Necat Erder’in; “Necat Hoca”nın, “Necat Abi”nin, “Necat Bey”in, ölümünün üzerinden iki hafta geçti. Gazetelerde/radyolarda/televizyon haber kanallarında (kısaca kitle iletişim araçlarında) Necat Erder’in ölümüne ilişkin ne haber ne de bir duyuru yer aldı. Medyadan -bir başka deyişle- ne bir ses çıktı ne de bir nefes. Olan, derin bir sessizlik. Sanki bu Türkiye’den, bir Necat Erder hiç geçmemiş ve iz bırakmamış gibi...
18 Haziran’da Cumhuriyet ve Hürriyet gazetelerinde küçük birer ölüm ilanı yayınlandı. “Ailesi” tarafından verilmiş. İçinde “VEFAT / Merhum Ali Erder ve Merhume İsmet Erder’in oğlu / Cevat Erder, Güler Yücel ve Sema Erder Gürsel’in ağabeyleri / Ferda ve Murat Erder’in babaları / Türköz Erder’in eşi / NECAT ERDER / 17 Haziran 2016 günü aramızdan ayrıldı” diye yazan.
Necat Erder 1928’de Kütahya’da doğmuş. Aile doğumdan kısa süre sonra İstanbul’a taşındığı için çocukluğu ve ilk-orta-lise öğrenim dönemi de hep İstanbul’da geçmiş. İstanbul Erkek Lisesi mezuniyetinden sonra üniversite lisans derecesini Ankara Mülkiye’den, doktorasını Paris Sorbonne’dan alan Erder, akademisyenlik yaşamına Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde başlıyor.
1956 yılında Bahri Savcı’nın Anayasa Kürsüsüne asistan olan Erder, hocalığa da aynı kürsüde “Modern Demokrasinin Temelleri ve Seçim Sistemleri” dersini vererek adımını atıyor.
1950’li yılların ikinci yarısı Türkiye siyasetinde, ardı ardına üç seçim kazanarak tek başına iktidarda olmaya devam etmenin güveni ve fakat işlerin kötüye gidişinin baskısıyla giderek otoriterleşen bir Demokrat Parti (DP) dönemini tanımlıyor.
Bu anlayış, egemenliğini sürdürebilmek için muhalefet söylemlerinin kitlelere ulaşmasını engellemek için gazetelerin ve radyonun sesini kesme yaklaşımını kendine yol olarak buldu.
Gazetelerin kağıt alma hakları kısıtlanıp, gelirleri de resmi ilanları kırpılarak azaltılırken, bu yolla muhalefetin sesi de kendi ağzına tıkılmış oluyordu. Buna karşın yandaşlar için tüm kaynaklar sonuna kadar açılıp kağıt ve resmi ilan desteğiyle her yer ve durumda iktidarın sesi olmaları sağlanıyor, böylece tek tür söylem kitlelere aktarılıyordu.
İşte o günlerde 15 günde bir yayınlanan Forum Dergisi, -yazar kadrosu ağırlıkla Mülkiyeli akademisyenlerden oluşan- DP’ye muhalefet eden ender ve önemli yayın organlarından/dergilerden biriydi.
Necat Erder de bu derginin (Sadun Aren - Bahri Savcı - Nejat Bengül - Attila Karaosmanoğlu vb ile birlikte) ilerici -ya da sol- kanadını; Aydın Yalçın, Nilüfer Yalçın, Turhan Feyzioğlu vd. ise derginin sağ kanadını temsil eden yazarlar arasında yer alıyordu.
DP iktidarının bu yazılı muhalefete tepkisi ise “kara cüppeliler” söylemi oldu. Yani Necat Erder de DP iktidarının “kara cüppeli” diye tanımladığı akademisyenlerden biriydi.
27 Mayıs 1960 darbesi sonrası Bahri Savcı Mülkiye’nin Anayasa Kürsüsü başkanı olarak anayasa çalışmaları için oluşturulan “Anayasa Komisyonu”na çağrıldığında toplantılara asistanıyla katılmak istemesi nedeniyle Necat Erder de 61 Anayasası hazırlık sürecine yakından tanıklık etti. Diğer yandan anayasa çalışmalarına paralel yürüyen ve iktisadi işler komisyonunca hazırlanmakta olan Devlet Planlama Teşkilatı kanun tasarısı çalışmalarını da Necat Erder arkadaşları üzerinden izliyordu.
Yeni yapıda kurulan Devlet Planlama Teşkilatı'nın (DPT) Sosyal Planlama Dairesi’ne ilk başkan olarak Necat Erder atandı. Erder DPT’ye daire başkanı olarak atandığında 33 yaşındaydı. Erder’in bu görevi iki yıl sürmedi. DPT’den daire başkanları ve bir grup uzman hep birlikte istifa ettiler. Bu istifalar teknokratların meslek etiklerine sahip çıkışlarının bir yansımasıydı.
İstifa sonrası Necat Erder ve arkadaşları önce bir araştırma-danışmanlık (Ar-DA) şirketi kurdular. Ama iş çevrelerinden gelen işlerin ardında araştırılan projenin devlete kabul ettirilmesi varsayımının da yattığını anlayıp buna eyvallah demeyince, şirketin kâr amacı gütmeyen bir kuruluş haline dönüşüp kendilerini geçindiren bir iş olmaktan çıktığını anlamış oldular.
Bu süreçte Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Erder’in başvurusunu kabul edip onu akademik kadrosuna kattı ve ardından da izinli olarak OECD teşkilatının İnsan Gücü Planlaması biriminin başkanı olarak 1963-66 yılları arasında Paris’te çalışmasına imkan sağladı. 1966’da Necat Erder ODTÜ İdari ilimler Fakültesi öğretim üyeliği görevine geri döndü.
Erder, ODTÜ’yü ODTÜ yapan öğretim üyelerindendi. 12 Mart 1971 sonrası Erder de, ODTÜ’den ve Türkiye’den ayrılmak zorunda kalarak Dünya Bankası’nın iş teklifini kabul edip Amerika Birleşik Devletleri'ne (ABD) gitti. 1976 sonuna kadar orada yaşadı.
Türkiye’ye döndükten sonra İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan’a, Başbakan Bülent Ecevit’e danışmanlık yaptı. O dönemde Erder’in kadrosu DPT’deydi. Fakat 12 Eylül sonrası emekliliğini isteyerek DPT’den ve bir müddet sonra da Türkiye’den -kısa süreliğine de olsa- ayrılmak zorunda kalıp, dünya bankasınca verilen geçici görevi üstlendi.
1987’de Murat Karayalçın’la tanıştıktan sonra onun önerisiyle Kent-Koop’un Kent-Kur danışmanlık şirketinde çalışmaya başladı. Ankara Büyükşehir belediye başkan adayı olması üzerine de, Karayalçın’ın danışmanlığını yaptı. Daha sonra Türkiye Kalkınma Vakfı'nda koordinatör olarak çalışan Erder, toplumsal kalkınma projeleri ve sosyo-politik araştırmalarla hiç ilişkisini kesmedi.
Türkiye İşçi Partisi’nde (TİP) ve Sosyal Demokrat Halkçı Parti’de (SHP) bilim kurulu başkanlığı, Türkiye Sosyal Ekonomik ve Siyasal Araştırmalar Vakfı'nda (TÜSES) yönetim kurulu üyeliği de yapan Necat Erder, buralarda bir çok toplumsal - siyasal araştırmaya ön ayak olup, gerçekleşmesini sağlayan önemli bir koordinatör, teknokrat ve saygın bir bilim insanı olarak sürdürdü yaşamını.
Necat Erder’in unutulamaz özelliklerinden biri de toplantı ve açık oturumların bulunmaz/vazgeçilmez moderatörü (kolaylaştırıcısı) oluşudur.
17 Haziran 2016’da, yani iki hafta önce bugün, “Necat Hoca”yı / “Necat Abi”yi / “Necat Bey”i, Necat Erder’i yitirdik. Onun ardından yaşanan sessizlik, acaba birilerinin yüzünü hiç kızartmadı, birilerini hiç utandırmadı mı?
Sonuç yerine
Kan gölüne dönmüş Türkiye’de; her gün onlarca kişi terör, iş cinayeti, kadını mal görme, iktidar hırsı ve önlenebilir kazalar nedeniyle ölürken, yaşlanıp hastalanarak ölenler mi konuşulacak diyenler varsa eğer, unutmayıp düşünsünler:
- Necat Erder’i ve onun birikimlerini konuşamazsak,
- Üniversiteyi, planlamayı, siyaseti, Türkiye’nin ve Dünya’nın siyasete çerçeve çizen kurum ve kuruluşlarını bilen bir insanımızın deneyimlerini anlayamazsak,
- Kan kokan günlerden, özgürlük üreten günlere nasıl ulaşılacak?
Kin ve nefretle mi, sevgiyle mi? Elbette sevgiyle. (ST/HK)