2821 Sayılı Sendikalar Yasası ile 2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası "Toplu İş İlişkileri Kanunu" adıyla tek bir yasa olarak yeniden düzenleniyor. Ayrıca 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununun çok sayıda hükmü değiştiriliyor.
Taslaklara son hali Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından verildi. Toplu İş İlişkileri Kanunu taslağı DİSK'in görüşmelerden çekilmesi üzerine Bakanlık, Türk-İş, Hak-İş ve TİSK arasında yürütülen görüşmeler sonucunda hazırlandı.
DİSK, ILO normlarının çalışmalarda dikkate alınmaması nedeniyle Üçlü Danışma Kurulu çalışmalarından çekilmişti.
Mevcut yasal düzenlemelerden 2821 büyük ölçüde sendikaların iç hayatını düzenlerken 2822 toplu iş sözleşmesi yetkisi, toplu iş sözleşmesi süreci ve grev hakkı açısından yaşamsal önem taşıyor.
Sendika, toplu pazarlık ve grev hakkı bir bütün oluşturmaktadır. Bu nedenle bu üçayağın birinde yaşanacak bir eksiklik tümünün işlemesini engeller.
Yasa taslağı ile sendikaların kuruluşu ve işleyişi ile sendikalara üyelik konusunda iyileştirmeler getirilirken yetki, toplu pazarlık ve greve ilişkin sınırlamalar büyük ölçüde korunuyor.
İyileştirmeler var ancak...
Sendika kuruluşunda işkolu esası korunmakta ve sendika türleri işkolu sendikası ve konfederasyonla sınırlandırılıyor. İşkolu esası ve sendika türüne ilişkin sınırlamalar ILO'nun 87 sayılı sendika özgürlüğüyle ilgili sözleşmesine aykırı. Sendikaların hangi düzeyde (işyeri, işletme, meslek, il, bölge) kurulacağına sendikayı kuranlar karar vermeli.
İşkolu esası korunmakla birlikte, işkolu sayısı 28'den 18'e indiriliyor. Bu olumlu bir düzenleme, çünkü böylece şu an var olan birçok yapay işkolu birleşme yoluyla ortadan kalkacaktır. Taslak, iş sözleşmesiyle çalışmayanların (emekli, işsiz, ev işçileri, öğrenciler) sendika hakkını güvence altına almıyor.
Taslak ile sendika kurma ve sendikal işleyiş açısında bazı kolaylıklar getiriliyor. Sendikal organların sayısına ilişkin düzenlemeler yasa metninden çıkarılarak sendika tüzüklerine bırakılıyor. Sendika kuruculuğu için işkolunda fiilen çalışma ve Türk vatandaşı olma koşulu kaldırılıyor. Ancak işyeri delege seçimlerinin demokratikliği konusundaki sorunlar devam ediyor.
Öte yandan sendikaya üye olma işlemi kolaylaştırılıyor. Sendikaya üyelik ve istifada noter koşulu kaldırılarak e-üyelik yöntemi getiriliyor. Bu değişiklik örgütlenme çalışmalarını kolaylaştırıcı nitelikte. Çünkü gerek noter masrafı gerekse işçinin notere gitme zorluğu nedeniyle bu mekanizma örgütlenmeyi ciddi olarak geciktiriyordu. Öte yandan sendika üyeliği yaşı asgari çalışma yaşı olan 15'e indiriliyor. Ancak emeklilik halinde sendika üyeliğinin düşmesine yönelik düzenleme değiştirilmiyor. Oysa ILO'ya göre emeklilerin sendika üyeliğinin düşüp düşmeyeceği konusu sendika tüzüklerine bırakılmalıdır.
Taslak ile işçilerin birden çok sendikaya üye olma yasağı devam ediyor. Ancak aynı işkolunda ve aynı zamanda farklı işyerlerinde çalışan işçiler birden çok sendikaya üye olabilmelerine olanak tanınıyor. Bunun 2010 Anayasa değişikliği sırasında ileri sürülen iddialarla ciddi bir çelişki olduğunu vurgulamak gerekir. Çünkü AKP anayasa değişikliği sırasında işçilerin birden çok sendikaya üye olabileceğini ileri sürmüştü.
İşkolu tespit talebi ve buna ilişkin açılan davalar, yetki işlemlerinde ve yetki tespit davalarında bekletici sebep olmaktan çıkarılıyor. Böylece işverenlerin hileli işkolu tespit davalarının önüne kısmen geçilebilecek. Ancak 2822 sayılı yasada var olan yetki tespit sistemi değişmediği için bu değişiklik henüz anlamlı değil.
İşyeri sendika temsilcisinin iş güvencesi (eski haline getirilerek) güçlendiriliyor. Temsilcinin işten çıkarılması halinde mahkeme işe iade kararı verirse temsilcinin işe başlatılması zorunlu hale getiriliyor. Aksi halde iş ilişkisinin devam ettiği kabul edilerek ücreti ve diğer hakları ödenmeye devam edilmesi öngörülüyor.
2821 değişiklikleri içinde mali konular da var. Üye aidatının üst sınırı kaldırılıyor ve üye aidatı miktarı sendika tüzüklerine bırakılıyor. Ayrıca sendikaların gelir ve giderlerine ilişkin mali denetimin yeminli mali müşavirlerce yapılması öngörülüyor. Ancak sendikalar demokratik ve şeffaf bir içyapıya kavuşmadığı sürece bu değişiklikler yeni sorunlar yaratabilir.
12 Eylül zihniyeti devam ediyor
Yasa taslağının sendikalar faslında ilerlemeler söz konusu ancak toplu sözleşme ve grev faslı ise büyük ölçüde eski anlayışla hazırlanmış durumda. İşveren örgütleri yıllardır bu alanı kırmızıçizgi olarak belirlemişti. Nitekim bu konuda fazla taviz vermediler.
Taslak 2822'de var olan ve ILO normlarıyla çelişen pek çok düzenlemeyi koruyor. Minimum düzenlemelerle yetinilmiş ve 2822'nin temel felsefesi korunmuş durumda. Taslak ile işkolu barajı yüzde 10'dan binde % 5'e indiriyor. Ancak mevcut yasada var olan yetki tespit ve itiraz süreci büyük ölçüde korunuyor. İşyeri barajı yüzde 50+1 olarak korunurken işletme barajı ciddi bir düşüş olmadan yüzde 40'a çekiliyor. İşkolu barajının binde 5'e çekilmesi olumlu bir adım olmakla birlikte kilit nokta olan işyeri-işletme barajında esaslı bir değişiklik yapılmadığı görülüyor.
Yeni yasanın püf noktası işyeri-işletme yetki süreci. Burada mevcut felsefe korunuyor. Mevcut yetki-tespit ve itiraz süreci sendikal örgütlenmenin önündeki en önemli engel. Çünkü mevcut yetki sisteminde işyeri-işletme yetkisi bakanlık tarafından veriliyor ve yetkiye itiraz edilmesi durumunda yetki işlemleri duruyor. Böylece sendikalar örgütlendikleri bir işyerinde uzun yargı süreci yüzünden yıllarca yetki alamıyorlar. Mevcut yetki tespit süreci yerine referandum mekanizması konmadan sendikal örgütlenmenin önü açılmayacaktır.
Taslak grev hakkına yönelik sınırlamaları da büyük ölçüde koruyor, hükümetin grev erteleme yetkisinde herhangi bir değişiklik yapmıyor.
Taslak ile 2822 sayılı yasanın 29. ve 30. maddelerinde yer alan grev yasaklarından bazıları kaldırılıyor. Noter hizmetlerinde, su, termik santralleri besleyen linyit üretimi, tabii gaz ve petrol sondajı, üretimi nafta veya tabii gazdan başlayan petrokimya işlerinde, eğitim ve öğretim kurumlarında, çocuk bakım yerlerinde ve huzurevlerinde, mezarlıklarda, Milli Savunma Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca doğrudan işletilen işyerlerinde grev yasağı kaldırılıyor. Böylece askeri kurumlarda çalışan sivil personele grev hakkı tanınıyor.
Taslakta can ve mal kurtarma işlerinde; cenaze ve defin işlerinde; elektrik, doğalgaz, petrol üretimi, tasfiyesi, dağıtımı işlerinde; bankacılık hizmetlerinde; kamu kuruluşlarınca yürütülen itfaiye ile şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde ve hastanelerde grev yapılamayacağı öngörülüyor.
Bazı grev sınırlamalarının kaldırılması olumlu ve doğru yönde atılmış bir adım ancak bankacılık sektöründe ve şehir içi ulaşımda grev yasağının devam etmesi ILO normlarının açıkça ihlal edilmesi anlamına geliyor.
Kanun taslağının gerekçesinde bu değişikliğin "ILO'nun üzerinde durduğu yaşamsal hizmetlerde grev hakkının sınırlandırılması ya da yasaklanması gerektiğine ilişkin görüşleri göz önünde bulundurularak" yapıldığı iddia ediliyor. Ancak bu iddia doğru değil. ILO kararlarında açıkça bankacılık sektörünün yaşamsal hizmet sayılmayacağı belirtiliyor.
Yasa grevi sadece toplu iş sözleşmesi görüşmeleri sonucunda uyuşmazlık çıkması durumunda kanuni kabul ediyor. Bunun dışındaki grevleri kanundışı grev olarak tanımlıyor. Böylece dayanışma grevi, genel grev, iş yavaşlatma, hak grevi gibi grev türleri yasa dışı grev haline getiriliyor.
Öte yandan taslak ile yasa dışı grev halinde grev kararı alanların ve katılanların para cezası ile cezalandırılması öngörülüyor. Mevcut yasada yer alan hapis cezalarının kaldırılması ilk anda olumlu gözükse bile, bugüne kadar neredeyse hiç uygulanmayan hapis cezası yerine (yasa dışı grev halinde!) para cezası kolaylıkla uygulanabilecektir. Böylece işçiler ve sendikacılar en küçük bir eylem için bile ciddi olarak tereddüt edecektir. Para cezası çok daha caydırıcı hale gelebilecektir.
Toplu sözleşme ve grev hakkı sendika hakkının yutan elemanıdır. Toplu pazarlık ve grev hakkı demokratikleştirilmeden sendikaların iç hayatını kolaylaştıracak düzenlemeler etkisiz kalır. Sonuç olarak bu haliyle Toplu İş İlişkileri Kanunu taslağı 12 Eylül ürünü olan toplu sözleşme ve grev mevzuatının özünü koruyor. (AÇ/HK)
* Doç. Dr. Aziz Çelik, Kocaeli Üniversitesi İİBF Çalışma Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi