‘2019’a Doğru’ başlığını taşıyan yazılarımın bu ikincisi. İlkini, saldırganların kırıp yıktıkları Can Yücel’in mezar taşının Mehmet Aksoy tarafından yeniden yapılış sürecini belgeleyen Ömer Zafer Göktürk’ün fotoğraf sergisi nedeniyle sekiz ay önce yazmış ve başlığını da “2019’a Doğru Türkiye’nin Can Taşı” diye koyup, bir başlangıç yapmak istemiştim. Çünkü derdim; ‘Can Taşı’ hoyratça kırılıp / yıkılıp yerle yeksan edilse de, o ‘Can Taşı’nın bugün tekrar dimdik ayakta olduğunu herkese gösterip, anlatabilmekti.
Şimdi sıra; bugünden 2019 seçimlerine uzanan süreçte Türkiye Can Taşı’nın, başka bir deyişle ‘demokratik, laik, özgür bir sosyal hukuk devleti’ne dönüşebilmesi için dirilip yeniden ayağa kalkışını ya da -kısa erimde beceremeyip- yenilişini, bir-iki yıl içinde yaşanması olası kimi gelişmeler üzerinden irdelemeye geldi.
Çünkü mesele, önlenebilir çöküşün önlenebilip / önlenemeyeceği?
Başlıktan da anlaşılacağı gibi yazılarda, Türkiye’nin güncel seçim / geçim ve iktidar konuları ele alınacak. Yazılar diyorum, çünkü konular birbirini izleyen birkaç günlük, belki de bir çok günlük yazıyla ancak toparlanabilecek ölçüde geniş, kapsamlı ve de girift.
Seçmen kütüklerinden seçim sandığına; mülki amir müdahalesinden seçmen ihbarıyla sandık başına gelecek kolluk kuvvetlerine; mühürsüz zarf ve oy pusulalarından tek zarfa sokuşturulacak tercih oylarına; seçim ittifakıyla ötekileştirmenin tek potada eritilmesinden, seçmenlerin geçimine ve de iktidarın geleceğine uzanan yazılar. 2019’a doğru yol alırken, yerel ya da genel seçimlerde karşılaşılabilecek, bir kısmını daha önce yaşadığımız yenileri de süreç içinde yaşanabilecek konular üzerine yazılar …
Seçimler konusuna giriş
Bugünlerin (yani içinde yaşayıp nefes alıp-vermekte zorlandığımız şu günlerin) kurgulanması açısından içinde bulunduğumuz duruma Türkiye; 2014 Mart’ından -öncesi bu yazıların kapsamı dışında- 2017 Nisan’ının ortasına dek, birbirini izleyen beş seçim ve “Allah’ın lütfu” bir darbe ve de süregiden OHAL’i yaşayarak, adım adım geldi.
2019’un sonunda ise, -öyle ya da böyle- bu iş ya bitti, ya da bitti demek, diyebilmek için önümüzde yaşanması gereken ya da yaşanacak üç seçim daha var. Ve her üç seçim de, çok, ama çok önemli.
İlki, 2019 Mart’ının son Pazar günü yapılması gereken yerel yönetim seçimleri. Bu seçimlerde -seçimle gelip seçimle gitmeleri esas olan- belediye başkanlarının yanı sıra belediye ve/ya da il genel meclisi üyeleriyle, mahalle muhtarları seçilecek.
İl – ilçe belediye başkanları ile muhtarlar, seçilmelerinden sonra yapılacak tüm seçimler için kritik öneme sahip makamlarda oturuyorlar. Önemleri gelecek seçimlerde yandaşı ya da karşıtı oldukları partilere sunacakları ya da sunmayacakları potansiyel yerel seçmen katkısından kaynaklandığı gibi, seçimlerdeki görünür / görünmez hizmet ve desteklerinden de geliyor.
Muhtarların ve özellikle belediye başkanlarının iktidarlarla eşgüdüm içinde -bölgelerindeki- seçmenleri kontrol altında tutma uğraşları yönlendirme çabaları ya da potansiyel uğraşları olmuştur. Dün olduğu gibi bugün de oluyor. Bu etki; seçimlerin yasal ve adil bir çerçevede yürümesi için olabildiği gibi, manipulasyon amaçlı olarak da yaşanabilir.
Yetkilerin manipulasyon amaçlı kullanımına; 2014 yerel yönetim Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde sandıkta kayıtlı seçmenlerin tamamının ve hatta fazlasının oy kullanıp o fazla oyların da geçerli sayılması gibi gariplikler örnek oluşturabilir.
O seçimde neredeyse her 20 sandıktan birinde böyle bir durumun karşımıza çıkması önemli, hem de çok önemli bir örnek oluşturuyor olsa gerek (bilgi için, bianet’te 21 Mayıs 2014 tarihli “30 Mart’ta Katılım Yükselince Ne Oldu” başlıklı Sezgin Tüzün yazısı). Kaldı ki hem kabul edilemez hem de hukuksuz böylesine bir durum için, hiçbir şey yapılmadı. Yapılan sadece, ıslak imzalı tutanakların olmaması nedeniye, konu ve sorun yok sayıldı.
Seçim, seçimse eğer; demokratik, hukuk kurallarına uygun, tüm taraflar ve herkes için adil, eşit koşullarda yapılarak sonuçlandırılmış olması gerekir. Hem de; seçim öncesi, seçim süreci ve sonrasıyla. Şeffaflık içinde.
Dolayısıyla 2019 seçimlerinin gerçek seçimler olabilmesinin olmazsa olmaz ön koşulu 2014-2017 yılları arasında yapılan yerel yönetim, Cumhurbaşkanlığı ve genel milletvekilliği seçimleriyle, son referandum oylamasında karşılaşılan hukuksuzluk ve eşitsizliklerin yaşanmaması. Bu ön koşul; seçime taraf olan seçenlerin, aynı zamanda seçilenlerle, seçilemeyenlerin de sonuçlara güvenmeleri ile sağlanabilir.
Kaldı ki bu koşulları sağlamak, devlet adına seçimleri gerçekleştirmekle sorumlu olan yetkililerin öncelikli görevi. Elbette bu, hukuk devleti açısından böyle. Eğer görevliler görevlerini gereği gibi yerine getirmiyor/getiremiyorsa, ulusal-uluslararası hukuk, yasa, sözleşme ve kurallara göre hak kaybına uğrayanların gasp edilen haklarını, şikayette bulunarak, yazarak/çizerek, gereğinde gösteriler yaparak, direnerek aramaları; hak kaybına uğrayanlar için yalnız sorumluluk değil, aynı zamanda da görevleri olması gerekmez mi? Çünkü gasp edilen o ülkenin ve o ülke insanlarının yönetme/yönetilme hak ve erkleridir.
16 Nisan 2017 Referandumunda (plebisit demek daha doğru olabilir) seçimlerin en üst yetkili kurulu; mühürsüz zarf ve oy pusulaları kullanımının geçersiz oy anlamına geldiği yasa hükmünü -seçimler sürerken- tersine çevirerek bir içtihat yaratıp, Türkiye’nin seçmenlerine -isteyerek ve bilerek ya da bilip, istemeden- hakkınıza sahip çıkın, çünkü her hak verildiği gibi geri de alınabilir, mesajını vermiş olmadı mı? Oldu.
O zaman biz de; en azından 2014-2017 yerel-genel seçim deneyimleri ışığında 2019 seçimlerine ilişkin, Türkiye’nin seçmenleri olarak; hak, yetki ve görevlerimizi kavrayıp yolumuzu/yönümüzü çizerek, biat ile özgürlük arasındaki konumumuzu tanımlamak zorunda olmuyor muyuz?
Burada akla bir soru takılabilir; demokratik, laik, özgürlükçü ve sosyal bir hukuk devleti istemek, istemekle mümkün mü?
Elbette mümkün, neden olmasın?
Onu oluşturacak olanlar insanlar, toplumsal kesimler, sınıflar yani kısaca o ülkenin vatandaşları değil mi? Elbette mümkün. Yeter ki insan olarak kendimizin, yanımızdaki ve karşımızdaki kişi, grup ve sınıfların hak ve yetkilerinin bilincinde olarak; insan ve toplum sorunlarının kimlik sorunu olmadığını, sorun çözmek için örgütlülüğün ön koşul olduğunu, ortak çıkarlar ile birlikte yol yürüme bilincinin önemi kavranıp, sorunların üstesinden gelme mücadelesi başarıyla yürütülebilsin. (ST/HK)
Yarın: Seçmen ve sandık seçmen kütükleri, sandık görevlileri ve…
SEÇİM, GEÇİM, İKTİDAR YAZI DİZİSİ
Seçimlere Giriş - 04 Nisan 2018 Çarşamba
Seçmen ve Sandık Seçmen Kütükleri, Sandık Görevlileri - 05 Nisan 2018 Perşembe
Seçim İttifakı ve Siyasal Sisteme Etkileri - 06 Nisan 2018 Cuma