Dört düşünce insanı, mahşerin dört atlısı; Nietzsche, Heidegger, Foucault, Derrida. Birbirinden ayrıksı dört düşün adamı şimdi aynı kitapta selamlıyor okuyucularını...
**
Ona göre 'tanrı' ölmüştü ve insanlar dünyada yapayalnız kalmışlardı. Bu yüzden insanlar tanrıdan bekledikleri umut ve istekleri bir kenara bırakıp kendilerini dünyaya adamalılardı. Böylelikle düşünce ile yaşam arasında bağ kurulması daha kolay olacaktı. Kısaca tanrının öldürüldüğü bir cinayet mahallinde olan bitenleri acımasızca söze dökmüştü sivri dilli deha Nietzsche. İnsanla yetinmeyip üstüninsana yönelmiş, olanaklı tek ufuk olarak bengi dönüşü göstermişti. Nietzsche'den sonra hiçbir şey eskisi gibi olamazdı, olmadı da.
Varoluşçu felsefenin pirlerinden Heidegger ise bir çoğumuzun asla yürüyemeyeceği sapa düşünme yolları açtı önümüze. Postmodernizmi en iyi anlatanlardan Foucault, tarihin yerleşik topraklarındaki kazılarını sürdürerek yeni keşiflerini paylaştı bizlerle. Yapıbozum felsefesinin kurucusu olarak bildiğimiz Derrida da söke söke bitiremiyor iki bin yıldır örüle gelmiş düşünce ilmeklerini, dilimize doladığımız, başımıza sardığımız 'batı' metafiziğinin tasarım kördüğümlerini.
Dört düşünce insanı, mahşerin dört atlısı, zekanın dünya ile münasebetini bozduran dört düşün adamı şimdi aynı kitapta selamlıyor okuyucularını. Batı düşünce geleneğinin sınır-uçlarında yürüyen, felsefelerini 'yıkmakla', 'açmakla', 'kazmakla', 'sökmekle' ancak aynı zamanda 'yapmakla' da kuran 'Aşırılığın Peygamberleri'yle hiç çekinmeden söyleşen ise aslında bir tarihçi olan Allan Megill. Kitabın Türkiye'deki okuyucularıyla ilk buluşması 1998'de olmuş, şimdi ise Ayraç Yayınevi'nden raflardaki yerini alan kitabı dilimize kazandıran Tuncay Birkan.
Çoktan sona ermiş bir öykü gibi gözüken bu durumu yine ateşleyen Megill, kendince tek bir izleğin peşinde çatallanmış yolları ifade ettiğini düşündüğü bu mahşerin dört atlısını, çoğunlukla ihmal edilmiş yaşam kurucu estetisyen yönleriyle ele alıyor. Megill, bu yaklaşımıyla, post-teolojik kriz sonrası kırarak, çözerek, parçalayarak, koparak felsefe yapmaya ve aslında felsefeyi tekrar yaşamın kurucu bir edimi haline getirmeye niyetlenmiş bu isimlerin sınırda, kıyıda, köşede ve uçlarda gezinmesinin hikmetine dikkat çekiyor.
Yükseklerden gelen sağaltıcı sese kulak ver!
Megill, bu dört düşünürün bıraktığı izleri daha geniş bir bağlama yerleştirerek, didiklenmemiş 'estetizmleri' üzerine yoğunlaşarak çıkarıyor aşırılığın soykütüğünü. Yükseklerden gelen 'sağaltıcı' seslerine kulak vermemizin gereğini, içine tıkılıp kaldığımız benliklerimizi, sıkışıp kaldığımız durumları aşma yetimizi nasıl, ne ölçüde geliştirdiklerini açımlayarak kanıtlıyor. Aşırılıkları ışığında dört düşünüre ilişkin verdiği tüm açımlamalarını, günümüzün dikkat sürükleyen tartışma konusu modernizm ile postmodernizm açmazının 'art-yöresinde' geliştirdiği oldukça özgün denebilecek 'kriz odaklı' çözümleyişi doğrultusunda yürütüyor.
Hep sınır boylarında dolaşmış uçbeylerinin gezintilerini, yakın geçmişimizin belleği olagelmiş bu dört düşünürün aşırılıklarını bir de Megill'in dillendirişinden izlemeye değer.
Okuyucusunu düşünme ve paylaşım sürecine dahil eden yazar, kitapta iki parametre üzerinde seyir ediyor; biri "kriz", diğeri "estetizm". Kitabı bu kadar dillendirince aklınıza hemen 'peki Megill, kriz ve estetizm hakkında ne düşünüyor' diye bir soru öbeği gelebilir. Megill'e göre kriz; doğrusal ya da çizgisel bir hat izleyen tarihselcilikteki bir kırılma. Kant'ın yaptığını, var olan bir sorunu açığa çıkartmak olarak görüyor. Aynaya tam ortasından bakmaya devam edersek de; zaten bütün insanlık için geçerli olan mutlak standartlar hiç var oldu mu diye soruyor. Bu durumda aslında krizin ortaya çıkışını 19'uncu yüzyılın başından öteleyerek sonuna yerleştiriyor. Estetizmde ise yine farklı bir bakış açısı sergiliyor yazar; estetizmi estetik, nesne ve duyumlardan oluşan kendine yeterli bir alan içinde değil, estetik olanı gerçekliğin tamamını kapsayacak şekilde genişletme çabası olarak görüyor. Dört düşünürde kimi zaman belirginleşen, kimi zaman silikleşen bu iz, yazarın her makalesinin başında, hakkında yazdığı düşünürden yaptığı alıntılar sayesinde meşruluğunu kanıtlıyor. Günümüzdeki tıkanmışlık hissine ve kalıplaşmış eğrelti tanımların tersine kitapta; dört dehadan hariç, Kant'tan Camus'a, Wittgenstein'dan Hegel'e ayarı farkında, tatlı bir tartışma ortamı sizleri bekliyor.
Meraklısına bir de not
Müzik tutkunlarının yakın markajında bir kitap daha; müzik sosyolojisini temel alıp, bu alanda çeşitli mecralarda yazılar yazan ve asıl mesleği Kamu Yönetimi olan, daha önce de "Müziğin Sosyolojisi Üzerine Denemeler" adlı kitabı bulunan, Ali Ergur'un "Müzikli Aklın Defteri" adlı çalışması Pan Yayınları'ndan çıktı. Kitap, yazarın çeşitli dönemlerinde kaleme aldığı yazılarından oluşuyor. Eskiz defteri niteliğindeki 200 sayfalık kitap, günahı ve sevabıyla meraklısının karşısına çıkıyor.(BM/BÇ)
* "Aşırılığın Peygamberleri", Allan Megill, Çeviren: Tuncay Birkan, Ayraç Yayınları, 519 sayfa, 15 TL.