Meral Akbaş, "Biz Bir Orduya Kafa Tuttuk Arkadaş, Mamak Kitabı"na "Herkes bilsin istedim" diye başlıyor.
Akbaş, antropoloji dersi için yazdığı "toplumsal cinsiyet meselesinin ele alınışı" konulu ödevini önce yüksek lisans tezine, sonra kitaba dönüştürüyor. Sema Yiğit de kitaba yazdığı önsözde bu kitabın bir "eksiği" tamamladığını şöyle anlatıyor:
"12 Eylül öncesi mücadelenin bütün alanlarında yer alan devrimci kadınlar 12 Eylül'le birlikte sanki tarih sahnesinden silinmişler, yok olmuşlardı."
"Evet, eksik olan biz kadınlardık. O günlerde değil belki ama sonrasında bir şeyleri eksik bırakmıştık. Anlatacak ne var ki derken, gelecek nesillere miras bırakma görevimizi es geçmiş, yeni nesilleri öncesiz kılmıştık. Erkek egemen sistemin kadını yok sayan söyleminin 'devrimci' yazında da egemen kılınmasına ortam hazırlamıştık."
Sıkıyönetim Mahkemeleri ve 12 Eylül cezaevleri ile ilgili yüzlerce kitap yazıldı, direniş ve işkence hikâyeleri anlatıldı. Ancak kadınların Mamak'ta nasıl hayata tutunduğu pek az kişi tarafından biliniyor.
"Mamak Kitabı" da son zamanlarda çıkan ve sadece cezaevini ve yarattığı tahribatı değil, kadınların cezaevinde de "nasıl kadın olduğunu" anlatan birkaç kitaptan biri.
İnadına asılan fotoğraflar
"Yatak içlerinden çıkan kıtıklar minderlere, yastıklara ve bir şark köşesine dönüşür."
"Fakat cezaevi idaresi dışarıyı hatırlatacak her şeyin, ki bunlara yapraklar, otlar, küçük çiçekler de dahildir, koğuşta bulunması da yasaklanmıştır; dolayısıyla duvarlarına resim veya kartpostal da asamaz kadınlar. Fakat mazgaldan görünmeyen bir kör noktada Güneş'in kartpostalları ve fotoğrafları inadına asılıdır: 'Uzun süre onları kimse fark etmedi.'"
"Kağıt kalem verilmeyince 'kağıt olmayınca, üstünde nakışlar bezeli türkülerle dokunmuş bir bez oldu sözlerimiz' diyerek kumaşlara iğne iplikle mektuplar yazan, becerileri yetmeyen koğuş arkadaşlarının yardımına koşup mektuplara çizgi film kahramanlarının çizimlerini yapan, yazdıklarını resimlerle, çiçeklerle, çizimlerle süsleyen bu kadınların mektupları, hapishaneden dışarıya konuşan metinlerdir; hep gelecekten, güzel günlerden umutla özlenen özgürlükten bahsederler."
Adile'nin, Ayfer'in, Ayşe'nin, Feride'nin, Güneş'in, Hayat'ın, Pamuk'un, Seher'in, Sema'nın, Sezgin'in, Sükun'un öyküsü...
Darbenin ardından
Bir sözlü tarih çalışması olan kitap, dönemin "kahramanlık hikayelerini" yüceltmektense, daha gerçekçi ve eleştirel bir bakış da taşıyor:
"Başka hiç kimsenin olmadığı bir yerde devrim için yüksek sesle konuşmak, herkesin olduğu yerde devrime dair konuşamamak anlamına da gelir. 1980'li yılların sağ kalan devrimcilerinin büyük kısmının dışarıda yaşadıklarının özeti, sanırım böyle bir şeydir."
Kitapta, sadece Mamak ve öncesi değil, kadınların dışarıya çıktıktan sonraki yaşamlarına da yer veriliyor. Cezaevinden çıkan kadınların evlerine, ailelerine, arkadaşlarına, sokaklara dair hikayeler anlatılıyor.
"Çıktığı yeni ülke eskisi gibi değildir, böyle bir ülkede 'yersiz, kökü olmayan bir ağaç gibidir' Sema. Dahil olduğu bir örgütlenme ve kendini ifade edeceği bir alan artık yoktur, arkadaşlarının 'kimi karda kimi bardadır.' Tanıdığı insanlar bu başka yaşamın içinde ayakta kalma mücadelesi vermektedir." (AS)
* Biz Bir Orduya Kafa Tuttuk Arkadaş, Mamak Kitabı, Meral Akbaş, Ayizi Yayıncılık, Mayıs 2011, Ankara.