Kült roman “Tutunamayanlar”ın yazarı Oğuz Atay, "yaşamak için yazan ve yazdıklarını konuşarak yaşamak isteyen" bir yazardı. Geçen hafta ölümünün 30. yıldönümünde Mimar Sinan Üniversitesi'nde düzenlenen sempozyuma katılan dostları, yazar ve eleştirmenler Atay’ı yaşarken yeterince takdir edememek ve edebiyatını onunla yeterince tartışmamaktan bahsettiler çoğunlukla konuşmalarında. Bu konuşmaların en dikkat çekici tarafı, Atay’ın edebiyatının hayattayken okurlar tarafında da yeterince anlaşılamamış olmasıydı.
Selim İleri, Atay’a olan vefa borcunu pişmanlıkla dile getirdi. Büyük bir ironist, dil ustası ve dünya yazarı Oğuz Atay’ın edebiyatının yaşarken anlaşılamamasının nedenleri tartışıldı iki gün zarfında ama belki de yine anlaşılamadı.
Bütün pişmanlıklar ve üzüntüler; Atay’a söylenmemiş övgüler ve eleştiriler üzerine toplandığına göre, sanırım yazının yazarı ötekileştirmesinin güzelliğinde ziyade, okurun yazarı uzaklaştırması anlamında bir ötekileştirmeydi söz konusu olan.
Murat Belge, “Oğuz Atay ve Dünya Edebiyatı” başlıklı konuşmasında Oğuz Atay’ın yaşarken yeterince anlaşılamaması durumuna en iyi açıklamayı getirdi ve bu durumu “ecnebi yazar” kavramıyla tanımladı. Kendi yazarlarımızın edebiyatını başarı kılan "yerel" kaygılarla yazdıkları eserlerin, yeterince evrenselsel bulunmadıklarını için taklitçilikle suçlandığını belirten Belge; aslında tam da bu "yerel öğeler"den dolayı “Atay’ın ecnebi değil, buralı bir yazar" olduğunu ifade etti. Bu dönemde de, Orhan Pamuk gibi Nobel ödüllü bir yazarın benzer bir "ecnebi yazar sendromu" durumuyla karşılaştığını ifade etti.
Sürekli görmezden gelerek ötekileştirme
Bu ‘ecnebi yazar’ olarak algılama hali aslında; kendi yerelliğimizle yaşarken, okur olan bizlere kendi yerelliğimizi dünya edebiyatının en güzel eserlerine referanslar vererek anlatan bir yazarı, sürekli bir görmezden gelme biçiminde ötekileştirme hali.
Dünya edebiyatından verdiği referansları, kendi yerel edebi geleneğiyle de buluşturan; buluşmadığı/buluşturamadığı yerde dil ustalığını ironi kullanarak konuşturan Oğuz Atay, aslında 12 Mart’ın dondurucu ikliminde sessiz sedasız yazmaya çalışan bir dünyalı yazardı bu bağlamda ve Murat Belge’nin de konuşmasında dediği gibi: “mütevazı olduğu için, ‘kırtıpil’ denilerek eleştirilmişti”.
"İlahi ayrıntılar"
Nabokov’un "ilahi ayrıntılar" dediği farklı türden küçük şeyleri ince ince işlemişti romanlarına Atay.
Çağımızın ünlü siyaset bilimcilerinden Richard Rorty’nin kullandığı anlamda bir ironi tanımını, çok daha önce romanlarında kullanmıştı: “Ötekini bizim inandığımız ve arzuladığımız şeylere inanan biri olarak görmeyi değil, ötekini ıstırap ve acı çeken biri olarak görmeyi" önermişti. Ve, buradaki Rortyvari "zihinsel acı"yı da çok önceden romanlarında göstermişti. Anlaşılmadan, sessiz sedasız yazdığı dönemlerin ikliminin atmosferinde; anlaşılmadan sessiz sedasız çekip gitmeden önce… (YK/TK)