Başbakan Erdoğan iddia ediyor: "Ülkemde benim şu anda işkence diye bir olay yoktur ve bunu bildikleri hâlde, birilerinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) gitmesini de, Avrupa Birliği'ne giderek yalan yanlış haberler taşımasını da anlamak mümkün değildir."
Erdoğan'ın 3 Eylül'de Meclis'te söylediği bu sözlerin hedefi belli. İnsan hakları örgütlerinin işkenceyle ilgili raporlarını yalanlamaya çalışıyor. Bununla da kalmıyor, hak aramak için AİHM'ye başvurmayı da kötülüyor.
İnsan Hakları Derneği (İHD), İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) dün (6 Eylül) bu sözler üzerine bir açıklama yaptı. Erdoğan'a "işkenceyi kanıtlamak" diye bir yükümlülüklerini olmadığını, tam tersine işkenceyi ve cezasızlığını önlemenin yönetimin görevi olduğunu anımsattılar.
Doğrusu bu. Erdoğan "işkence yok, varsa ispat edin" demek yerine, işkence iddialarını etkili soruşturarak, sorumluların yargı önüne çıkmasını, adil yargılanmalarını ve cezalandrılmasını sağlayarak görevini yapmalı.
Erdoğan'a rakamlar
Rakamlar da Erdoğan'ı yalanlıyor. İHD'nin 2007'nin ilk altı ayına dair bilançosu 376 kişinin işkence ve kötü muameleye maruz kaldığını gösteriyor. Üstelik bunların 68'i resmi mekan dışı işkence.
MAZLUMDER'in aynı döneme dair raporunda 75 işkence ve kötü muamele vakası yer alıyor.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV) verilerine göre, 2007'nin ilk yarısında gelen işkence başvurusu sayısı 266. Geçen yılın ilk altı ayına göre yüzde 40 artış var. Başvuruların 172'si 2007'de gerçekleşmiş olaylara ilişkin.
MAZLUMDER'in yalnızca iki ayı kapsayan Temmuz-Ağustos 2007 raporunda 36 işkence vakası var.
Gazeteci İsmail Saymaz, Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü'nün insan hakları ihlallerini ısrarla takip ediyor. Erdoğan liste için Radikal'e bakabilir. Ama yeni İçişleri Bakanı, Nijeryalı Festus Okey'in Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü'nde öldürülmesiyle ilgili soru soran gazetecilere "Her yerde her sorulan soruya cevap vermek gerekmiyor" diyor.
Yapılması gereken belli, AKP duymazdan geliyor
Oysa insan hakları örgütleri yıllardır işkenceyi önlemek için yapılması gerekenleri hükümete sıralıyorlar. Ama AKP, işkenceyi önlemede en önemli araçlardan biri olan BM İşkenceye Karşı Sözleşme'ye Seçmeli Ek Protokol'ü onaylanması için bir türlü Meclis'e getirmiyor. İmzalamasının üzerinden neredeyse iki yıl geçmiş olmasına karşın.
Erdoğan'ın derdi işkenceyi tartıştırmamak
Aslında Erdoğan'ın işkenceyle ilgili tutarlılık içinde olduğu söylenebilir. İşkenceyi önlemek için gereken adımları atmazken, AKP işkenceye zemin hazırlayan Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu (PVSK) değişikliğini bir çırpıda yapıverdi. Cezaevlerinde işkenceye zemin hazırlayan ziyaret yönetmeliği değişikliği, aynı işleve sahip Terörle Mücadele Yasası değişikliği de hep Erdoğan hükümetinin işleri. İstanbul Emniyet Müdürlüğü, bu değişikliğe dayanarak gözaltına alınanlarla ilgili insan hakları örgütlerine bilgi vermemeye başladı. Bundan iki ay sonra, martta, İstanbul Valisi Muammer Güler de "işkence sıfır" diyebilmişti.
Bunun üzerine Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Yavuz Önen, TİHV'ye gelen başvurulara dayanarak 2000'lerde yıl içinde gerçekleşen işkence sayısının "istikrarlı olarak" 200 civarında seyrettiğini söylemişti.
Erdoğan'ın ne yapmak istediğini anlamak da zor değil. İşkenceye zemin hazırlayan onca düzenlemeyi haata geçirip işkenceyi önlemeye dair yapılması gerekenlerin yanından bile geçmezken "ülkemde işkence diye bir olay yoktur" demesi, hak örgütlerini, AİHM'ye başvuranları karalaması, işkencenin görünürlüğünü ortadan kaldırmaya çalışmaktan başka bir şey değil.
Eh görünmeyen, varolduğunu bilmediğiniz bir şeyi de önleyemezsiniz zaten, değil mi?
Bu ülkede "işkence yok", "köyler yakılmadı" dendiğini daha önce de duymadık mı? Bir de unutmadan, MAZLUMDER raporuna göre, Türkiye'nin kendi yurttaşlarının haklarını ihlal ettiği yalnızca temmuz-ağustos dönemi için AİHM kararları uyarınca yine kendi yurttaşlarına ödemesi gereken tazminat miktarı 652 bin avro. Parayı yine biz ödüyoruz: Yurttaşlar. (TK)