ipotek, teminat, maddi varlık) üzerinden birden çok menkul kıymet oluşturulduğu için finansal balonlar oluşmuştur.
- İşletmeler, finansal kurumlar, ülkeler birbirinin borçlusu ve alacaklısı konumuna gelmiş, herhangi birinde yaşanan kriz diğerine de yansımış, bulaşma etkisi ile giderek büyüyen bir kartopuna dönüşmüştür.
- Gelir ve servet dağılımı adaletsizliği artmış,
- Ekonomik ve finansal faaliyetler kontrol edilemez noktalara gelmiştir.
2008 yılında ABD'de başlayan ve tüm dünyaya yayılan Mortgage Krizi ve onun yıkıcı sonuçları anlatmak istediklerimin somut bir göstergesidir ve çoğumuzun hafızasında yerini korumaktadır.
Finansallaşma Sürecinde Birey
Kapitalizm ve onun kaçınılmaz bir aşaması olan finansallaşma süreci toplumları ve bireyleri olumsuz etkilerken, sistemin değerlerinden, işleyişinden, yaratılan beklentilerden etkilenen birey (farkında olarak ya da olmadan) işleyişin devamlılığında önemli bir rol oynuyor.
Bireyler finansal piyasalarda çok büyük kazanç potansiyelinin var olduğuna inandırılıyorlar. Kısa sürede spekülatif kazanç elde etmenin akıllılık/koşullardan faydalanma becerisi olduğu algısına kapılıyorlar. Bilmedikleri, karmaşık bir dünyanın içine çekiliyorlar. Büyük aracı kurumlar tarafından yönlendirilen "yatırım uzmanları"nın manipülasyonlarıyla yanlış yönlendirmesine maruz kalıyorlar. Yatırım sürecine geç giriyorlar, geç çıkıyorlar, daha açık bir ifadeyle pahalı alıp ucuza satıyorlar. Yani küçük tasarruf sahibi hep kaybediyor.
Bu söylediklerimi biraz örnekleyeyim:
2008 krizinin ilk halkasında, konut fiyatlarındaki hızlı ve aşırı kazanç potansiyelinden (aslında bir balon olduğu sonradan çok acı bir şekilde anlaşıldı) faydalanmak hevesiyle, taksitlerini ödeyemeyeceklerini bildikleri kredileri kullandılar. "Ödeyememeye başladığımda banka el koyar, satar, borcumu tahsil eder, kalanını bana öder, bu arada konut fiyatları yükselmiş olacağı için bu süreçten kazançlı çıkarım" diye düşündüler. Ama konut fiyatlarındaki balon sönünce beklentileri gerçekleşemedi.
Yakın zamanlarda toplumun büyük bir kesiminin Bitcoin yatırımı yaptığı bilinen bir gerçek. Kişiler, satın aldıkları şeyin ne olduğunu, yatırım yüklendiği riski bilmeden, zorlukla yarattıkları tasarrufları bu spekülatif alana kaydırıyorlar. Ne adına? Burada büyük kazanç var, tren kaçmadan ben de bundan bir şeyler kapayım düşüncesi ile...
Paranın, hisse senedinin, tahvilin, yatırım kavramının literatür anlamlarından uzaklaştığı, insan yaşamına yabancı metalar haline geldiği böyle bir ortamda bankaların ve diğer finansal kuruluşların da insana bakışı araçsallaşıyor. Hem hizmet alanlar hem de hizmet sunanlar açısından...
Kredi borcunu ödeyemeyen kişinin yaşayacağı zorluklar yerine tahakkuk ettirilecek faiz önem taşıyor, kredi kartı ek limitini kullanan müşteri düzenli ödeme yapana göre daha kıymetli müşteri olarak değerlendiriliyor. Öyle ya, ek limit kullanımının da bir bedeli var. Otomatik para çekme makinalarının (ATM) yaygınlaşması, kredi kartı limitlerinin artırılması, daha fazla harcama-daha fazla fon kullanımı olarak değerlendiriliyor.
Bankalar her gün yeni krediler türetiliyor; konutlar, arabalar kredi kullanılarak alınıyor, tatile kredi ile çıkılıyor, düğünler bankalara borçlanarak yapılıyor. Kredileri kullanan bireyler önemli faiz ve anapara ödeme yükümlülükleri ile karşılaşıyorlar. Bireylerin borçluluğu hareket, itiraz kabiliyetlerini ortadan kaldırıyor, bu krediler gelecekler ipotek ederek kullanılıyor.
Bankalar ve diğer finansal kurumlarda hizmet verenler, karmaşık ve giderek insan ihtiyaçlarından, insan merkezlilikten uzaklaşan sistemin yürütücüsü oluyorlar. Çok uzun mesai saatlerinde çalıştırılıyorlar, hizmet satışı (otomatik ödeme, kredi kartı, sigorta poliçesi gibi), kredi kullandırma konularında baskılayıcı hedefler altında eziliyorlar. Ülkedeki tüm koşullar risk üretirken, tahsil edilemeyen kredilerin sorumluluğunu yükleniyorlar. Aynı anda hem tedbirli olmaları da isteniyor, hem de portföylerini genişletmeleri. Her koşulda müşterileri memnun etmeleri, bir başka bankaya "kaptırmamaları" isteniyor.
Bütün bunların ötesinde finansal kurumlardan çalışanların pek çoğu aslında sistemin nasıl çalıştığını, müşterilerinin ve kendilerinin bu çarkın dişlileri arasında nasıl ezildiklerinin farkındalar. Bu onları yoruyor, mutsuz ediyor ve varlık sorgulamasına götürüyor. Belki de en ağır olanı da bu...
Sonsöz
Tüm bunları 25 senesini üniversitede finansman, sermaye piyasaları, finansal araçlar-piyasalar anlatan birisi olarak söylüyorum. Her zaman üretim sürecinde araç olmaktan uzaklaşmış, tek başına amaç haline gelmiş bir finansal sistemin tüm kötülülerin sebebi olduğunu söylemiştim. Şimdi bu düşüncelerimi bütünsel bir yaşam döngüsünün içine yerleştirmeye çalışıyorum. Son dönemlerde duymaya başladığımız "sürdürülebilir finans" kavramından daha gerçek;
-Tüm canlıları ve doğayı merkeze koyan,
-Aşırı kar hedefinden ve aşırı risk yüklenme külfetinden uzaklaşmış,
- Finansal kaynakların üretmek isteyen kişilere desteklemek amacıyla kullanılacağı, kolektif yatırımların teşvik edebileceği, yatırımların ekonomik ve sosyal etkilerini birlikte değerlendirileceği,
- Hizmet kullananlar ve hizmet sunanların kendilerini güven içinde hissedecekleri, adaletli, ayrımcılıktan uzak bir finansal sistem aranamaz mı?
Sorunun çok katmanlı, sistemsel olduğunun farkındayım ama finansal sistemin yarattığı tahribatların ve kayıpların büyüklüğü, bütünsel bir değişim olmasa da iyileştirici önlemler aranmasını kaçınılmaz kılıyor. Hızlı ve çabuk kazanç elde etmek için ödeyemeyeceği borçların altına girenler azalsın, küçük tasarruf sahipleri finansal maceralarla yatırım arasındaki farkı ayırt edebilsin, genç bankacıların ve diğer finansçıların işleri ölümlerinin değil, yaşamlarının sebebi olsun diye...
(AGY/ME)