Aslında yeni cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ilk konuşmasıyla 10. cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'inki arasında çokça benzerlik var.
Sezer de Meclis'te ant içtikten sonra yaptığı ilk konuşmasında hak ve özgürlüklerden, demokrasiden vazgeçilemeyeceğini söylemişti. Abdullah Gül de dünkü ilk konuşmasında aynı şeyleri söyledi.
Sezer "polis devleti değil, hukuk devleti" demişti
Sezer, Mayıs 2000'de "Polis devletini çağrıştıran yapı ve uygulamaları terk etmeden, çağdaş toplumun gereksinimlerini karşılayamayız. Cumhurbaşkanlığı bu dönüşüm ve gelişmenin sağlanmasına önem verecektir" demişti.
Ama Sezer'in görevden ayrılmadan önce derhal onayladığı son yasalardan biri, polise yetkilerini artırarak insan hakları ihlalleri olanağı veren yeni Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'ydu (PVSK).
"İnsan haklarının evrensel boyutlarıyla gerçekleşmesi"
Sezer "Bu aydınlık yolun başlangıcı, hukuk devleti ilkesinin, demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin evrensel boyutlarını içererek gerçekleşmesinden geçmektedir" de demişti.
Sezer, ifade özgürlüğünün önündeki büyük engellerden biri olarak sayılan ünlü 301. maddenin ve hak savunucularının 301 dışında 14 maddesini daha özgürlüklere engel olarak gösterdiği yeni Ceza Yasası'nı veto etmişti ama, yeniden görüşülmesini istediği maddeler bunlar değildi.
"Toplumsal barış devletin görevi"
Sezer "Ulusal gündemimizin bir diğer öncelikli konusu, 'toplumsal barış' özlemidir. Kalıcı nitelikte toplumsal barışın sağlanması ve sürdürülmesi bir "devlet görevi" olarak algılanmalı ve yerine getirilmelidir" de diyordu.
Yurttaşını yabancı sayan Devlet Denetleme Kurulu (DDK) Raporu Sezer'in döneminde hazırlandı. Azınlık vakıflarıyla ilgili küçük bir ilerleme olmasına rağmen Vakıflar Yasası değişikliğini "ulusal çıkarlarına aykırı ve ülkeyi bölücü" olacağı gerekçesiyle geri gönderdi.
Bağımsız milletvekili adaylarını birleşik oy pusulasına sıkıştırarak seçilmelerini zorlaştıran yasa değişikliğini de hiç bekletmeden onaylayıverdi.
Gül de "farklılıkların zenginliğimiz" olduğunu söyledi. Ama Kürtlerin Meclis'e girmesine engel manevrası olan birleşik oy pusulası değişikliği onun bakan olduğu dönemde Meclis'ten geçti.
Ekonomi, ordu ve AB konularında da aynı
Sezer orduyla ilgili "Cumhuriyetin temel niteliklerine yönelik saldırılar ve terör etkisini kaybetmekle beraber devam etmektedir. Varlığımız güvencesi ordumuz ve güvenlik güçlerimiz bu konuda üzerlerine düşen görevi büyük bir özveri ile sürdürmektedirler. Bugün olduğu gibi gelecekte de Silahlı Kuvvetlerimizin güçlenmesini sağlamak görevimiz olacaktır" diyordu.
Gül'se dün "Bu hafta boyunca kutlayacağımız zaferlerimizi borçlu olduğumuz, dünyanın takdir ve gıptayla baktığı, bağımsızlığımızın sembolü, güçlü, modern ve etkili Türk Silahlı Kuvvetleri'nin caydırıcılık gücünün yüksek tutulması, ulusal bekamızın kaçınılmaz gereğidir" dedi.
Sezer de Gül de demokrasi için güçlü bir ekonomi gerektiğini vurguladı; sosyal devletin öneminden, refahın eşit bölüşülmesinden söz etti. Sezer "İnsanlarımızın hak ve hukukunu korumak, onların duygularını, inançlarını ve emeğini sömürtmemek öncelikli görevimizdir" diyordu. Gül de "bütün ülkenin eşit şartlar içerisinde refahı paylaşması"ndan söz ediyordu.
Sezer "Kendi içine kapalı kalması olanaksız olan ülkemizin Avrupa Birliği'nin benimsediği uygarlık değerleriyle bütünleşmesi zorunludur", Gül "Avrupa Birliği yolunda kararlı bir biçimde ve kendi irademizle yürümeye devam etmeliyiz" diyor, ikisi de demokrasiyi "başkaları istiyor diye değil", halkın iyiliği için yapmak gerektiğini söylüyordu.
Ayrıca ikisi de yolsuzlukla mücadelenin önemini vurguluyordu.
Laiklik ve temel eksen farkı
Bekleneceği üzere Sezer ve Gül laiklik üzerine farklı şeyler söyledi. İkisi de laikliğin demokrasinin temelini oluşturan ilkelerden olduğunu söyledi ama vurguları farklıydı. Sezer "ödünsüz bir kararlılıkla korunacak" derken, Gül "din ve vicdan özgürlüğünü de içinde barındıran laiklik" dedi.
İkisinin de yakınından geçmediği konu, devletin belirli bir dinin bir mezhebinin din görevlisini yetiştirdiği, istihdam ettiği, farklı dinlerin din görevlilerinin yetişmesine olanak tanımadığı, çocuklara yine belli bir mezhebin zorunlu din derslerinde dayatıldığı bir ülkenin nasıl laik olabileceğiydi.
Sezer'in konuşmasının gövdesini Atatürkçülük, aydınlanma ve ulus devlet, Gül'ünkiniyse açık toplum, "tam rekabete dayalı ekonomi" ve "bölgesine huzur ve istikrar getirecek" bir ülke.
Süreklilik nerde mi? Sermaye birikiminin ardışık iki durağından bahsediyorlar. (TK)