Fotoğraflar: AA
Her yıl 14 mart Türkiye'de tıp bayramıdır, öyle bilinir. DSÖ'nün pandemi ilanı da, Türkiye'de ilk resmi COVID-19 vakasının duyurusu da, tesadüf bu ya, bir yıl önce 11 Mart'ta yapıldı. Ardından bir hafta geçti geçmedi sağlık çalışanlarına teşekkür için alkış eylemi başladı. İnsanlar balkonlara çıktılar, alkışladılar. Öyle ki devletin en tepesi de katıldı ve alkışladı sadece.
Can pahasına pandemi mücadelesi
Fotoğraflardaki gibi başladı pandemi mücadelesi. Kelimenin gerçek anlamıyla tanığıyız ki sağlıkçıların çok önemli bir kısmı da alkışlara candan karşılık verdi. Geçen yıl bu alkışları duyan sağlıkçılardan "bir kısmı" da can'ıyla karşılık verdi ve bugün aramızda yoklar.
Sayı? Önemli mi? Önemli, misal yazıyla üç yüz altmış beş diye yazalım, rakamla da ekleyelim: 365. Fazla mı söyledik, 302 ya da 385 diye tartışalım mı? Gerek yok, biz yılın her gününe bir can'ın adını yazalım. COVID-19'dan günde "1" sağlıkçı ölümü az mı geldi? Koca pandemi, olur o kadar mı?
Çünkü başarılıyız
Bir yıl önce bu zamanlar... Türkiye'de henüz vaka yoktu. Koca Sağlık Bakanı'nın hepimizi sonradan "aydınlattığı" gibi belki vaka vardı da hasta mı yoktu? Her ikisi de mi yoktu? Her ikisi de var mıydı? Yoksa saklambaç mı oynuyordu Hükümet? Önüm arkam sobe, saklanmayan ebe dercesine Hükümet, hastaların saklandığı yeri bildiği için o tarafa bakmıyor, "test yapmayalım, bulmayalım"cılık mı oynuyordu?
Coronavirüs, tam adıyla SARS CoV-2 etrafımızda dolanıyor, henüz ülkemize (resmen?) giriş yapmamış durumda ama girmesi an meselesiydi. Sonra? Sonrası artık film şeridi: Sağlık kuruluşlarında kişisel koruyucu donanım eksik, "virüs gelmeden" tamamlanması gerekiyordu. Hekimler, sağlıkçılar konuya ilgili; bilgili olmak için çalışıyorlardı. Bilinmeyenler çoktu. Bilinenler de var ama yeterli miydi? Geçerli miydi? Tedirginlik, belirsizlik. İlk vakanın duyurulması...
İlk ölüm, kapanma, 65 yaş üstü evlere, hızlanarak, hızla artan vakalar, Hayat Eve Sığar... İlk sağlıkçı, ilk hekim ölümü, test-test-test, sağlıkçılara izin ve istifaların yasaklanması, tedavi protokolleri, IBAN numarası, yurt dışından hasta getirmece, yurt dışına maske göndermece, başarılıyız, bulaş yolları, maske, paralı-parasız, N95 vs, İstanbul Wuhan oldu, sloganımız TAMAM, biz bize yeteriz, başarıya kilitlendik, felsefemiz-ideolojimiz-stratejimiz TAMAM, yoğun bakım/lar, doldu-dolmadı yer var tartışmaları, başarılıyız, iki bayram bir arada, AVM'ler hiç kapanmamıştı ki, açıldık-saçıldık, sınavlar, Ayasofya, biz hep başarılıyız, parti kongreleri, aşı nerede, geldi-geliyor, acil kullanım onayı geldi, aşılamada da biz yine hep-en başarılıyız, cenazede oldu bir kusur Cumhurbaşkanı'nın himayelerinde -ki o kusurun da ömrü bir özürlük... Netice olarak -herkesin takdir ettiği gibi- başarılıyız.
14 Mart'larda AKP müjde verir
14 Mart'larda "adettendir", hekimlere/sağlıkçılara Hükümet -sıklıkla gerçekle ilgisi olmayan- laf ola beri gele bir müjde verir. Bu kez öyle olmayacak gibi, anlaşılan o ki bu 14 Mart'ta müjde yerine başarı "paylaşılacak." Bir yıl önce alkışlarla "sağlıkçılarımıza her türlü desteği sunacağız" ifadeleri/imasıyla başlayan süreçte "bu savaşta kahramanlarımızsınız" diye el yükseltip "öldüğünüzde şehit olmanız pek mümkün değil"le sınır çizilmişti. Devamında "virüsü işyerinde kapıp COVID-19'dan öldükleri ne malum ki meslek hastalığı diyelim"e uzanan bir yelpazede salınım gösterdi Hükümet.
Şimdi bir yılın ardına denk gelen bu 14 Mart'ta herhangi bir vatandaş gibi sadece alkışlamakla yetinen yetkililerin övgülerini dinlemeye hazır mı hekimler, hemşireler, tekmil sağlıkçı?
Vaka ve hasta ayrımını hâlâ öğrenemedik ama yetkisizle yetkiliyi, halkın sağlığı ile ulusal çıkarı ayırabileni, insanları önlemlere uymamakla suçlayıp ceza yazanlarla kendileri uymayınca özür dileyip yola devam edenleri... -bir kez daha- öğrendik.
Saygı ve dayanışma
Yaşadığımız felaketin önlenebilir olduğunu bugün çok daha iyi biliyoruz. Bunu biliyor olmamız üzüntümüzü daha da artırıyor. Böyle bir ruh haliyle hiçbir sağlıkçının yüreğinin Hükümet'in içtenliksiz konuşmalarını, övgülerini ya da vaatlerini dinlemeye katlanabileceğini sanmıyoruz. Bu 14 Mart'ta yitirilen can'ların acısı, anısı henüz çok tazeyken beklenti çok net: Sadece saygı.
Her şeyi bir şov olarak gören, en son müjdenin Gare'de can'lara mal olduğu bir anlayıştan saygı beklemek fazla iyimser bulunabilir. Yine de denenmeli ve bütün sağlık kuruluşlarında ülke çapında bu hak kullanılmalı. Sağlıkçılar hem meslektaşları, mesai arkadaşları hem de bütün çabalarına rağmen kaybettikleri hastaları/can'lar için bu 14 Mart haftasında saygı ve geride kalanlarla dayanışma göstermeli.
Saygı ve dayanışma ile görünür kılınacak 14 Mart haftası aynı zamanda üzerinde yaşadığımız sömürüye dayalı "eşit olmayan bir dünyada" her şeyin merkezine insanı koyarak doğaya yaptığımız geri dönüşsüz yok edici saldırganlığın da içtenlikli özrüne uzanan bir özeleştiri olabilir. Bu hissedildiği ve eylemli kılınabildiği ölçüde yarın için umut taşıyabiliriz.
(EB/AÖ)