Hiç bir şey bilmediğini söyleyerek, her şeyi bilen tanrılarla hiçbir şey bilmeyen insanlar arasındaki yerini, "onlar gibi konuşup yaşamaktansa, kendim gibi konuşup ölmeyi tercih ederim" diyerek ölümsüzleştiren bilge şahsiyet Sokrates'le selamlamak istiyorum sizleri bu defa...
Birileri "bizim ve sizin mahalleler" diye yön belirtip, kıyas çizelgesi tutarken elde avuçta yine aynı bilgi-çaresizlik kalıyor, en azından benim elimde-avucumdakiler öyle.
O yüzden birileri oturduğu güruhtan söylene dursun, -ben kendi çöplüğümde, kendi dilimde ötmeye- devam etmek istiyorum izninizle.
Şimdi bu iç dökülme cümlelerinin sarf edilme sebebine gelince... Malum tiyatro sezonu tatilde, ben de kendimi demli meşklere ve sahaflara atıyorum, işte kendi derdinde, bir kitap daha...
"Kendini tanı" ifadesiyle 21'inci yüzyıla meydan okuyan Sokrates, yalnızca insanları hayatlarıyla ilgili sorguladığı ve onların hiçbir şey bilmediklerini onlara kanıtladığı için öldürülmüştür.
Sokrates yüzlerinden kin ve kıskançlık akan Atinalılar önünde Heliastes'e savunmasını yapar ve idam edilir.
Kendisidir ki gerçekleri gizleyip hayatta kalmayı, doğruları söyleyip ölmeye tercih eden hiç şüphesiz.
Nietzsche onu bu tavrından ötürü bir canavar olarak görse de Epiktetos'un yanında daima bir boş koltuk vardır. Epiktetos'un dediği gibi "zira o suçlu olarak ölemezdi ama onlarsa bir suçsuzu öldürebilirlerdi."
Eh bu kadar dalmışken, günümüz Sokrates'inde de neler var mahiyetinde diye bakınırsak; Yunanlı Marksist Kostas Varnalis (sizler belki Kuşatılmış Köleler, Özgür Dünya ve Halkın Öfkesi adlı eserlerinden tanıyorsunuzdur onu), Platon'un Sokrates'in Savunması'na nazire olarak "Sokrates'in Gerçek Savunması" adlı kitabıyla karşılık veriyor. Sokrates Marksist olsaydı ya da Platon yerine bir Marksist Sokrates'in savunmasını yazsaydı ne olurdu?
Bu düşünürken bile tebessüm ettiren soru, Varnalis'in kendi diyalektiğinde ama derinlemesine anlatılan bir serüvene yol açıyor.
Yazarın ince mizahıyla yarattığı Sokrates de Platon'un bilindik Sokrates'inden daha az gerçekmiş gibi görünse de, yadsınamaz şekilde ondan daha sevimli duruyor.
Kitabı dilimize çeviren Ari Çokona; " Kostas Varnalis, Sokrates arkasında yazılı eserler bıraksaydı neler yazardı? sorusunu yanıtlamaya çalışıyor.
20'nci yüzyıl materyalist felsefesinin kavramlarını kullanarak, "bilgelerin bilgesi"ni muhalif, toplumcu bir düşünür olarak takdim ediyor" diyor.
Platon olmasaydı?
Kitapta muzip, hafiften Marksizme meyletmiş, tabii ki yine iktidar/düzenle başı dertte bir Sokrates karşımıza çıkıyor.
Varnalis, bu kitapla, Platon aracılığıyla günümüze ulaşan Sokrates'le ilgili kuşku duymamızı istediği gibi, aradan asırlar geçse de aydın-iktidar kan uyuşmazlığının değişmediğini gösteriyor. Sokrates gibi ezici baskı altında düşüncelerinden vazgeçmeyenler, Otuzlar tiranlığı sırasında da demokraside de iktidarın hedefinde olur. Ama ironik bir şekilde Sokrates'in ölümüne karar verenler Otuzlar değil, demokrasidir.
MÖ 470-399 tarihleri arasında yaşamış Sokrates'i eğer Platon yazmasaydı ne olurdu sorusuna ise felsefe profesörü Ahmet Cevizci (Sokrates) şu karşılığı verir: "Platon olmasaydı eğer, Sokrates'in kendisi muhtemelen Yunan düşünce tarihinde çok önemsiz bir dipnot olurdu. Çünkü üstat, yazının insan zihnini tembelleştirdiğine inandığı için yazılı hiçbir şey bırakmamıştı.
Fakat çok daha önemlisi Sokrates olmasaydı, Sokrates'ten önceki filozoflarla ilgili bütün bilgileri kendisinden aldığımız Aristoteles de olmayacaktı.
Demek ki, Sokrates yaşamasaydı eğer, bizim bildiğimiz şekliyle Yunan felsefesi diye bir şey hiç olmayacaktı."
Varnalis'in Sokrates'i tarihi gerçeklere uygun şekilde, "kentin tanrılarını tanımamak, yeni tanrılar icat etmek ve gençlerin ahlakını bozmakla" suçlanır.
Sokrates, kendisini yargılayan beş yüz Atinalı karşısında savunmasını yapar. Platon, Sokrates'i yargılayan bu 'yargıçlarla' ilgili fazla bilgi vermezken, Varnalis, Atina güneşi altında perişan bu 'yargıçlar'dan bazılarının uyukladığını, mahkemenin biran önce bitmesi için can attıklarını anlatır.
Platon'un Sokrates'i,"Bildiğim bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir" sözüyle simgelenen felsefi görüşlerini anlatır.
Varnalis'in Sokrates'i ise, daha siyasi bir kişiliktir ve "Dünyanın bütün işçileri birleşin" diyen Marx'tan esinlenerek ölüme gitmeden önce, "Gücünüzün farkına varın ve hakkı yenmiş özgürlerle birleşin. Çekiç, kazma, kürek, orak ve baltalarınızı şöyle bir kaldırsanız bile 'seçkinlerin' demokrasisi toz duman olur!" der.
Kendi hayatı boyunca rejime muhalif biri olarak hep sıkıntı çeken Varnalis Sokrates'e, "Tehlikeli olsaydım, bir keşin eline beş on kuruş verip beni bıçaklatır, aşçımı satın alıp yemeğime, içkime, kahveme zehir attırırdınız. Bir 'tehlikeli' ne yargılanır ne de ondan kendini savunması istenir.
Tehlikeli başkalarını yargılar ve onları idama mahkum eder. İktidar ellerindedir çünkü. Onları ancak iktidarı yitirdiklerinde yargılayabilirsiniz, maçanız yerse ve yakalamayı başarabilirseniz tabi" dedirtir.
Bir hiçlikten diğer hiçliğe doğru
Sokrates'in inanç konusuna bakışında da Varnalis, Platon'dan ayrılır. Varnalis, Sokrates'e, "Dinsiz olduğumu söylediniz! Keşke olabilseydim" dedirtmesine rağmen, "Bir Hiçlik'ten diğer Hiçlik'e doğru" yol aldığını ifade eder.
Ama Platon'un Sokrates'i, ölümle ne olacağından emin değildir, iki seçeneği de yok saymaz. Sokrates, "Ölüm iki şeyden biridir: ya bir hiçlik, büsbütün şuursuzluk halidir, yahut da, herkesin dediği gibi ruhun bu dünyadan ayrılarak başka bir dünyaya geçmesidir" der.
Varnalis'in kısaca değinerek geçmesine rağmen, Platon, Sokrates'in "iç sesi/tanrısı" olan "demonion"unu uzun uzun anlatır ve bir yerde, "Bir tanrının ya da tanrısal bir ruhun bana göründüğünden, çok kere ve birçok yerde söz açtığımı işitmişsinizdir.
Bir nevi ses olan bu işaret, bana çocukluğumdan gelmeye başlamıştı; bu ses beni hep göreceğim işlerden alıkor, ama yap diye hiçbir vakit emretmezdi" der.
Varnalis ise, Sokrates'in "demonion"unu, Atina rejiminin içine işlemiş baskıları gibi anlatır; çünkü Sokrates, "Yolumu aydınlatan yol gösterici bir ışık değil, gözlerimi kör eden kamusal yalan'ın koruyucu meleğiydi.
Ruhumun içinde tanrıların sesine, ilahi bir buyruğa dönüşen, 'güçlünün menfaati'ydi" der.
Platon'un Sokrates'i, Atinalılar'ın kendisini ölüme göndereceklerini görerek onları bilgece uyarmaya devam eder: "Ben Tanrı'nın, devletin başına musallat ettiği bir at sineğiyim, her gün her yerde sizi dürtüyor, kandırıyor, azarlıyorum; peşinizi bırakmıyorum. Benim gibi bir kimseyi kolay kolay bulamayacaksınız, onun için size kendinizi benden yoksundurmamanızı tavsiye ederim" der.
Aynı Sokrates, kendisi hakkında ölüm kararı verenlere seslenerek, "Hayır; mahkum olmama sebep olan kusur, sözlerimde değil, sizin istediğiniz gibi ağlayarak, sızlayarak, haykırarak, bence bana yakışmayan fakat başkalarından daima işitmeye alıştığınız birçok şeyi söyleyerek ve yaparak, size söylemek istediğimi, yüzsüzlüğümü, küstahlığımı göstermeyişimdir. Fakat ben, tehlikeye düştüğüm zaman, ne böyle aşağılıklara, alçaklıklara saparım, ne de kendimi böyle müdafaa etmediğime pişman olurum. Asla! Böyle bir şey yapmaktansa, sizin alıştığınız gibi kendimi müdafaa etmektense, alıştığım gibi söz söyleyerek ölmeyi üstün görürüm" der.
Ey okur! Bu hafta biraz uzun bir metinle karşıladım sizleri ama "mahalleler arası rövanşlardan" sıkılanlar için; yaz sıcağının hala pişir-e-mediği bünyelere şiddetle, Kostas Varnalis'in "Sokrates'in Gerçek Savunması" adlı kitabını tavsiye ediyorum.
Bu kitapla; 71 yaşında baldıran zehrini içerek dünyadan ayrıldığında, arkasında birçok kafası karışık bünyeyle birlikte iyi bir yazar ve felsefenin en önemli kurucularından biri olan öğrencisi Platon'u bırakan Sokrates'e sanki biraz da borcumuzu ödemiş olacağız...
O halde son söz Sokrates'in olsun yine; "Ayrılma saati geldi, ve kendi yollarımıza gidiyoruz-ben ölmeye, siz yaşamaya. Hangisinin daha iyi olduğunu yalnızca Tanrı bilir." (BM/EZÖ)
* Yazar: Kostas Varnalis, "Sokrates'in Gerçek Savunması" Çeviren: Ari Çokona, 88 sf. / 10, Pan Yayıncılık, Fiyatı: 10 TL.