Yazının birinci bölümünü okumak için tıklayın.
Başbakan'ın 2008 yılından itibaren DGD ödemelerinin kaldırılarak, ürüne destek verecekleri yönündeki açıklamasına karşın 2008'de de DGD uygulaması sürdürüldü. Ancak 2007 yılında çiftçiye dekar başına 10 YTL olarak ödenen DGD, 2008'de 7 YTL'ye düşürüldü.
Tarımsal destekleme ödemelerindeki kanuna aykırılık sürüyor
5488 sayılı Tarım Kanunu; 25 Nisan 2006 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Hükümet, Kanunun çıktığı 2006'dan beri 2007, 2008 ve 2009 yıllarına ilişkin bütçeleri yaptı. Her üç yılda da Tarım Kanunu'nun 21. maddesine aykırı hareket edildi. Çünkü Tarım Kanunu'nun "Tarımsal desteklemelerin finansmanı" başlıklı 21. maddesine göre "Tarımsal destekleme programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi milli hasılanın yüzde birinden az olamaz".
Faiz ve Tarım Destek Ödemeleri | 2007 | 2008* | 2009** |
GSYH (cari fiyatlarla milyon YTL) | 853.636 | 994.315 | 1.111.438 |
Bütçe giderleri (milyon YTL) | 204.068 | 229.535 | 259.157 |
Faiz giderleri (milyon YTL) | 48.753 | 54.500 | 57.500 |
Tarım destekleri (milyon YTL) | 5.555 | 5.911 | 4.950 |
Faiz giderinin GSYH’deki payı, yüzde | 5,7 | 5,5 | 5,2 |
Tarım desteğinin GSYH’de payı, yüzde | 0,65 | 0,59 | 0,45 |
Faiz giderinin bütçedeki payı, yüzde | 23,9 | 23,7 | 22,2 |
Tarım desteğinin bütçedeki payı, yüzde | 2,7 | 2,6 | 1,9 |
Faiz gideri/Tarım destekleri (kat) | 9 | 9 | 12 |
*Gerçekleşme tahmini, **Bütçe başlangıç ödeneği |
Tarımsal desteklemeye 2007 bütçesinden gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) binde 65'i (5 milyar 555 milyon YTL); 2008 bütçesinden GSYH'nin binde 59'u (5 milyar 911 milyon YTL) ödendi. 2009 yılı bütçesinden ise GSYH'nin binde 45'i (4 milyar 950 milyon YTL) kaynak ayrıldı. (Tarımsal destekleme ödeneği 2009 Bütçe Kanunu Tasarısında TBMM'ye 5,5 milyar olarak sunulmuştu. Görüşmeler sırasında IMF ile yeni bir stand by anlaşması yapmaya hazırlanan hükümet yüzde 10'luk (548,7 milyon YTL) kesinti yaptı).
Son üç yıldır tarımsal destekleme ödemelerinin GSMH'ye oranı düşüyor; dolayısıyla Hükümet Kanunun 21. maddesini (Bütçeden ayrılacak kaynağın GSMH'nin yüzde birinden az olamayacağı hükmü) hiçe sayıyor.
Rantiyeye 10, çiftçiye 1
Tablodan da görüldüğü gibi, para-sermaye sahiplerine bütçeden yapılan faiz ödemeleri 2007 yılında 48,8 milyar YTL'yi bulurken, bu toplam bütçe giderlerinin yüzde 23,9'una tekabül ediyordu. Aynı yıl işgücünün yüzde 26'sını oluşturan 5,6 milyon kişiye verilen destek bütçe giderlerinin yalnızca yüzde 2,7'si idi. 2008 yılında bütçenin yüzde 23,7'si faize; yüzde 2,6'sı ise tarıma verildi. Bu iki yılda bütçeden bir avuç rantiyeye aktarılan kaynak, milyonlara çiftçiye verilenin 9 katını aştı. 2009'da ise bütçenin yüzde 22'si faiz ödemelerine gidecek; tarıma ayrılan pay yüzde 2'yi bile bulmuyor.
2008'de destekleme primleri yalnızca 1 kuruş artırıldı
2007'de yaşanan kuraklığa karşın yağlı tohum destekleme primleri artırılmamış; zeytinyağı primi kilo başına 11 kuruştan 20 kuruşa çıkarılmış, dane mısır primi ise 6,7 kuruştan 2 kuruşa düşürülmüştü.
2008 ürünü destekleme primleri uygulama tebliği 25 Ekim 2009 tarihli Resmi Gazete'de yayımlandı. Söz konusu tebliğe göre, 2008 yılı ürünü destekleme primi miktarları kilogram başına; kütlü pamuk için 30 YKr, yağlık ayçiçeği için 21 YKr, soya fasulyesi için 23 YKr, kanola için 23 YKr, dane mısır için 4 YKr, aspir için 23 YKr ve zeytinyağı için 21 YKr olarak belirlendi. Bu durumda yağlı tohum ve zeytinyağı primleri 1 YKr artırılırken; dane mısır primi 2 YKr artırılmış oldu. Türkiye'nin yaklaşık 2 milyar dolar ithalat yaptığı yağlı tohumlarda prim desteğinin artırılmaması dışa bağımlılığı daha çok artıracak.
Üretimle bağlantılı destekler Türkiye'yi AB'den uzaklaştırır
5 Kasım'da Avrupa Komisyonu tarafından yayımlanan Türkiye 2008 İlerleme Raporu'nda: "Hükümetin, üretimden bağımsız alan ödemelerini kaldırarak, yerine üretimle bağlantılı ödemeler getirilmesine ilişkin niyet beyanı, endişe kaynağı olmaya devam etmektedir. Böyle bir gelişme, Türkiye'nin tarım politikasının; reforme edilen OTP, rekabetçilik ve pazar yöneliminden uzaklaşmasına yol açabilir" denildi. Raporda ayrıca Türkiye'nin, AB'den sığır eti ve canlı hayvan ithalatı yasağını sürdürdüğü; bu engellerin ikili yükümlülüklerle uyumlu olmadığı; bunların ortadan kaldırılmasının bu fasıldaki katılım müzakerelerinin başlaması için kilit bir unsur olduğu belirtildi. Yoruma ihtiyaç var mı?
Tüketim azalınca fabrikalar gübre üretimini durdurdu
2007 yılında kimyasal gübre fiyatlarındaki artış yüzde 54'e ulaşmış; bu nedenle gübre tüketimi yüzde 4 oranında azalmıştı. 2008 Ekim ayı itibarıyla son bir yılda gübre fiyatlarında yüzde 150'ye varan fiyat artışları oldu.
Bu artışlar sonucu 2008 Ocak–Ağustos döneminde gübre tüketimi bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 12 oranında düştü. Çiftçinin gübre alım gücü buğdayda yüzde 45, şekerpancarında yüzde 48, ayçiçeğinde yüzde 58, fındıkta yüzde 60, mısırda yüzde 66, pamukta ise yüzde 70 oranında geriledi.
Çiftçilerin çoğu sonbahar ekimini gübre kullanmaksızın yaptılar. Bilimsel araştırmalara göre gübre verimliliği yüzde 50–60 arasında artırıyor. Bu durum kuşkusuz bitkisel üretimde kalite ve verim sorunlarını da birlikte getirecek.
Bu arada Tekfen Holding, mevsimsel nedenler ve mali krizin etkilerinden dolayı sonbahar gübrelerine olan talebin azalması nedeniyle, bağlı kuruluşu olan Toros Tarım'ın Ceyhan ve Samsun tesislerinde üretimi Aralık ayı itibariyle geçici süreyle durdurduğunu açıkladı.
Öte yandan Gemlik Gübre doğalgaz fiyatlarının yüksekliği gerekçesiyle 330 bin tonluk amonyak 10 yılı aşkın süredir çalıştırmıyor. Daha önce bir kamu kuruluşu iken 2004 yılında özelleştirme kapsamında Yıldız Entegre AŞ'ye satılan İstanbul Gübre Sanayi (İGSAŞ) ise yıllık 396 bin tonluk amonyak üretim kapasitesine sahip olmasına karşın aynı gerekçeyle gübre üretimi yapmıyor.
Gemlik'te gübre fabrikası arazisinde termik santral
Gemlik'te 940 dönümlük arazi üzerine kurulu bir kamu kuruluşu olan TÜGSAŞ Gemlik Gübre Sanayi, Şubat 2004'te özelleştirilmiş ve üzerindeki amonyak ve gübre üretim tesisleri, sosyal tesisler, zeytinlikler ve lojmanların bulunduğu deniz kıyısındaki bu alan, bedelinin çok altında olduğu belirtilen bir para karşılığında Yıldırım şirketler grubuna satılmıştır.
Şubat 2008'de bu şirketin öncülüğünde Gemlik Elektrik Üretim AŞ kurulmuş ve adı geçen şirket Eylül 2008 tarihinde Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'na gübre fabrikası arazisinde 500 MW gücünde termik santral kurmak ve elektrik üretmek üzere lisans başvurusunda bulunmuştur.
Bu tesisin yapımı halinde çıkan gaz ve kül parçacıkları bölgenin doğal bitki örtüsünü ve tarım alanlarını olumsuz etkileyecek, çevre sağlığı ve insan başta olmak üzere canlı yaşamı için büyük riskler oluşacaktır. Çıkan gazlar radyoaktif olabiliyor ve bu çok daha büyük sorunların kapısını aralıyor. Tüm toz, kül ve zararlı gazlar süzülse bile büyük oranda -küresel ısınmanın temel nedeni olan- karbondioksit havaya karışıyor.
Türkiye'de üretilen elektriğin iki katı yalnızca rüzgâr santralleri kurarak, çevreye ve doğaya hiçbir zarar vermekten elde edilebilecekken, ithal kömürle elektrik enerjisi elde etmenin enerjide dışa bağımlılığı daha da artıracağını belirmek gerekir.
Trakya'da küçük üreticilik tasfiye oluyor
Ayçiçeği, buğday ve çeltik ağırlıklı bir üretim desenine sahip olan Trakya'da 100 dönümün, kimi yörelerde ise 150 dönümün altında toprağa sahip çiftçiler ekonomik krizin etkisiyle üretimden çekilmeye ve tarlalarını satmaya başladılar. Bir yandan küçük üreticilik tasfiye olurken öte yandan bu arazileri toplayan büyük çiftlikler oluşuyor. Trakya'da gidiş 1950'lerdeki büyük çiftlik modeline doğru.
Öte yandan bankalar aldıkları kredileri geri ödeyemeyen çiftçiler hakkında icra takibi başlattılar. Son olarak Çanakkale Bayramiç Ziraat Bankası Şubesi, kredi borcunu ödeyemeyen 11 çiftçinin tarlasının icrayla satılacağını duyurdu.
Gıdada tekelleşme ve yabancılaşma artıyor
Türkiye 1990'lı yıllardan itibaren geleneksel perakendecilikten organize perakendeciliğe geçişin başlamasıyla birlikte hızlı bir süpermarketleşme sürecine girdi. Süpermarketlerin sayısı 1998–2008 dönemini kapsayan 10 yılda yaklaşık 4 kat arttı. Nielsen'in araştırmasına göre, 1998'de 2 bin 135 olan büyük market sayısı 2008'de 8 bin 252'ye çıktı.
Bu süreçte küresel zincirlerin (Carrefour, Tesco, Metro) Türkiye'ye yönelik yatırımlarıyla yerli zincirlerin (Migros, BİM) sayılarını artırmaları önemli rol oynadı. Son 10 yılda bakkal sayısı ise yüzde 23 oranında azalarak 155 binden 113 bine geriledi. Öte yandan süpermarketlerin sigara hariç tüm hızlı tüketim ticaretinden aldığı pay 10 yılda 26 puan artarak yüzde 54'e yükselirken, orta market ve bakkalların payı yüzde 36'ya düştü.
Organize perakende son yıllarda birbiri ardına gelen satın almalarla yeniden şekillendi. 2008'de sektörün lideri Migros'un İngiliz BC Partners'a satılması, dengeleri yabancı şirketler lehine çevirdi. Migros'un pazar payı yüzde 20,5; ardından yüzde 13,6'lık pazar payı ile CarrefourSA ikinci sırada yer alıyor. Diğer güçlü yabancı oyuncular Metro Grup ve Tesco-Kipa ile yabancı ortaklı şirketlerin pazar payları yüzde 60'a yaklaşıyor.
GAP için yeni Eylem Planı
Enerji ve sulama ağırlıklı bir proje olan GAP'ta günümüze kadar enerji yatırımlarının yüzde 70'i; sulama projelerinin ise 15'i tamamlandı. Projenin nihai sulama hedefi 1,8 milyon hektar. Bugüne kadar ancak 270 bin hektar alan sulamaya açılabildi. Hükümet GAP için Mayıs 2008'de yeni Eylem Planı açıkladı. Bu plana göre; 2012 yılına kadar 790 bin hektarlık yeni alan sulamaya açılacak; 1.649 kilometre sulama ana kanalı yapılacak. Cizre ve Silvan barajları bitirilecek; Ilısu Barajı'nın inşaatına başlanacak.
Açık kanalet sistemi kaldırılacak, damlama ve yağmurlama projelerine ağırlık verilecek. Sınır boyundaki 30 bin hektarlık mayınlı arazi temizlenerek organik tarıma açılacak. Plan, beklendiği gibi, Bölge'nin sorunlarına odaklı değil, Türkiye genelinde sıkıntısı duyulan enerji ve gıda krizine dönük sulama yatırımı, ancak dünyada başlayan ve hızla yayılan bir dünya krizi konjonktürüne denk düştüğü için gerçekçi değil. Enerji yatırımları hem yapım aşamasında hem bittikten sonra istihdam yaratmazlar. Sulama yatırımların tamamlanması ve işletmeye açılması da uzun zaman alacak.
Türkiye artık tarımda da ithalat ülkesi
Tarımda uygulanan IMF-Dünya Bankası patentli yanlış politikaların yanı sıra küresel ısınmanın neden olduğu kuraklık, birçok üründe rekolte kayıplarına yol açarak çiftçi gelirlerini düşürmüş, tarım alanında da dışa bağımlılığı artıran etmenlerden biri olmuştur.
2007 yılı bütününde tarım ürünleri ihracatı 3 milyar 724 milyon dolar, buna karşılık ithalat ise 4 milyar 640 milyon dolar idi; dış ticaret açığı 916 milyon dolar olarak gerçekleşmişti.
2008 Ocak-Ekim döneminde 2007 yılının aynı dönemine göre tarımsal ihracat yüzde 9,8 artarak 3 milyar 96 milyon dolar, ithalat ise yüzde 46,2 artarak 5 miyar 566 milyon dolar olarak gerçekleşmişti. 2007 yılının Ocak-Ekim döneminde 986 milyon dolar olan tarım ürünleri dış ticaret açığı, 2008 yılı Ocak-Ekim döneminde yüzde 150 oranında artarak 2 milyar 470 milyon dolar ile 85 yıllık Cumhuriyet döneminin en yüksek değerine ulaştı.
İthalattaki en yüksek artış hububat; hayvansal, bitkisel katı ve sıvı yağlar; yağlı tohum ve meyveler ile gübrelerde tütün mamullerinde gerçekleşti. Geçen yıl 804 milyon dolar olan hububat ithalatı bu yılın aynı döneminde yüzde142,1'lik bir artışla 1 milyar 946 milyon dolara ulaştı. Yağ ithalatı 623 milyon dolardan 1 milyar 404 milyon dolara, yağlı tohumlar ise 793 milyon dolardan 1 milyar 322 milyon dolara yükseldi.
Yaş meyve ve sebze ihracatında Rusya krizi
Türkiye'de yıllık ortalama 40 milyon ton yaş meyve ve sebze üretiliyor ve bunun yüzde 5'i doğrudan ihraç ediliyor. 2007 verilerine göre bu ihracattan sağlanan gelir 1,5 milyar dolar dolayında. En çok ihracat yapılan ülke ise yüzde 33 payla (510 milyon dolar) Rusya. 2005 yılında Rusya ile Akdeniz sineği nedeniyle yaşanan kriz, 2008 Yazında yeniden yaşandı.
Rusya nitrat ve tarım ilacı kalıntısının yüksek olduğunu öne sürerek 7 Haziran itibariyle Türkiye'den üzüm, limon, patates, domates ve patlıcan ithalatını durdurdu. Krizin iç piyasaya yansımasıyla fiyatlar düştü, üreticiler zor durumda kaldı. Kriz, Rusya ile ithalat kısıtlamasının kaldırılmasına ilişkin anlaşmanın imzalanmasından sonra ancak aşılabildi.
Artık Avrupa'dan da canlı hayvan ithal ediliyor
5 Kasım'da Avrupa Komisyonu tarafından yayımlanan Türkiye 2008 İlerleme Raporu'nda "Türkiye'nin AB kaynaklı sığır eti ve canlı hayvan ithalatı yasağını sürdürdüğü; bu engellerin ikili yükümlülüklerle uyumlu olmadığı, bunların ortadan kaldırılmasının bu fasıldaki katılım müzakerelerinin başlaması için kilit bir unsur olduğu" belirtildi.
Türkiye yaklaşık 10 yıldan beri deli dana hastalığı (BSE) nedeniyle ABD ve AB'den canlı hayvan ithalat yapmıyordu. 2003'ten beri yalnızca Avustralya, Uruguay gibi ülkelerden sınırlı olarak yapılan gebe düve ithalatına, 2007'de kendilerini denetlenebilir risk grubuna aldıran ABD ve Kanada'dan da başlandı.
Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (OIE) 25–30 Mayıs 2008 tarihli toplantısında AB ülkelerini de BSE açısında belirsiz risk grubundan çıkartarak, denetlenebilir risk grubuna dahil etti. Böylelikle AB'den de ithalat serbest hale geldi. 2009'da gebe düve ithalatı patlayacak gibi gözüküyor. Ancak 2007'de ABD'den alınan düveler gibi, 2008'in sonlarında AB'den alınmaya başlanan düveler de BSE riski taşıdığı için, Türkiye'yi risk grubuna sokacaktır.
Kriz süt üreticilerini vurdu
TZOB'nin belirlemelerine göre, çiğ süt fiyatları sanayiciler tarafından Kasım 2008'den geçerli olmak üzere yüzde 10 dolayında düşürüldü. Buna neden olarak sütün marketlerde satılamaması, stokların oluşması, dış piyasadan çok daha ucuza süt tozu ithal edilebilmesi ve stok maliyetlerinin artması gösterildi. Oysa süt arzının düşük olduğu bu dönemde fiyatlar 2001 krizinde bile düşmek bir yana yüzde 21 oranında artmıştı.
Çiğ süt fiyatları düşerken üreticilerin maliyetleri artmakta, sağlanan gelir maliyeti karşılamamaktadır. Süt üreticisi 1980'den beri bu denli kötü bir duruma düşmemiş; son 30 yıllık dönemde süt/yem paritesi yalnızca 2007 ve 2008 yıllarında 1'in altına gerilemiştir. Yani üreticiler bu yıllarda 1 kg süt satarak 1 kg yem alamamışlardır.
İklim koşullarına bağımlı üretim yapısı kırılmalı
Türkiye gerek coğrafi, gerekse iklim göstergeleri açısından çok çeşitli tarım ürünlerinin yetiştirilmesine uygun bir ülke. Ancak uygulanan yanlış politikalarla bir yandan çiftçi tarımdan uzaklaştırılıyor öte yandan da ihracat kısıtlanıyor, üstelik ithalat yoluyla döviz kaybediliyor. Örneğin 1989'da 24,3 milyon hektar olan tarla alanları 2007'de 21,3 milyon hektara geriledi, Yani son 20 yılda çiftçi, 2 milyon hektar alanı ekmekten vazgeçti.
Son 10 yılda tarımdan kopan çiftçilerin sayısı 3,5 milyona yaklaştı. Ayrıca hava koşulları yine tarımda en belirleyici unsur olma özelliğini sürdürüyor. Ekonomik olarak sulanabilir 8,5 milyon hektarlık arazinin ancak 5,2 milyon hektarlık kısmı sulamaya açılabilmiş. Kuraklık üretimi hızla düşürürken, seyirci kalınarak sonuçlarına katlanılıyor.
Sorunun çözümü için, sulama yatırımları hızlandırılmalı ve salma sulamadan damlama sulamaya; daha az su tüketen üretim modellerine geçilmelidir. Bunun yanı sıra çiftçi girdi ve teknoloji kullanımı açısından desteklenmeli; büyük ölçekli ve sanayiye dayalı tarım yerine sürdürülebilir küçük ölçekli tarım ve doğa dostu üretim yöntemleri teşvik edilmelidir. (NO/TK)