Yeni bir yılın heyecanı "olağanca ve erguvanca" kuvvetiyle sürerken, geriye dönüp baktığımızda, Türkiye'nin 2008 yılındaki insan hakları sicilinin daha önceki yıllarda da olduğu gibi pek de parlak geçmediği görmek mümkün: Artan polis şiddeti, işkence ve kötü muamele vakaları, düşünce ve ifade özgürlüğüne karşı davalar, ekonomik, sosyal ve kültürel alandaki sıkıntılar, ayrımcı söylem ve pratiklerle birlikte çirkin yüzünü göstermeden edemedi.
Söz konusu ayrımcılık olduğunda, ayrımcılığın bağlamına göre değişen bir "şeytan" olduğunu söyleyebiliriz. Michael Head'in 2005'te ırkçılıkla ilgili söylediklerinden hareket ederek kullandığım "şeytan" metaforu, ayrımcılıkla ilgili pratikleri göz önüne aldığımızda gerçekten de hakkını verir nitelikte. Peki nedir ayrımcılık?
BM İnsan Hakları Komitesi'nin genel yorumunu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin içtihatlarını ve Avrupa Birliği'nin yönergelerini birlikte ele aldığımızda "ayrımcılık" terimi, "ayırma, dışlama, kısıtlama veya ırk, renk, engel, cinsiyet, cinsel yönelim, dil, din, etnik, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğum, siyasi veya diğer görüşlere dayalı olarak gerçekleştirilen ve bütün hak ve hürriyetlerin herkes tarafından tanınmasını ve kullanılmasını engelleyecek veya tanınmasını ve kullanılmasını sınırlandıracak muamele" anlamında kullanılmaktadır. Uluslararası hukuk çerçevesinde ayrımcılık doğrudan ve dolaylı ayrımcılık olarak ikiye ayrılmaktadır. Ancak sosyal bilimler tarafından tanımlanmış farklı ayrımcılık biçimleri de mevcuttur.
LGBTT örgütlerinin mücadelesi
Yukarıdaki tanım doğrultusunda 2008 yılı içinde ayrımcılık ve ayrımcılıkla mücadele konusundaki en etkin faaliyetlerden birinin Türkiye'deki Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transseksüel (LGBTT) bireyler tarafından yapıldığını söylemek mümkündür. Düzenledikleri etkinlikler, yürüyüşler, açıklamalarla bir yandan nefret suçları ve ayrımcı uygulamalarla mücadele eden LGBTT örgütleri, diğer yandan toplumsal hayatın her alanına eşit katılımı sağlayacak yasal bir güvence için Anayasa'da "cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin tanınması" talebinde bulundular.
Ruh sağlığında ayrımcılık
Ayrımcılıkla ilgili bir diğer önemli bir hak talebi ve tespit Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi Derneği'nden (RUSİHAK) geldi. RUSİHAK Haziran 2007'den bu yana Türkiye'deki ruh sağlığı hastaneleri ve zihinsel engellileri bireylerin kaldığı bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde, koşulların iyileştirilmesi ve hak temelli bir algı değişikliği sağlanması için izleme ve değerlendirme çalışmaları yürütüyordu. Çalışma bizlere diğer pek çok şeyin yanında, toplum içerisinde ruh sağlığı tedavisi gören ve zihinsel engeli bulunan bireylere yönelik damgalama, ayrımcılık ve kötü muamelenin her alanda yaygın olduğunu gösterdi.
"Beğenmeyen çeker gider" ayrımcılığı
Türkiye'nin ayrımcılık gündemini işgal eden bir diğer konu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Doğu ve Güneydoğu ziyaretlerinin Hakkari durağında, MHP'nin ünlü sözünü DTP için söyleyerek "beğenmeyen çeker gider" sözü oldu. Oysa Avrupa Konseyi tarafından 2005 yılında Jean-Yves Camus'ye hazırlatılan ve politik söylemlerde ırkçı, antisemitist ve yabancı düşmanlığı içeren unsurların bir analizini yapan raporun işaret ettiği şey tam da Başbakanın sözlerine denk geliyordu. Başbakan tarafından bizzat kınanması gereken bir söylem Türkiye'nin "terörle" mücadele taktiği olup çıkıverdi karşımıza. Hal böyleyken Başbakanın Kürtçe yayın yapmak üzere kurulan ve şu sıralarda test yayınları yapan TRT 6'da kendisiyle yapılan röportajda sözlerini Kürtçe bitirmesi oldukça yalınkat bir manevra gibi.
Alevilerin mücadelesi
Alevi Bektaşi Federasyonu'nun öncülüğünde, birçok Alevi örgütü ve onlara destek veren sendika, siyasi parti ve oluşumlar, hak ve meslek örgütleri, Ankara'da, Sıhhiye Meydanı'nda "eşit yurttaşlık" talebiyle buluşması, 2008'deki ayrımcılık gündemimizin bir diğer konusunu oluşturdu. Ayrımcılığa karşı eşit yurttaşlık talebinin en açık dille ifade edildiği bu yürüyüş hükümeti de harekete geçirdi. Bununla birlikte diğer pek çok şeyin yanında hükümetin bir üyesi olarak Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın bir toplantı sırasında Madımak Oteli'nin müze yapılacağına dair sözlerinin ne kadar hayata geçip geçemeyeceğini hepimiz merakla bekliyoruz.
"Hrant için Adalet için"
Alevilerle ilgili gelişmeler devam ededursun, TRT'de Maraş Katliamı hakkında hazırlanan bir programda katliamın bir numaralı sanığı BBP'li Ökkeş Şendiller'in, yaşananların Alevi-Sünni çatışması değil, Hrant Dink ve arkadaşlarının kurduğu sol örgütlerin işi olduğunu iddia etmesi tüyler ürperticiydi. Ökkeş Şendiller üzerindeki kara lekeyi nasıl silecek bilemiyoruz ama İstanbul'da 19 Ocak 2007'de öldürülen gazeteci Hrant Dink'in davası hala pek çok muammayı içinde barındırıyor ve "Hrant için Adalet için" mücadelesi 2008 yılında da devam etti ve ediyor.
Özür diliyorum kampanyasına tepkiler
Tüm bu süreç içinde "özür diliyorum" kampanyasına yönelik tepkileri de unutmamak gerek. Kampanya kamuoyuna mal olduktan sonra metne imza atanlara yönelik başlatılan karalama ve linç kampanyası Türkiye'deki ırkçılığın ve nefret söyleminin vardığı boyutu bizlere göstermesi bakımından ibret verici olmaya devam ediyor. CHP Milletvekili Canan Arıtman'ın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün annesinin Ermeni olduğu iddia etmesi, Abdullah Gül'ün de bunu hakaret olarak kabul ederek dava açması işin cabası.
Seçimlere giderken kadınlar yok yerde
Türkiye bir yandan 2009 yılındaki yerel seçimlere hızla girmekle meşgul. Ancak kadınların insan haklarını her zaman olduğu gibi gene unutmuş bir halde! Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği'nin kampanya filminde Recep Tayyip Erdoğan, Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli'yi gülümser ve samimi bir şekilde gösteren ve "onları hep uzlaşamayan üç lider olarak tanımladık, şimdi üçü de ilk kez bir konuda aynı fikirde. Onlar yerel yönetimlerdeki kadın siyasetçi oranını yüzde 50'ye çıkarma konusunda anlaştılar" dedikten sonra kampanya filminin sonundaki uyarı gerçekten de etkileyici "Bu film yerel yönetimlerdeki yüzde 1'lik kadın oranına isyan eden ve siyasette yer almak isteyen kadınların hayallerinin ürünüdür!"
Her alandaki ayrımcılığın ortadan kalktığı bir dünyanın ve Türkiye'nin hayal ürünü olmadığı yeni yıllar dileğiyle. (HA/TK)
* Hakan Ataman, İnsan Hakları Gündemi Derneği Genel Sekreteri