Üniversite tercih dönemlerini geride bıraktığımız ayda üniversite reklamları 29 saatten fazla ekranlardaydı.*
Vakıf üniversiteleri görsel medyada en çok reklam veren ilk on üniversite içinde olsa da kamu üniversitelerinin reklamlarını da izledik.
Vakıf üniversiteleri reklamlarında kariyer imkanları, iş bulmada kolaylık, eğlenceli kampüs ortamı gibi vurguların yanında “Yüzde 75 burs”, “415 kahraman arıyoruz” sloganları hafızalara kazındı.
Kamu üniversiteleri reklamlarında ise üniversitenin eğitimdeki başarısı kadar sosyal olanaklarına yer verildi.
Kamu ya da vakıf olsun, üniversitelerin reklam vermesini Eğitim-Sen İstanbul 6 Nolu Üniversiteler Şubesi Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doçent Görkem Doğan ile konuştuk.
“Üniversitelerin reklam verme fikrini garip karşılıyorum” diyen Doğan üniversite tercihlerinde bu reklamların çok da etkili olmadığı görüşünde.
Neden reklam?
Vakıf üniversiteleri
Doğan’a girişte bahsettiğimiz reklam sloganlarını hatırlatıyoruz. Reklamları hazırlayanların emeklerine saygı gösterdiğini vurgulayarak “İnsanların yükseköğretimi nerede okuyacaklarına bu reklamlara dayanarak karar vereceği düşüncesi benim açımdan çok güldürücü” diyor.
Peki üniversiteler neden reklam verme ihtiyacı duyuyor?
Doğan, vakıf üniversitelerinin ve liseyi bitiren gençlerin sayılarının çok olduğuna dikkat çekiyor:
“Zorlu rekabet koşulu içinde insanları bu şekilde etkileyebileceklerini düşünüyorlar.”
Vakıf üniversiteleri reklamlarındaki "elitizm" vurgusunun da altını çiziyor.
Kamu üniversiteleri
Rekabet koşulları kamu üniversitelerini de ıskalamamış olacak ki onlar da reklamlara başvuruyor. Doğan “kamu üniversitelerinin iyi öğrencilerin kuvvetli vakıf üniversitelerine karşın kendilerini tercih etme isteğinde olduklarını” söylüyor.
“Üniversiteyi iyi öğrencilerin tercih etmesi önemli. Ortaöğretim sıkıntılı olduğu için temel matematik bilgisinde bile sıkıntılar olanlar üniversiteleri kazanabiliyor. Tercihte bulunacak öğrencilere öğretim üyelerinden ziyade öğrencilerin üniversitenin öğretim kalitesini belirlediğini, başarı öğrencilerin onların okullarını terci ettiğinde eğitim kalitelerinin yükseldiğini söylüyoruz.”
Vakıf üniversiteleriyle girilen “burs savaşına” da işaret eden Doğan kamu üniversitelerinin reklamlarının “üniversite nosyonunu özümsemiş olduğunu” da ekliyor.
Dönüşüm
Üniversiteleri reklama ihtiyaç duymaya iten nedenler üniversitelerin “piyasalaşma”, “şirketleşme” yönünde eleştirildiği dönüşümle bağlantılı mı? Doğan, hem üniversitelerin hem üniversiteyi tercih edenlerin bu dönüşümden etkilendiğini anlatıyor.
Bunun değişmesi için de köklü bir eğitim ve iş piyasası reformuna ihtiyaç olduğunu belirterek "Bunlar olmadan, halka bu kadar yer etmiş algıların değişmesi mümkün değil" diyor.
“Ortam dönüştükçe siz de dönüşüyorsunuz. İstediğimiz kadar öyle değiliz desek de ‘Bologna süreci bizi etkilemiyor’ diyemezsiniz. Bu koşarak kaçabileceğiniz bir şey değil, radyasyon gibi her yeri kaplıyor.
“Herkes de bu duruma eleştirel yaklaşmıyor. Üniversitelerde 1990’lardan itibaren kuvvetli bir neo-liberal lobi grubu var. Aralarında çok önemli akademisyenler de var. Bu ortam giderek kuvvetleniyor, sonuçta reklam veren üniversiteler ortaya çıkıyor.”
“Buradan çıkınca ne olunuyor?”
Doğan, üniversiteden beklentilerin de değiştiğine işaret ediyor.
“Öğrencilerin ve birlikte geldikleri ailelerinin ilk sorusu: ‘Buradan çıkınca ne olunuyor?’
“Ben üniversiteye 1990’ların ortasında girdim ve ne ben ne ailem böyle bir şey düşünmüştük. Üniversite okuyor olmanın kendi içinde bir değeri vardı; ‘aydın, okumuş olmak’ gibi.”
“ 'Bunların olmaması lazım' demek bir şey ama gerçekliğin bu olduğunu da kabul etmemiz lazım.”
Reklamın etkisi
“Reklamlarda neredeyse iş garantisi veriyorlar” diyen Doğan bunların geçerliliğinin olmadığını söylüyor.
“Size sadece diploma verirler, onunla ne yapacağınız sizin yetenek, beceriler ve sosyal sermayenizle alakalıdır. Öğrenciyi küpmüş gibi görüp ‘Bilgi dolduracağız, o kadar parlayacaksınız ki tüm firmalar peşinizden koşacak’ demek bir yalan.”
Doğan, öğrencilerin tercihlerde iş bulma, para kazanma gibi kaygılarla hareket etse de üniversitede bu algıdan uyandıklarını söylüyor.
“Ben hala eğitimin gücüne inanıyorum. Öğrencilerde de görüyoruz. Üniversiteye geldiğinde, var olan parametreler içinde düşünüp okuldaki ikinci, üçüncü senesinden itibaren hayatın ev, iş,uykudan ibaret olmadığına, öğrenmenin sırf bunlarla alakalı olamayacağına, bunların tamamen tali mevzular olduğuna uyanabiliyorlar.
“Yükseköğretimi başka türlü etkilemek mümkün. Bizde onu yapmaya çalışıyoruz.” (BK)
* Medya Takip Merkezi'nin 15 Haziran-15 Temmuz tarihleri arasındaki verilerine göre.