Bu yazıyı yazarken bendeki duygu hali: Ne kadar anlamı var, ortalığa bakınca…
(Kastım memleketin hali değil, o belli, hemen her şeyi/gündemi önemsizleştiren bir hal: yaşam hakkının ortadan kalktığı, ölümlerin sıradanlaştığı dönemlerdeyiz, “niyet öyle”, “nemalandıkça” sürdürülecek gibi).
Yazının gündemiyle ilgili konuya yönelik kendime soruyorum ne kadar gerekli diye; sağlıkta reklam, tanıtım kurallarına aykırılık…
23 Aralık’ta posta kutuma düşen iletinin konusu da bu. Ankara Tabip Odası yollamış.
Mektup şöyle bitiyor: “İyi hekimlik değerlerinin ve mesleğimizin saygınlığının korunması adına, yasal düzenlemelerde de açıkça ifade edilen bu tutum ve davranışlardan kaçınacağınıza olan inancımızı ifade ederek çalışmalarınızda başarılar dileriz.”
İyi hekimlik değerleri, mesleğin saygınlığının korunması. Kuşkusuz bitirişteki bu vurgu konunun önemine işaret ediyor.
“Değerli meslektaşımız” diye başlayan mektubun ilk paragrafı da şöyle:
“Her gün yazılı/görsel basında ve sosyal medyada, sağlık alanına ilişkin haber, ilan, paylaşım gibi adlar altında tanıtım kurallarını ihlal eden, açık ya da örtülü reklam niteliğinde yayınlarla karşılaşılmaktadır. Oysa bilindiği gibi “sağlık hizmetleri” alanı, tanıtıma önemli sınırlamalar getirilen, reklamınsa bütünüyle yasaklandığı bir alandır. Getirilen bu sınırlamaların amacı, insan sağlığı ve bu kapsamda insan haklarını korumak, insanların kâr, rekabet ve benzeri amaçlardan kaynaklanan eylemlerden zarar görmelerini engellemektir.”
Burada durup düşünmeli. Acaba benim bu yazıya koyduğum başlık.. okuyucuyu (yazıyı okutmak gibi masum bir amaçla mı acaba..) yanlış yönlendirici mi? Çünkü posta kutuma düşen mektubun ortalarında bir yerde şöyle yazıyor:
“Hekimlik Meslek Etiği Kurallarının “Ticari Amaç ve Reklam Yasağı” başlıklı 11. maddesine göre de “Hekim, mesleğini uygularken reklam yapamaz, ticari reklamlara araç olamaz, çalışmalarına ticari bir görünüm veremez; insanları yanıltıcı, paniğe düşürücü, yanlış yönlendirici, meslektaşlar arasında haksız rekabete yol açıcı davranışlarda bulunamaz. Hekim, yayın araçlarıyla yapacağı duyurularda, varsa Tababet Uzmanlık Tüzüğü'ne göre kabul edilmiş olan uzmanlık alanını, çalışma gün ve saatlerini bildirebilir.”
Bu yazının kanserle bir ilgisi yok ama başlık “Kanserin kaçacak yeri kalmadı..!”. Kanserle ilgili olan, bu nedenle yazıyı okumaya başlayan birisini yanıltmış olabilirim. Peki nereden çıktı bu cümle?
Geçtiğimiz aylarda Ankara’da yağmurlu bir akşam üstü hızlı hızlı Kızılay’dan Sıhhıye’ye doğru yürürken Zafer Çarşısı önünde otobüs durağındaki büyük panoda gördüm: Bir PET/MR (tıbbi görüntüleme cihazı) fotoğrafı ve altında da bu cümle: “Kanserin kaçacak yeri kalmadı..!”
Kim vermiş bu ilanı: Bir tıp fakültesi hastanesi.
Dolayısıyla herhangi bir hekim, özel görüntüleme merkezi, özel hastane ve benzerlerine göre (bu saydıklarım lütfen alınmasınlar) insanlar üzerinde çok daha fazla inandırıcı, güvenilir bir etki yapması muhtemel “Kanserin kaçacak yeri kalmadı” cümlesinin. Büyük panoda yer alan ilanın en üstünde yer alan sözcükler de şöyle: “.. bir ilk daha”
Kanser gibi bir başlıkta bir “ilk”i yapmak ve sonuç olarak “kansere kaçacak yer” bırakmamak mütevazı iddiası sanırım çok sayıda hastayı yönlendirmek için yeterli. Tıbben ne kadar insanları yanıltıcı, yanlış yönlendirici?
Bu yazının amacı “tıbbi” bir tartışma yürütmek değil. Ancak hekimlik pratiğinde olağan olan görüntüleme incelemelerini hekimin istemesidir. Yani hasta hekime gidip de “bana bir PET/MR isteyelim, kansere geçit vermeyelim” demez, demesi beklenmez. Ama sokakta kansere kaçacak yer bırakmayan bir cihaza sahip sağlık kuruluşu bilgisine ulaşan insanların bu cihazdan “yararlanma” konusunda kuvvetle güdülenecekleri de açıktır. Çünkü bu “duyuru” herhangi bir hekimin “üzerinde” bir merciden, bir tıp fakültesinden yapılmaktadır.
Neden ihtiyaç duyulur böyle bir ifadeye? Hastaların üstün yararı? Ya da “hasta için en iyi olanın her zaman ilk düşünülmesi gereken şey olduğu” ilkesi midir tıp fakültesini bu ilanı vermeye iten “şey”?
Bugün “sosyal medya ve paylaşım alanlarında” internet ortamında rastlananlar da hatırlandığında işin çığrından çıktığı ya da tam tersine ileri demokrasiye ulaşan ülkemizde “ifade özgürlüğünün” tepe yaptığı söylenebilir.
İyi hekimlik değerleri mesleğin korunması kadar toplumun yararını da gözetir. Tıp fakültelerinin birey ve toplum yararına öncü rollerini yitirmeleri piyasalaşmış, ticarileşmiş, kar amaçlı kamusal hizmet sunum politikalarının “doğal/beklenen” sonucudur. Değerler ve gerçek kamusal hizmet mücadelesinin bu politikalara kaçacak yer bırakmaması ve def etmesi umudumuzdur ve bu herkesin yararınadır. Ne iyi ki bunu hatırlatan ve vazgeçmeyen bir tabip odamız vardır. (EB/HK)