"İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için sevmekten korkuyor / Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için / Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için / Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için / Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için / Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için / Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için / Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için."
16. yüzyıl başlarında bu satırları döktüren İngiliz şair William Shakespeare, 2010 yılında da hâlâ gizemli-geçerliliğini koruyor. Bir Yaz Gecesi Rüyası, Onikinci Gece, Romeo ile Juliet, Kral Lear, Othello, Venedik Taciri ve Hamlet gibi eserleriyle hayatın koordinatlarını belirleyen Shakespeare, şimdi de 30 yılı deviren Bizim Tiyatro sahnesinden selam ediyor biz izleklere. Oyun dört önemli ustayı da bir araya getiriyor, bu bakımdan peşrevi atlayıp, doğrudan konuya girmek de fayda görüyorum; Shakespeare, Özdemir Nutku, Hülya Nutku ve Zafer Diper.
Olya, Yargı, Özkıyım, Dava gibi oyunlarıyla beyne küşayiş getiren ve hayatın makam durduğu tiyatroculardan Zafer Diper, yeni oyunu "Bana William Deyin" ile karşımızda... Metinler arası geçişiyle hümanist bir cover ortaya çıkaran Diper, bu performansıyla da 'mütemadiyen saygılar' başlığını hak ediyor. Yakın bir tarihte geniş kapsamlı bir 'Shakespeare Sözlüğü'ne imza atan Prof. Dr. Özdemir Nutku'nun yazıp-yönettiği oyunun dramaturgluğunu ise Prof. Dr. Hülya Nutku üstleniyor.
Yaşasın soytarılar...
Öyküsü saçıldıkça cazibeler diyarında, keşfe yakın oturtan bir oyunla karşı karşıyayız. Bana William Deyin; Shakespeare hayranı, istediği rollere bir türlü kavuşamamış bir oyuncunun (Oscar'ın) bir vodvil sonrası unutulduğu tiyatronun soyunma odasında; düş ve gerçek arasında, Shakespeare metinlerinden bölümler oynaması-yorumlaması üzerine kurulu. Oyunda, Oscar'ın belleğinde olan Shakespeare'in görkemli tiradları ile onun yaşamı ve yaptığı iş bir çelişki barındırsa da biz izlekler beşeri cennet vahasında, maruzatım var söylemiyle konuşlanıyoruz oturduğumuz koltuklara. Bir nevi Oscar'ın yalnızlığı bugünkü insanların yalnızlığı; onun terkedilmişliği, bugünkü bireylerin terkedilmişlikleri oluyor. Ama o da, sanki bunu özellikle istiyormuş gibi, kendini dış dünyadan soyutlayarak bizlerin belleklerine muş'tuluyor. Oscar'ın gerçek ve hayal aleminde verdiği kavgada; insanın yeryüzündeki yalnızlığının sıfatlaştırılması, sudan karaya geçişteki ulu sızlanış ve belki de tanrılığa özenmesi yer alıyor.
Geçmişte bir sirkte palyaçoluk yapan Oscar, 'Palyaçolar güldürür, soytarılar doğruyu söyler' savından hareketle, ilerlemiş yaşına karşın-ve unutamadığı aşkı Lisa'nın da yaşantısına kattığı çağrışımlarla Shakespeare rollerini (özellikle soytarılarını) oynama tutkusu içinde, kendi kendine büyük ustadan kimi sahneleri canlandırmakta, ona sığınmaktadır. Bu yalnız adamın dramı; yaşamda da, tiyatroda da istemediği rollerin oyuncusu olma durumudur. Oscar'ın aynaya bakarak başlayan kendine konuşması zaman zaman bizlere, zaman zaman 'yukardaki'ne yöneliyor ki bu durum Shakespeare'in tiratları arasında sıkı bir serüvene sürüklüyor.
Shakespeare'le kendisini özdeşleştiren ve aynı zamanda arka fonunu da Shakespeare masklarıyla süsleyen Oscar'ın ara ara düştüğü uykuları bizleri bilmediğimiz bir rüyaya yatırıyor. Uykular da netice de küçük ölümlerse, biz mi Oscar'ın, yoksa Oscar mı bizim gerçeğimiz ya da hayalimiz, bunu oyunun sonunda ekranda gördüğümüz maskta ve kapı altından atılan mektupta anlıyoruz. Sonu gizemli bitirmek istedim, maksat bu cümleleri buraya kondurmak değil, tiyatro rotasına sizi de kaydırmak.
Memleketim coğrafyasında, uzun zamandır kediye kafa atan mücahit fare hissiyatıyla yaşayan bana, ilaç niyetine iyi gelen oyun sonrasında, ustayla sıkı bir de sohbete oturduk. Zafer Diper, güzel bir hayalinden bahsetti; "2011'de, çok farklı bir anlatımda ve görsellikte Hamlet'i sahneye koyacağım" dedi. Anlattığına göre hem de öyle bir Hamlet ki tüm ezberleri yeniden tanımlatacak cinsten. Durumun bir diğer naifliği ise; Bizim Tiyatro ilk açılışını 1981'de yine Diper'in başrolünü oynadığı Hamlet'le yapmış. Bu defa Hamlet, Diper'in oğlu olacak. Tabii ki sponsor işlerini halledebilirse. Umarım usta, istediği-hayalindeki Hamlet'i bana anlattığı heyecanla sahneye taşıyabilir. *
İnsan-ı Kamil yapacaklar
Bu arada üç günlük dünyada iki lafın belini kıralım mahlasında gezinirken, nelere şahit oluyoruz öyle! İki satır ben de kelam etmek istiyorum, geçtiğimiz hafta yaşananlara ilişkin... Kan şekeri düşürten cinsten haberler silsilesine gün geçmiyor ki bir yenisi daha eklenmesin. Sizin de dimağınızdan kaçmamıştır muhakkak. Bazen beyin loblarından parçalar alınmış gibi davranıyormuşuz gibi geliyor bana. '2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul' diye nidalanırken bir taraftan da kelimelerin kafi gelmediği durumlara şahit oluyoruz. Memleketim insanının yüzyıllık çilesi bitmeyecek belli ki. Bunca acı-garip-tutarsız sorunla debelenirken son olanlar 'bu mudur' dedirtiyor.
Özen Yula'nın oyunu Yala Ama Yutma, daha sahnelenmeden hem de (insanın şaka mı bu diyesi geliyor, oyun 15 Şubat'ta ilk kez selam edecekti) bir-iki gazetenin 'ahlaksız oyun' nitelendirilmesine maruz kalmıştı. Daha bunun saçmalığını üzerimizden atamamışken, şimdi de mekân sıkıntısı yaşayan topluluklara ev sahipliği yapan, açıldığı günden bu yana alternatif bir rota olarak sanat sevicilerini heyecana gark eden ve ne tesadüftür ki yine Yala Ama Yutma'nın sahnelendiği "Kumbaracı50"nin eksiklikler gerekçesiyle belediyece mühürlendiğini öğreniyoruz. Son söz de Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan'dan geliyor; "Biz oyuna karşı değiliz, yangın merdiveni yapılsın, salon açılacak." Demek bina, Kasım ayında buraya kurulurken, eksiklikler gözden kaçmış. Aklımda bir sürü Leman, Penguen ve Uykusuz'un patlangaçları canlanıyor. Bir sanat mekânının mühürlenmesi, sanki bir fırında ya da sağlık ocağında blattaria familyasından bir canlının bulunmuş ve koşulları uygunsuz görülmüş gibi... Bi şey söylemek gelmiyor artık içimden. Şu evrendeki her bünye, ölüme 150 TL'lik kefenle gidecekken, sonunda insan-ı kamil yapacaklar bizleri bunu biliyorum... (BM/BB)
* Rezervasyon için: (0216) 418 95 49