2008 yılını emek ve sendikal hareket açısından büyük sorunlar ve küçük ümitlerle geride bırakıyoruz. Ümit verici küçük adımlara karşın, emek hareketi yüz yüze olduğu sorunların ağırlığına uygun toplumsal bir direnç odağı oluşturmakta başarılı olamadı.
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) Yasası ile küresel mali kriz emek açısından 2008’in büyük felaketleriydi. Sosyal güvenlik ve sağlık haklarını piyasalaştıran SSGSS Yasası Nisan 2008’de kabul edildi ve Ekim 2008’de bütün hükümleriyle yürürlüğe girdi. Yasanın sağlık hakları konusunda yaratacağı tahribat 2009 yerel seçim sonrasına kaldı. SSGSS Yasası konusunda sendikal hareket başarılı bir sınav veremedi. SSGSS’ye karşı başından beri tepki gösteren ve bu yönde toplumsal mücadele yürüten sendika ve meslek örgütlerinin varlığına rağmen emek hareketi bir bütün olarak, ortak bir politikayla SSGSS’ye karşı duramadı. Mart 2008’de ortaklaşa yürütülen eylemler ciddi bir toplumsal destek görmesine karşın yarım bırakıldı. Emek Platformunun yarattığı uzlaşma illüzyonu yüzünden toplumsal tepki çözüldü ve SSGSS yasalaştı.
2008 sonbaharında şiddetini artıran küresel mali kriz karşısında da emek cephesinin ortak bir direniş hattı öremediğini ve krizin faturasını reddetmek için gücünü ortaya koyamadığını görüyoruz. Türk-İş’in krize karşı toplumsal tepkinin örgütlenmesi konusunda çaba harcamaması ve eylemlerin dışında kalması dikkat çekti.
2008 yılında sendikal hareket önemli zaaflarıyla da gündemdeydi. Çok sayıda sendikada iç sorunlar gündeme geldi ve mali usulsüzlük iddialarıyla olağanüstü genel kurullar yaşandı, yönetimler değişti. Bu iddia ve tartışmaların durulduğunu ve açıklığa kavuştuğunu söylemek mümkün değil. Ancak bu tartışmalar bir kez daha Türkiye’de sendikaların ciddi bir şeffaflık sorunu olduğunu ortaya koydu. Sendikal hareket toplumsal güven kazanmak için şeffaf ve hesap verebilir hale gelmelidir. Mali usulsüzlük vb. tartışmaları çözmenin biricik yolu budur. Devletin zaten malumu olan sendikaların hesapları üyeleri ve kamuoyu için de bilinir hale gelmeli, seçimle işbaşına gelen sendikacıların mal varlığı ve özlük hakları üyelerinin ve kamuoyunun bilgisine açık olmalıdır. Tartışmayı çözecek yöntem şeffaflık ve demokratik denetimdir.
2008’de sendikal hareketin yaşadığı bir diğer zaaf güdümlü sendikacılığın etkisini artırmasıdır. Türkiye’de uzun bir geçmişi olan güdümlü sendikacılık AKP döneminde başka aktörlerle yeniden gündeme geliyor. Gerek işçi sendikaları gerekse kamu çalışanları sendikalarında açık bir yandaş sendika politikası izlendiği görülmektedir. 2008 yılında Hak-İş ve Memur-Sen üyesi sendikalar bürokrasi ve hükümet tarafından giderek daha fazla korundu. Çay Kur’da Hak-İş üyesi bir sendikanın bürokrasi ve hükümet desteğiyle gerçekleştirdiği sendika değiştirme operasyonu bir yandan sendikal atmosferi zehirledi, öte yandan işçileri yıllarca sözleşmesiz bırakacak bir yetki ihtilafının önünü açtı. Güdümlü sendikacılık bir kez daha referandum ihtiyacını gündeme getirdi.
Emek hareketi büyük sorunlar karşısında büyük yanıtlar üretemese de 2008 yılında küçümsenemeyecek adımlar da attı. Bütünsel ve etkili bir odak olamayan emek hareketi çok sayıda direniş ile canlılığını korudu. Desa’da Deri-İş, Yörsan Gıda ve Marmara Birlik’te Tek Gıda-İş, Arkas Holding’te Liman-İş, Menderes Tekstil’de Teksif, E-Kart’ta Basın-İş, Sabah-ATV’de TGS, Ünilever ve Bursa Ulaşım’da Tümtis, Niğde Ditaş’ta Birleşik Metal-İş, İstanbul Üniversitesi’nde Belediye-İş sendikaları tarafından yürütülen eylem, direniş ve grevler (burada sayamadığımız pek çok direniş ve eylemle birlikte) 2008 yılında emek hareketi için ümitvar adımlar idi. Tuzla’da iş cinayetlerine karşı yaratılan toplumsal farkındalık ve tepki de emek hareketinin not edilmesi gereken önemli adımlarından biriydi.
Sendikalaşma sonucu yaşanan işten atılmalara karşı Yörsan ve Desa’da alınan yargı kararları önemliydi. İşten çıkarmaların sendikal nedenli olduğunun yargı tarafından tescil edilmesi ve işe iade kararları moral yarattı. Ayrıca Sabah-ATV’de işveren vekili aleyhinde sendikal nedenle işten çıkarma nedeniyle ceza davası açılması bir ilk olarak 2008’de yaşandı. KESK-Tüm Bel sen’in Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde açmış olduğu toplu sözleşme hakkıyla ilgili dava çalışanlar lehine sonuçlandı ve AİHM kamu çalışanlarının sendika hakkını tescil etti. Bu dava 2008’in en büyük kazanımlarından biriydi.
Hükümetin anti-sendikal politikalarının 2008’de devam ettiği görüldü. Emekli-Sen’in kapatılması ardından hükümet Genç-sen’in de kapatılması için dava açtı. Hükümet 1 Mayıs kutlamaları konusunda da tahammülsüzlüğünü sürdürdü. Türk-İş, DİSK ve KESK’in 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama kararı 2008 yılının önemli adımıydı. Daha sonra emek örgütleri arasında yaşanan sorunlara ve AKP hükümetinin 1 Mayıs kutlamasına karşı uyguladığı şiddete rağmen bu girişim toplumsal hafızaya olumlu yönleriyle kazındı.
Emek hareketinin bunca dağınıklığına, bunca parçalanmışlığına ve bunca tereddüdüne rağmen 2008 atılan küçük ama ümitvar adımlar gösteriyor ki, örgütlü ve birleşik bir emek hareketi çok şey başarabilir.(AÇ/EÜ)
* Aziz Çelik, Kristal-İş.